İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ne de olsa

Mustafa K. Erdemol kemalerdemol@yahoo.co.uk
Bir gaf gibi ele alındı belki ama Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun İstiklal saldırısında yaşamını yitirenler için ettiği “yabancı da olsa onlar da insan” cümleleri tabii ki bir gaf değil. Türk/İslam Sentezi’nin yarattığı “insan tipi”nde mevcut bulunan, “kendinden olmayan”a o malum dışlayıcı bakışın bir yansıması bu sözler. Müezzinoğlu, kültürel farklılıkları son derece yanlış yorumlayan o zihniyetin mensubu elbette. Üzerine ne kadar dini, kültürel gerekçe giydirilirse giydirilsin bu cümleler sonuçta, büyük bir insanlık hastalığı olan Zenofobi’den, yani Yabancı Korkusu’ndan kaynaklanıyor.

Tabii bu “korku”, karşılaşıldığında, tir tir titremeye yol açan tutum anlamına gelmiyor. Kendisinde özellikle kültürel dini anlamda ne varsa onun “yabancı” tarafından bozulacağına, yok edileceğine inanmanın kişide yarattığı daha derin bir endişeyi ifade eden birkorku sözünü ettiğim. Bu endişe üzerine koca bir “ideoloji” oturtuldu malum. Bu “ideoloji”de Yabancı Korkusu siyasi anlamda “dış mihraklar”, kültürel/dini anlamda da “batıl” kavramlarıyla dile getirilir hep. Kuşku yok ki bunlar özünde Zenofobik kavramlardır.
Müezzinoğlu da yaratılan bu “kültür”ün evladıdır sonuçta. Zatın bilinçaltında öylesine yer etmiş ki bu “yabancı korkusu”, korkunç bir saldırıda yaşamlarını kaybedenler için edilen bir kelamda bile böyle patlayıveriyor. Bu olayda “patlama”dır bu, ama günlük yaşamlarında söz konusu kavramlar etrafında dönen, her fırsatta da kullanılan bir söylemleri var bu tiplerin.
Müezzinoğlu’nun o cümlelerinin muhatabı biz değiliz elbette. O sözler bize söylenmedi. Zatın, temsilcilerinden biri olduğu zihniyetin mensuplarına yönelik lakırdılar onlar. “Onları kendinize komşu etmeyin” diye şartlandırılmış kesimlere “yabancılar”ın kendisi için aslında ne ifade ettiğini söylemiş de oldu bir kez daha. O yabancılar ki, malum zihniyetin mensuplarınca öldüklerinde, “Allah’ın rahmetine layık görülmedikleri” için, arkalarından “toprağı bol olsun” diye söz edilenlerdir.
“Afedersin Ermeni” nasıl gaf değilse, Müezzinoğlu’nunki de gaf değil. Türk/İslam Sentezi yetiştirdi bunları. Korunması gerektiğine inandıkları “kültür”ün, – benzetme için kadın dostlarımın affına sığınarak – belirtiyorum, kadın çorabı gibi hemen “kaçacak” bir olgu olduğuna fena halde inanmış olanlar böyle konuşurlar. Bin yıllık olduğunu iddia ettikleri bir “kültür”ün “yabancı” karşısında kendisini koruyacak hiçbir birikiminin olmadığının da ifadesi bu söylemler/tutumlar.
Bu lanet Yabancı Korkusu’nun iki türü var: İlki, çoğunlukla batı ülkelerinde emek – üretim sürecinde yer almış yabancıları kendilerine rakip görmekten kaynaklanan karşı olma tutumu, diğeri ise malum, dini/kültürel. Bu ikincisi daha da vahim. Yabancı iş gücü açısından pek de zengin sayılmayan, dolayısıyla yabancı işçilerin rakip olarak görülmesini gerektirecek bir “tehlike”nin olmadığı bir ülke olan Türkiye’de yapılan kamuoyu yoklamalarından birinde “bir Yahudiyi ya da gayrimüslimi komşusu olarak görmek istemeyenlerin” ne kadar çok olduğu ortaya konmuştu.
“Yabancı da olsa insan” cümlesi Müezzioğlu’nun kabul sınırında gelebildiği son noktayı ifade ediyor. Tüm “insancıllığı” buraya kadar adamın. “Dini sohbetler”de, kahvanelerde edilecek kelamın memleketin karar mekanizmasında yer almış “sorumlu” bir şahsın ağzından çıkmış olmasını bu kadar kolay geçiştirilebiliyorsak eğer, Yabancı Korkusu’nun pasif destekleyicileriyiz demektir hepimiz.
Bunlar hangi söylemlerinde samimi? “Yaratılanı yaratandan ötürü seviyor” oluşları mı, “bizden” olmayanları “yabancı da olsa insan” kabul etmeleri mi?
Sebahattin Zaim Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Bülent Arı’nın okuma oranı arttıkça kendisine afakanlar bastığını söylemesi, cahil, okumamış halka daha çok güvendiğini belirtmesi belki de çok doğru. O güvendikleri halkın cahilliği (ben değil o söylüyor) sayesinde bulundukları yerde olduğuna inanmasa söyler mi hiç bu lafı?
Cahil dediği halk sayesinde Rektör Yardımcısı da Bakan da olunuyor bu memlekette. Adama hak veriyorum. Kızamıyorum da .
Kibirli mibirli ama “ne de olsa insan” çünkü.

Yorumlar kapatıldı.