İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Süryanilerin Bitmeyen Varlık Mücadelesi…

Şırnak’ın İdil ilçesi. Anadolu kadim halklarından Süryaniler’in binlerce yıllık yerleşimi. İlçe merkezindeki Meryem Ana Kilisesi Antakya’daki Aziz Piyer Kilisesi’nden sonra Anadolu’daki ilk kilise olarak kabul ediliyor… İdil, Şırnak: Hilmi Hacaloğlu — 1964’e kadar Müslüman bir tek kişinin bulunmadığı, tamamen Süryanilerden oluşan İdil’de bugün Süryani halkının nüfusu sadece 23. 50 yılda 390 hane altına düşmüş. Bu arada ilçe merkezinin nüfusu 26 bin civarında.
Süryanilerin uzun aradan sonra artık bir belediye meclis üyeleri var. 13 yaşında İsviçre’ye göçen Gebro Tokuş, 34 yıl aradan sonra, geçen yıl doğduğu topraklara geri dönmüş. BDP’nin teklifiyle şimdi belediye meclisi üyesi.

1964’e kadar İdil’de tek bir Müslüman yok
Aslında Süryaniler -1964’e kadar hiç Müslüman olmasından da hareketle- 1977 yılına kadar belediye başkanlarını kendi toplumlarından seçmeyi başardı. En son ANAP’tan belediye başkanı seçilen Şükrü Tutuş, o yıl faili meçhul cinayete kurban gittiğinde üçüncü dönem belediye başkanlığını yapıyordu.
İdil Meryem Ana Kilisesi Vakfı Başkanı Şemun Gösteriş, “O yıllar en kara yıllardı” diyor ve ekliyor: “Önce Öğündük köyü papazı Melke Tok, Hizbullah tarafından kaçırılıp diri diri gömüldüğü halde üç gün sonra ayağında zincirle kaçtı, sonra Midyat’ta Süryani doktorlar öldürüldü. Halkımız arasında sözü geçenler hedefe konuyordu. İşte o esnada göçler hızlandı.”
Birkaç yıl önce Paris’ten dönen Salmon Karagöl ise o günleri şöyle hatırlatıyor: “İnsanlarımız örgütle devlet arasında kalmıştı. Ya istihbaratçı olacaktı ya da dağa çıkacaktı. Üçüncü yolu tercih etme şansı kalmamıştı.”
‘Devlet, 1990’larda kadastroyla topraklarımızı gasp etti’
1970’lerin başında hız kazanan Fransa, Almanya, İsveç, İsviçre, Amerika başta olmak üzere batılı ülkelere göçler 12 Eylül sonrası bir kez daha işte 90’ların başında zirveye ulaştı. Ve Süryanilerin kurduğu İdil’de Süryani nüfusu bir elin parmaklarıyla ifade ediliyordu.
Karagöl, “İşte o günlerde buraya kadastro giriyor. Burada o zamanlarda kuş uçmuyordu. Uçsa mermilerle indirilirdi yani o kadar feci bir durum vardı. İşte o ortamda kadastro girdi ve mallarımız gasp edildi. Benim hesabımla en az 45 bin dönüm arazi Hazine’ye gitti. Bunun 3 bin dönümü benim şahsi arazim. Daha [çevre] ailelerin kendi hesabına geçirdiği araziler de var’ diyor.
Karagöl, bugün Hazine’den kiraladığı ailesinin eski arazilerinden 300 dönümünü kendi işliyor. Buğday, mercimek, arpa ekiyor. Üstelik devletin satması halinde bu araziye 200 bin lira vermeye hazır, ‘ne de olsa ata-dede toprağı.’
Süryaniler bir süredir yazları daha kalabalık gelmeye başlamışlar İdil’e ya da Süryanice ismiyle Hazak’a. Meryem Ana Kilisesi’nin etrafındaki alana eski Süryani mimarisinin biraz modernize edilmiş haliyle altı ev yapmışlar. Açık söylemek gerekirse taş binalar kentin girişinde yükselen TOKİ binalarının mimarisiyle karşılaştırıldığında dünyanın 7 harikasından biri gibi duruyor.
Meryem Ana Kilisesi’nin bahçesindeki misafirhane için yıkım kararı
Bir de aralarında para toplayıp misafirhane yapmışlar, Meryem Ana Kilisesi’nin bahçesine. Fakat bir süredir yıkımla boğuşuyorlar. İnşaatın mevzuata aykırı olduğu söylense de şimdilik yürütmeyi durdurma kararı çıkartmayı başarmışlar. Çiçeği burnunda belediye meclisi üyesi Gebro Tokuş, Süryaniler’in haklarını korumak için kararlı. Ancak arkadaşlarının ısrarlı taleplerini karşılamak da kolay değil. Tokuş, “Bir yerden başlayacağız elbet. Şimdilik herkes eleştiri yapıyor. Sorsan hepsi mühendis ama taşın altına elimizi koymak gerekir. Ben de zaten bunun için bu göreve talip oldum. Gücüm yettiğince inisiyatif kullanacağım” diyor.
Süryaniler bugün ne 1980’lerdeki tacizlerle ne 1990’lardaki saldırılarla karşı karşıya, ama toplumda Hristiyan karşıtlığının hala kendisini hissettirmesinden yakınıyorlar. Şemun Gösteriş, bunun en yakın örneği olarak Başbakan Erdoğan’ın Midyat mitingini gösteriyor.

620632BD-3779-4797-9DB1-92C5A3963492_mw640_mh331_s
‘Erdoğan’ın Midyat mitingi Müslümanlar’ın Süryaniler’i sindiremediğinin kanıtı’
“Bu sorun yüzyıllardan beri var. Ama bunu anlamak kolay değil. 2014’te Midyat’a Türkiye’nin başbakanı geliyor. Midyat neresi belki onbin yıldır Süryani kenti. Orada, Türk Kürt, Arap, Çerkes herkesten bahsetti kendisi, ama bir tek Süryaniler’i söylemedi. Tabii Rum ve Ermeniler’i de. Çünkü bu toplum maalesef Süryaniler’i hala sindiremiyor, hala istemiyor. Düzenin aynı şekilde sürmesini talep ediyorlar.’
Tüm Süryaniler diyalogdan yana. 2 bin yıldır ne siyasi ne askeri güç haline gelmemiş zanaatkar bir halk. Salmon Karagöl, “Bu toprakların en eski insanları bizleriz. Yüzyıllardır ne okulumuz ne medresemiz açılıyor ama biz dilimizi hala koruyoruz. Bu da bizim gücümüz” diyor.
‘Süryaniler bir cemaat değil bir halk’
Röportaj bitiyor tam teybi kapatacağım, Şemun Gösteriş ciddi bir sesle beni uyarıyor: “Bak, bu haberi yaparken duygusal temelde yaklaşma. Televizyoncular buraya gelip bir köye gidiyor. Hemen haberin altına göz yaşartıcı bir fon müziği koyuyorlar. O hoşumuza gitmiyor. Biz bir halkız, Türkler gibi Araplar gibi Kürtler gibi bir halkız, söylendiği gibi cemaat filan değiliz. Süryaniler bir halktır, isteseler de istemeler de herkes bunu kabul edecek. O yüzden haberini dikkatli yaz.”
Kafamı onaylar şekilde saklarken son cümlesi geliyor Gösteriş’in: “Pazar günü Şırnak’taysan buraya gel. Öğündük köyünden papaz gelecek. İdil’in en küçük Süryanisi olan çocuğumun da vaftiz töreni var. Kaçırmayasın!”
 Bu haberi paylaşın!

PrintFacebookShare
Süryaniler’in Bitmeyen Varlık Mücadelesi… için bir yorum
Ciwan Kurken A. (@Kurken_A)
09 Nisan 2015 – 14:40
ERMENİ SOYKIRIMI VE 100 YIL İNKAR!
1,5 milyon insanın yurtlarından zorla sürülmesinin ve katledilmesinin üzerinden 100 yıl geçti. Bunlar savaş yapmadı, suçları Ermeni olmaktı!
Mezopotamya ve Anadolu’nun kadim halklarına karşı 1915 yılında Osmanlı İmparatorluğu ve onun işbirlikçileri tarafından gerçekleştirilen soykırımın 100. yıl dönümüne giriyoruz.
Hamidiye Alayları’nın 1894-96 katliamları, 1908 Meşrutiyeti’nin ardından 1909 Adana katliamı, 1915 Soykırımı öncesinde gerçekleştirilen katliamlardır.
1915’de Türkiye Ermenistanı’ndaki Ermenilere yönelik tecavüz, yağma, işkence ve nihai katliam resmen başladı. Türkiye’den Suriye çöllerine uzanan ölüm tarlaları öyle korkunçtu ki, Ermenilerin cesetleri yığınlar halinde Fırat’a atıldığında su akamadığı için nehrin yatağı değişti.
1915 Ermeni halkı için planlı bir etnik kimlik ve inanç soykırımıdır. Bunun üzerinden 100 yıl geçmiş olmasına rağmen, Türkiye soykırım gerekçelerini halen savunuyor.
Geçen yüzyıl boyunca Ermeni halkının bağrında açılan yaralar hep açık kaldı. Soykırıma maruz kalanların çocukları, torunları nesilden nesile büyük bir travmayı yaşamaya devam etmektedir.
1.5 milyon Ermeni yaşadıkları topraklardan nasıl ve neden kopartıldı ve yok edildi?
1915 Soykırımı ve katledilen-sürülen masum halkın mülklerinin Müslümanlara dağıtılması bugünkü post modern Abdülhamitçilik sürecinin ana temasıdır. Erdoğan o döneme geri gitmek istemektedir.
AKP iktidarının, 24 Nisan’da, Ermeni soykırım anmalarını sabote etmek için Çanakkale şenliklerini kutlama kararı alması, devletin,100 yılı aşkın bir süredir uygulanan baskı ve zulüm politikasını maskelemek için yalana ve iftiraya dayalı propagandada sınır tanımadığını, kitleleri galeyana getirerek kirli emellerine alet etmede, hiçbir yöntemden çekinmediğini göstermektedir.
Müslüman olmayan halkların ülkeden kovulması, mal varlıklarının yağmalanması için hep aynı yönteme başvurulmuştur. M. Kemal, tapusu Ermeni bir aileye ait olan alana ‘Orman çiftliğini kurdu. Aynı geleneği devam attiren Erdoğan’ın da oraya kendi sarayını kurdu…
Yöntemin özü aynıdır! Türkiye, bir çete devleti olup soykırım sayesinde doğmuştur.
Soykırımın ana güdüsü, katledilen insanların mülklerinin, Soykırımın suç ortaklarnca el konulması ve  bunlara dağıtılması. 1915 Ermeni Soykırımı sürecinde, Ermenilerin tehcir edilirken terk etmek zorunda bırakıldıkları taşınmazlar yağmalanmış ve bu taşınmazlara el koyanlara tapu verilmiştir ve bu tapuyu alanlar TC’yi kurmuştur!
Tepeden, devşirme kalıntılarından oluşturulan bu yeni Türk ulusu varlığını; Ermenilerin, Süryanilerin, Rumların, Kürtler’in,Yahudilerin, Ezidilerin yokluğu üzerine inşa etmiştir.  II. Abdülhamit döneminde ortaya atılan Pan-İslamizm doktrinine, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin eklediği Pan-Türkizm doktrini, Osmanlı İmparatorluğu topraklarında yaşayan Müslüman olmayan ulus ve azınlıkların yok edilmesi hedefini güdüyordu.
Bu ideoloji temelinde kurulan Türk devleti, bunun bir devamı olarak Türkiye’de yaşayan hiçbir ulus ve azınlığa hayat hakkı tanımamaktadır. Türkiye Kürdistanı’nda yaşayan milyonlarca Kürt, ‘kardeşlik’ adına sistematik bir dejenerasyona tabii tutulmaya devam ediliyor.
TC. İçin Ermeni soykırımını kabul etmek demek Türk ulus kavramının dumura uğramasıdır.
Soykırımın bir diğer şekli olan koordineli asimilasyon politikaları ile Milli kahramanlar, sermayenin el değiştirmesi ile yeni zenginler, zorla İslamlaştırma(Hristiyan yetim çocukların Türk ve Müslüman olarak yetiştirilmesi, soykırımda sağ kalan genç kızlar ile zoraki evlilikler, Bir ulusun kutsal değerleri olan Kilise, sanat, tarih ve kültürünün harap edilmesi, yıkılması, el konulması), Ana dilde eğitimin yasaklanıp, Türkçe eğitim zorunlulukları v.b. nedenlerden ötürü bu ülkede % 99 Türk- İslam nüfus işte böyle oluşturulmuştur.
100. yılında Ermeni Soykırımının en etkin şekilde gündeme gelmesini engellemek için TC karşı eylemler yapma peşinde…
TC Başbakanlığı, geçen yıl uluslararası kamuoyunu aldatmak için ‘Ermeni bildirisi’ adı altında, soykırımı rededen tutumu devam ettiren bir manevraya girmişti. AKP yönetimi, bu bildiri ile acıma duyguları üzerinden vaaz veren bir din adamının tavrından öteye gidemedi.
Ermeni soykırımı sorunu, suçsuz yere katledilen 100 000 lerce masum insanın, dualarla, karşı eylemlerle geçiştirilemeyecek, ağır bir insanlık dramıdır. Mağdur olmuş milyonlarca insanın sorunu, sahte bir bildiri ile çözülemez. Ermeni Soykırımı meselesi çok boyutlu. Meselenin adalet ve vicdan boyutunun yanı sıra, ekonomik, coğrafi, siyasi, kültürel ve insani boyutları da söz konusu.
100. yılında Ermeni Soykırımının özellikle yasal zeminde kabul görmesi gerekirken,bu yıl Nisan ayının 24’ünde 100. yılının anılması bilinçlice planlanan Çanakkale Savaşları anmasının Ermeni Soykırımı anmasına karşı kullanılması, Türkiye’nin tavrının ne yönde geliştiğine dair iyi bir göstergedir. Türkiye, Ermeni düşmanı politikasından vaz geçmemektedir. Bu yıl devlet inkârcılık konusundaki çabalarını bir adım daha öteye götürdü. Her yıl 18 Mart’ta yapılan Çanakkale anması, bu yıl iki kez gerçekleştirilecek. İkinci anmanın tarihi ise 24 Nisan olarak belirlendi.
1915 soykırımını unutturma politikaları yeni değildir. Yüzyıldır varlığını, başka halkların imhası üzerine inşa edenler, bu gün uyduruk bildiri, bayram seyranlarla imha ve inkâr endüstrisi olarak yine iş başında. Bu anlamda, Soykırım bitmedi, sürüyor.
Ermeni Soykırımı’ndan, şimdiki İŞİD ve El-Nusra’ya kadar süreklilik arzeden zihniyetle hesaplaşmadan, kirli tarihle yüzleşmeden ırkçı şöven düşmanlık atmosferinden, Müslüman olmayanlara karşı kin ve nefret söyleminden kurtulamadan, sorun çözülemez.
Osmanlı İmparatorluğu’nun cihatçı, ümmetçi, mezhepçi zihniyeti Türkiye Cumhuriyeti tarafından da devam ettirildiği için Koçgiri, Hakkâri, Ağrı, Dersim ve diğer birçok bölgede Ermeni soykırımından esinlenerek katliamlar, sürgünler gerçekleştirilmiştir.
İnkârcılık sürdükçe Türkiye halkları 100 yıllık kâbustan uyanamayacak ve kendi halkı da İŞİD’leşerek yeni soykırımlar yapacaktır!
Son yıllarda El Kaide, IŞİD, El Nusra ile Selefi ve Müslüman Kardeşler örgütleri aynı soykırımcı zihniyeti temsil ederek, farklı din ve halklara karşı soykırım yapmaya çalışmaktadırlar. Türkiye desteğinde ki bu örgütler, insanlık dışı yöntemlerle, estirdikleri terörle Ortadoğu’yu kan gölüne çevirmişlerdir. Bu örgütler, Ermeni,Asuri soykırımına, kalınan yerden devam etmektedirler.
1915 ile yüzleşilmeden, Gasp edilen Ermeni köyleri, kiliseleri, okulları ve malları sahiplerine iade edilmeden bu yara asla kapanmayacak.
CİWAN KURKEN A.

Yorumlar kapatıldı.