İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Yaşasın Kadın Dayanışması!

Kadınlara sorduk; “Kadın dayanışması hayatınıza ne kattı?” Aksu Bora, Ayşe Gül Altınay, Esmeray, Filiz Karakuş, Melda Onur, Müge İplikçi, Sedef Çakmak, Sebahat Tuncel, Sema Moris, Yasemin Mori cevapladı.

 Kadın dayanışmasına çok ihtiyaç duyduğumuz günlerden geçiyoruz. Bu nedenle kadınlara sorduk: “Sizin için kadın dayanışması ne ifade ediyor? Kadın dayanışması hayatınıza ne kattı?”

Aksu Bora, akademisyen

Kadın düşmanlığının her taşın altından çıktığı bir dünyada, onun gücüne güç katmak yerine kadınlardan yana olmak demek bence kadın dayanışması.
“Feminist ahlak” diye bir şey olacaksa, kadın dayanışmasından ibaret olabilir ancak. Ne bir fazla ne bir eksik. Başka kadınları, kadınlığın türlü çeşitli halleri olduğunu bilerek, bu halleri tanıyarak görmek. Geçmiş ve gelecek kuşaklardan kadınları, yanı başımızdakileri, biraz uzağımıza düşmüş olanları.
Bu, kadınlığın her halini bağrına basmak anlamına gelmez, bazen sadece susup dinlemek, bazen geçmesini beklemek, bazen onun kendi sesini duymasına yardım etmektir. Kendi sesini duymanın ancak onun sesine ve sessizliğine kulak vermekle mümkün olabileceği bilgisidir.
Ne de olsa feminizm bize aynı tarafta olduğumuzu gösterdi- şimdi değilse, biraz sonra!

Ayşe Gül Altınay, akademisyen

Kadın dayanışması deyince ilk aklıma ortaokul-lise yıllarında canım arkadaşlarım Filiz ve Püren’le okuldan kaçıp vapura bindiğimiz, şehrin sokaklarını keşfe çıktığımız günler geliyor. Genç kadınlar olarak, aile-okul-sokak, her tür otoriteyi paranteze alıp sokakta yürüme cesaretini birlikte oluşturmaktı kadın dayanışması. Hayatımızın kalanına olağanüstü yansımalarıyla birlikte!
Üniversitede kadın dayanışması feminizmle birlikte girdi hayatıma – bu sefer şehrin sokaklarından çok kendimize, hayatımıza, en acısından en coşkulusuna tüm kadınlık deneyimlerimize en zor pencerelerden bakma cesareti demek oldu. Ve de en önemlisi o aynada kendini, kadınlığını, kadınları sevmeye başlamak, siyahları, kahverengileri, erkeksi kıyafetleri bir kenara koyup gökkuşağı renklerine bürünmek, elbise ve etek giymek, memelerini gizlemekten vazgeçmek demek oldu.
Yetişkin hayata geçerken olağanüstü bir dönüşüm ve hediyeydi bu. 40’ıma merdiven dayadığım, 15 yıllık ilişkimin sona erdiği ve ölesiye acı çektiğim bir dönemde ise kadın dayanışması, önce hayata tutunmak demek oldu, sonra da hayatı, kadınları ve kendimi yepyeni gözlerle keşfetmenin ve sevmenin yolunu açtı.
Kısacası, kadın dayanışması beni hep hayata, kendime, ve sevgiye açtı… Her seferinde yeniden, daha da derinden!  

Esmeray, tiyatrocu

Kadın dayanışması deyince insan umutlanıyor. Ben kişisel olarak çok yararını gördüm. Hayatta kalmam ve yaptığım çoğu şey kadın dayanışması sayesinde. O dayanışma olmasaydı, ben hayatta olmazdım. O kadar diyebilirim.
Her konuda en çok desteği kadınlardan aldım. Mesela bir oyun için turneye çıkacağımda bunu kadınlar sayesinde yaptım. Böyle bir dayanışma varsa, genele de yansıyordur diye düşünüyorum. Olmasaydı nefes alamazdık. Varlığı ise insanı rahatlatıyor.
Artık toplumsal dönüşümü ancak kadın ve LGBTİ hareketi sağlayabilir. Bu iki hareketin de birlikte çalışması çok önemli. Cinsiyet deyince erkeklerin aklına cinsellik geliyor, seks geliyor. O yüzden kadınların yaptıkları çok önemli.
8 Mart’ta herkesin alanlarda olmasını diliyorum.

Filiz Karakuş, feminist aktivist

Feminizm tıpkı erkek şiddetine olduğu gibi kadın dayanışmasına da politik bir içerik kazandırdı. Ben de fazla politik olduğumdan bu içeriğe aşkla bağlandım.
“Örnek olma misyonu” benimseyen, deneyim aktaran, yardım eden, verici, dayanışan kadın ve dayanışmaya ihtiyacı olan kadın diye bir ayrım yok. Birlikte değişen, dönüşen kadınlarız. Ben bu politik yaklaşımın dünyayı ve kendimizi değiştirmenin anahtarı olduğunu düşünüyorum. Sosyalist örgütlü geçmişimde böyle yaklaşmazdım. Ama feminizm bana, her kadının deneyimini merak etmeyi ve onlardan öğreneceklerim için kulağımı açmayı öğretti.
Kendimi değiştirmemi sağladı. Kurtulmuş kadın sözde değil özde yok. Kadın dayanışması ile kurulan kadınlar arasındaki bu hiyerarşisiz ilişkiyi kurmayı başarabilirsen istisnasız tüm kadınların erkek egemenliğine direnme azimlerini görüyorsun. Kadın dayanışması, benim karşımdakini kolay yargılamamı azalttı. Hazır reçetelerle davranma halimi törpüledi.
Bana kalırsa empati de kadın dayanışmasının bir parçası. Ben hayatımın çeşitli zamanlarında kadın dayanışmasının ne olduğunu ve ne olmadığını bizzat yaşadım. Daha da çok yaşayacağım gibi gözüküyor.  

Melda Onur, gazeteci, eski milletvekili

Kadın dayanışması benim için umut ifade ediyor. Kadına yönelik bunca baskı, ayrımcılık ve şiddetin açığa çıkmasında, ihbar edilmesinde ve kamuoyu yaratılmasındaki en önemli faktör kadın dayanışması.
Bir kadın cinayeti duruşmasında aileyi yalnız bırakmamak, katilin en ağır cezayı almasını sağlamak için kar, kış, kilometrelerce uzaklık demeden yollara düşen kadınların “kız kardeşlerimiz” diyen umut ve güven dolu seslerini hatırlatıyor bana.
Hayatıma umut kattı. Özellikle geleceğe dair. Zira 90’lı yaşların kadınlarında dayanışma ruhu, sanki bizim jenerasyonumuza göre çok daha sorgusuz, sualsiz geçmişin yüksüzlüğüyle daha ön yargısız. Bizim nesilde bazen bu dayanışmayı başaramadığımız anlar oluyor. Ama yeni nesil kız kardeşlerden umutluyum.

Müge İplikçi, yazar

Çocuklar, gençler, kadınlar öldürülüyordu. Özgecan’ı yitirdiğimiz o günlerdeydik. İçimde taşmaya yakın bir öfke vardı. Hüznün öfkeye vardığı o yerde hissettiğim bir başka duygu daha mevcuttu: Yalnızlık.
Yalnızlığı kılıf diye geçirdiğim o öfkeyi güne yaymak ve o gün içersinden enerji ve umuda dair bir şeyler üretmek çok zor görünüyordu gözüme. Evet, bu ülkede çocuklar, gençler, kadınlar ölüp duruyordu…Bu çaresizlik hissiyle nereye kadar boğuşabileceğimi ise artık bilmiyordum.
Bir müddet öylece devam etti.
Özgecan’ın hemen ardındaki sabahlardan bir sabahsa, bu öfkemin yatışır gibi olmasına, en azından farklı bir direnme boyutuna geçmeme, yeniden yazı tezgâhıma farklı bir umutla dönmeme, üretmeye duyduğum inanca sadık kalmama yardımcı olan bir şey oldu. Ne mi? Tanımadığım, sokaklarda gördüğüm, öylesine karşılaştığım kadınlar ve bakışlarıydı bunlar. O kadınlarla bir anlığına da olsa bakışarak buluşmamız. O anlık bakışmalarda birbirimize verdiğimiz o kısık sesli, kendi anlamlarından ve zamanlarından menkul sözler… Hemen hepsi hiç söylenmemiş olsa da, biz o sözlerin ne demek olduğunu galiba anladık. O söylenmemiş sözlerin söylenmemiş cümlelere dökülmesine tanıklık ettik. O sessiz, örtük cümlelerde hiç de yalnız olmadığımızı hissettik. Birbirimize baktık, usulca başımızı salladık, anlaştık ve bir daha muhtemelen karşılaşmayacağımız hayatlarımızda, hayata dair bir ortaklık sözü verdik.
Devam edecektik.
Diyeceksiniz ki belki de sana öyle geldi.
Belki.
Ama iyi geldi.

Sedef Çakmak, LGBTİ aktivisti, Beşiktaş Belediye Meclisi üyesi

“Erkek” bir sistemde haksızlığa, tacize uğrayan bir kadının yalnız olmadığını, onu anlayan ve arkasında duran başka kadınların olduğunu hissettirebilmek, bu kadın siz olduğunuzda da bunu hissetmektir.
Dayanışma, “elalem ne der” korkusuna sustuğumuzda bizim bir birey olarak değerli, haklı ve güçlü olduğumuzu hatırlatan şeydir.
Her şeyin kadınların aleyhine işlediği memleketimizde biz kadınların rahat nefes alıp, huzurlu ve mutlu bir hayat yaşayabilmemiz için en elzem ihtiyaçtır. Bu ihtiyacın farkına varan ve halaya katılan daha fazla kadının olması en büyük dileğimdir.

Sebahat Tuncel, eski milletvekili

Gerçekten kadın özgürlük mücadelesi çok zor ama bir o kadar da önemli bir mücadele. Kadınların karşılaştıkları şiddet ve zorluklar karşısında yalnız olmadıklarını bilmeleri onların hayatla daha kolay başa çıkmalarını da beraberinde getiriyor.
Biz kadınlar yıllardır 2 konuyla özellikle mücadele ettik. Erkek egemen sistemin ortaya çıkarttığı sorunlar, özellikle özel alanda yaşadığı şiddet. Bu sistemin ürettiği şiddet politikalarına karşı kadın özgürlükçü perspektiften ve kadının ikincil durumunu ortadan kaldırmak, kadın-erkek eşitliği perspektifinden toplumu değiştirmek, dönüştürmek için mücadele ettik.
İkinci konu da savaş ortamında kadınların yaşadığı sorunlar. Buna karşı barışçı perspektifle bir araya geldik. Savaş sadece insanların ölümüne değil, doğanın ortadan kalkmasına da sebep oluyor. Savaşta kadın bedeni ganimet olarak değerlendiriliyor. Şimdi coğrafyamızda, özellikle de Kürdistan’da ve Ortadoğu’da yaşanan gelişmelere baktığımızda, buradaki kadın mücadelesinin, savaşa karşı barış mücadelesini yükseltmenin ne kadar önemli olduğunu bir kere daha görüyoruz. Burada da kadın dayanışmasını büyütmek, yani Ortadoğulu kadınlarla, Arap kadınlarla, Kürt kadınlarla, savaş mağduru tüm kadınlarla yanyana olmak da çok önemli.
En son özdenetim mücadelesi sırasında gördük ki, kadın bedenleri çırılçıplak soyulup teşhir edilirken aslında onun şahsı bir halka karşı geleneksel kodlamalara değinilerek, namus kavramı üzerinden şiddet aracı olarak kullanılmak isteniyor. Oysaki onlar kadınlar bu savaş politikalarına direndikleri için oradalar. Bunu görünür kılmak ve bir daha bu tip vakaların yaşanmaması için kadın dayanışmasını güçlendirmek durumundayız.
Bu yıl alanlara çıkanlar da kadın direnişi üzerinden sokağa çıktılar. Sadece kadın mağduriyeti değil. Cerattepe’den HES’lere karşı direniş ve özyönetim direnişi, erkek egemen anlayışa karşı direnişi ve yanyana gelmeyi de ifade eden bir duruş, bir kutlama oldu.

Sema Moritz, müzisyen

Çok eminim eğer kadın dünya üzerinde eşit, hatta biraz daha eşit fazlası haklara sahip olursa ki bunda hiçbir sakınca görmüyorum! dünyanın düzeni farklı olacaktır… Çünkü kadınlar renktir… İyilik, sağlık, güzellik, heyecan,  sevgi-aşk rengarenk, renk ahenk olacaktır…

Heyecan, sevgi-aşk rengarenk, renk ahenk olacaktır… Bugün içinde olduğumuz sonuçlarını bilmediğimiz savaşları yüz binlerce kadın, yüz binlerce çocuk korkarak, ağlayarak, sürgünlerde açlık ve sefalet içinde yok olarak izliyor, oysa dünyanın hala yeteri kadar suyu, sürülecek tarlası, yiyebileceği paylaşabileceği ekmeği var…
Batsın sizin silahlarınız, uyuşturucularınız, paranız en çok da erkek egolarınız… Bize engel olmayın. Yoksa dünya ellerimizden kayıp gidiyor. Ben belki de yaş olarak göremeyeceğim acıların ayak seslerini çok net duyuyorum ve bu da bana insan olarak, bir kadın olarak “yeter artık yeter” dedirtiyor.

Yasemin Mori, müzisyen

Dünyanın en büyük ihtiyacı, kadının yani o müthiş gizil kahramanın, bir kap gibi hayatı içinde biriktiren, taşırmadan, dökmeden, zarar vermeden, salt sevgi ve bilgi ile biriktirmeyi bilen yaşayış hüneri.
Kadın yaradılışı itibariyle hayat veren olduğu için yaşam konusunda bilge, kadın kadına konuşmak, paylaşmak, üretmek, her daim kafa açıcı ve iyileştirici, her zaman ruhanilik ve yaradılışın özüne saygı barındırıyor… (ÇT)
Editörün notu: Bu haber kadın dayanışmasıyla hazırlanmıştır….

http://bianet.org/bianet/kadin/172682-yasasin-kadin-dayanismasi?bia_source=rss

Yorumlar kapatıldı.