İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Azınlık hakları: “ayrılık ve birlik” ?

Dr. Ömer Uluçay yazdı
Yapılması şart duruma gelen ve bu konuda gayretlerin yoğunlaştığı “Yeni Anayasa” yapım çalışmaları hız kazanmıştır. Her Anayasa, İnsan Haklarını güvenceye almak zorundadır. Bu nedenle, İnsan Hakları hakkında yazdıklarımız, aynı zamanda Anayasa yapımı için de geçerlidir.

Ülkemizde, Türkçe dışında farklı dillerden adli savunma yapılması ve Diyanet İşleri Başkanlığının Kürtçe Kur’an Meali yayınlaması uzun süre tartışıldı. Ancak öğreniyoruz ki, Türkiye BM kurucu üyesi olarak, İnsan Hakları Konusunda yapılan düzenlemeleri izlemekte, Mevzuatını buna göre düzenlemekte, AB üyeliği için bu önüne konulan “fasılları” tamamlamaya çalışmakta, ülkede İnsan Haklarındaki uygulamayı kontrol etmektedir. Bu amaçla, Başbakanlığa bağlı İnsan hakları Başkanlığını da kurmuştur. Ancak vatandaşın bu konularda aydınlanması yetersiz kalmıştır.
Akademisyen B.Ali Soner[1], “Azınlık Hakları Ayrılıkçı mı, Çoğulcu mu?”  başlıklı uzun ve kapsamlı incelemesinde, günümüzün sorunlarına ışık tutan bilgiler vermektedir. Bununla anlaşılıyor ki devletimizin dâhil olduğu ve olmak istediği devletlerarası teşkilatların amaçlarından pek haberdar olmadığımız, bu yönde bir eğitimin yapılmadığını görmekteyiz.
Daha doğrusu, devletler daha özgürlükçü, eşit ve birlik içinde bir konuma adım atıyor ve fakat vatandaş bundan habersiz kalıyor. Sanki dışarıyı idare ediyor ve olacak/gerekli görülen gelişmeler içerden saklanıyor. Bu bir çelişkidir. Bu bilgi eksikliğinden insanlar direniyor ve istekler “bölücü” olarak niteleniyor.
 Türkiye’nin bu konuda imzalamış bulunduğu Uluslararası belgeleri okuyunca bu görüşe varıyoruz. Nitekim Devletimiz, bu çalışmaları düzenlemek, halka duyurmak, izlemek ve uygulamayı kontrol etmek için Başbakanlığa bağlı İnsan Hakları Başkanlığını ve İl-İlçelerde bunun Kurullarını oluşturmuştur.
Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu (Kanun No. 6332  Kabul Tarihi: 21.6.2012)
Amaç ve kapsam
Madde 1 – (1)Bu Kanunun amacı, insan haklarının korunması ve geliştirilmesi konusunda çalışmalar yapmak üzere Türkiye İnsan Hakları Kurumunun kurulması ile teşkilat, görev ve yetkilerine ilişkin esasları düzenlemektir.
Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı Hakkında Kanun (Kanun No. 4643 Kabul Tarihi: 12.4.2001)
Madde 1. 10.10.1984 tarihli ve 3056 sayılı Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun.
 İnsan Hakları Başkanlığı
Madde 17/A – İnsan Hakları Başkanlığının görevleri şunlardır:
a) İnsan hakları ile ilgili konularda görevli kuruluşlarla sürekli temas halinde bulunmak ve bu kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak.
b) İnsan hakları konusundaki mevzuat hükümlerinin uygulanmasını izlemek, izleme sonuçlarını değerlendirmek, uygulamada ve mevzuatta görülen aksaklıkların giderilmesi ve Türkiye’nin ulusal mevzuatının insan hakları alanında taraf olduğu uluslararası belgelerle uyumlu hale getirilmesi doğrultusunda yapılacak çalışmaları koordine etmek ve bu konularla ilgili önerilerde bulunmak.
c) Kamu kurum ve kuruluşlarının hizmet öncesi staj ve hizmet içi insan hakları eğitim programlarının uygulanmasını izlemek, değerlendirmek ve koordine etmek.
d) İnsan hakları ihlâli iddiaları ile ilgili başvuruları incelemek ve araştırmak, inceleme ve araştırma sonuçlarını değerlendirmek ve alınabilecek önlemlere ilişkin çalışmaları koordine etmek.
 e) Başbakanlığın koordinatörlüğünde görevleriyle ilgili konularda teşkil edilen kurullara sekretarya hizmeti yapmak.
f) Makamca verilen benzeri görevleri yapmak.
*Buna rağmen bir farkındalık yoktur. Bunu gidermek şarttır.
*
İnsan Hakları konusunda önemli dönüşüm zamanları vardır. Fransız İhtilali (1789), İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’ni ilan etti. Bu istekler yayıldı ve I.Dünya Savaşına gelindi(1914-1918). İmparatorluklar parçalandı ve ulus-devletler öne çıktı. Ulus-devlet kendi iç tahakkümünü arttırdı, içte direnmeler oldu. Süper güçlerin yeniden paylaşmak istemeleriyle II. Dünya Savaşı oldu(1945-1948).
Kurulmuş Milletler Cemiyeti yeterli ve etkin olmayınca yerine Birleşmiş Milletler(BM) kuruldu. BM gelişen yeni siyasi ortamda İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini yayınladı. Devletlerarası düzenlemelere rağmen beklenen barış-huzur ortamı oluşmadı ve “soğuk savaş” dönemi başladı.
Rusya’da Komünist Sistemin (SSCB) dağılması(1990) ve yerine Federal Rusya’nın kurulmasıyla Yeni Dönem-İnsan Hakları Dönemi olarak başladı.
“Sovyetler Birliği’nin dağılması, Yugoslavya’nın parçalanması ve kurulan yeni devletler içinde ayrılıkçı atışmaların yaşanması; Karabağ sorunu ve Çekoslovakya’nın ülkeyi oluşturan iki etnik unsur arasında bölünmesi, dünyayı I. ve II. dünya savaşları sonrasında meydana gelen tarzda yeni bir uluslaşma sürecine soktu. Bu dönemde bazı etnik, dilsel ya da kültürel topluluklar, uluslararası aktörlerin desteğini de alarak, siyasi bağımsızlık elde etti. Fakat son dönem uluslaşma dalgasının etnik, dini, kültürel ya da dilsel sınırlarla siyasi sınırlar arasında bir özdeşlik kuramamasına bağlı olarak yeni bağımsızlıklar, yeni azınlık sorunlarını da beraberinde getirdi”.
Bu yeni “küresel düzeyde; birçok etnik, dini, kültürel ve dilsel topluluk farklılıklarını tanıyacak, koruma altına alacak ve yeniden üretim imkânını sağlayacak daha fazla ve daha farklı siyasi katılımdan, siyasi ve coğrafi çözülmeyle sonuçlanabilecek ayrılıkçı taleplere varan isteklerle ortaya çıktılar (Liebich, 1996). Söz konusu taleplerin (İnsan Hakları Bildirisi) tam olarak karşılanamaması ve azınlıklar hareketinin doğurduğu sonuçlar ulusal ve uluslararası barış ve istikrarı tehdit eden temel unsurlardan biri haline geldi (Eide, 1993)”.
İlerleyen zamanda, bu sorunları giderecek ve ulus-devlet bütünlüğünü koruyacak ek bildiriler yayınlandı ve haklar tanındı. Devletlerin büyük kısmı bunlara çekinceler koydu. İnsan Hakları Döneminde bu soruna çözüm aranıyor.
*
Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesinde Azınlık Hakları
(BM İnsan hakları Komisyonu bu metni hazırladı ve BM bunu kabul ve ilan etti (1966): Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin (MSHS) 27. maddesi azınlık haklarına ayrıldı. Soğuk savaş dönemi azınlık anlayışı ve haklar çerçevesini çizen maddeye göre: “Etnik, dini ya da dilsel azınlıklar bulunan devletlerde, azınlıklara mensup bireyler, diğer grup üyeleri ile beraber, kendi kültürlerini, dinlerini yasamak ve kendi dillerini konuşmaktan mahrum bırakılamazlar “(Wallace, 1997: 145).
BM raportörü Capotorti, bu madde üzerinde yaptığı; Etnik, Dini ve Dilsel Azınlıklara Mensup Bireylerin Haklarına İlişkin Çalışma’başlıklı yazısında azınlık kavramı tanımına bazı unsurlar ekledi  (1979):“Azınlık; nüfusun geneline göre sayıca az olan fakat egemen konumda bulunmayan; yerleşik olduğu devletin vatandaşı olan; etnik, dini ya da dilsel özellikler bakımından nüfusun geri kalanından farklılaşan; kültürlerini, geleneklerini, dinlerini ve dillerini koruma amaçlı –örtülü de olsa- dayanımsa sergileyen bir grup”tur (Capotorti, 1991: 96)”.
Uluslar arası anımda Halk- Azınlık ifadeleri özellikle ve bilinçli olarak ayrı tutulmuştur. Azınlık ve Halk ifadeleri egemenlik bakımından farklı içerikler barındırır: Azınlıkları, “yerleşik bulundukları devletin vatandaşları” olarak korumak amaçlanmıştır.“Selfdeterminasyon” hakkı, sadece “sömürge halklar” ile sınırlı tutulmuştur.
Buna karşılık  “halk”; bir ulusun taşıdığı bütün soyut ve somut unsurlara sahiptir. Fakat işgal ya da sömürgeleştirme yolları ile egemenliği gaspedilmis ve güç kullanılarak yönetilen bir toplumdur Crawford, 1992: 60-61) .
Uluslararası hukuka göre sadece “halk” olarak tanımlanabilecek toplumlar kendi siyasi statülerini özgürce belirleme; ekonomik, sosyal ve kültürel gelişimini kendi denetimleri altına alabilme hakkına sahiptir (Tomuschat, 1993).
Bu anlamda bir “halk” ve “hak kullanımı” sömürgelerin bağımsızlıklarına kavuşması dönemine ait olarak yorumlanmaktadır. Halklara tanınan haklar, ulus-devletlerin toprak bütünlüğünü ve bağımsızlıklarını tehdit eder nitelikte olduğu için “farklı vatandaşların hakları” olarak formüle edilmiştir(Wolfrum, 1993: 93).
Nitekim BM Bildirgesi(1960-Md. 6),  hâlihazırda egemen olan ülkelerin toprak bütünlüğünü ihlal etmeyeceği özellikle vurgulanmıştır (Resolution 1514, 1993).
 “Azınlık” ve “halk” kavramları günümüzde etnik milliyetçi taleplere uluslararası meşruiyet sağlama yolunda kullanılabilmektedir. 
 Azınlık Haklarında Uluslararası önemli üç anlaşma 
1-BM Ulusal ya da Etnik, Dilsel ve Dini Azınlıklara Mensup Kişilerin Haklarına İlişkin Bildirge (BM Belgesi, 1993),
2-Avrupa Konseyi Bölgesel ya da Azınlık Dilleri Avrupa Şartı (Avrupa Şartı, 1996)  yine
3-(Konseyin) Ulusal Azınlıkların Korunmasına İlişkin Çerçeve Sözleşmesi”dir (Çerçeve Sözleşme,1995).
Ulus-Devletlerin Azınlıklar için Yapacakları Düzenlemeler
1. Ulusal hükümetlere eğitim alanında okul müfredatlarına azınlık dillerinin öğrenilmesi ve geliştirilebilmesini sağlayıcı dersler koymak (Avrupa Şartı, 8);
2.Azınlıkların kendi dillerinde eğitim alabilecekleri olanakları sağlamak (BM Belgesi, 4,3);
3.Azınlık dillerinde eğitim verecek özel okullar açılması yönündeki taleplerin karşılanması (Çerçeve Sözleşme,13,1)
3. Azınlık kimliklerinin korunması bir sivil toplum girişimi olarak değerlendirilir ve resmi dilin öğrenilmesi zorunluluğunu ortadan kaldırmayacak şekilde geliştirilecek azınlık dillerinin öğrenilmesi imkanlarının sağlanmasında (Çerçeve Sözleşme, 14,3; Avrupa Şartı, 8.1) ulusal hükümete mali destek verme zorunluluğu getirilmez (Çerçeve Sözleşme, 13.2).
4.Azınlık dillerinin kullanımına izin verilmesi talep edilir (Avrupa Şartı, 10; Çerçeve Sözleşme, 10.2).
5.Azınlıkların, özellikle kendileri ile ilgili olan konularda, ulusal mevzuat ile uyumlu olmak şartıyla, bölge ya da ülke düzeyinde siyasi katılımlarının sağlanacağı idari düzenlemeler yapılması istenir (BM Belgesi,2,3).
6. Benzer hakların adli süreçlerde de uygulanması, azınlık gruplara mensup bireylerin haklarının etkin bir şekilde sağlanması için gerekli görülür. Bu çerçevede, sanığın ana dilinde bilgilendirilmesi ve dinlenebilmesi, delillerin azınlık dilinde toplanabilmesi, önemli kanunların -özellikle azınlık grupların kendileri ile ilgili olanlarının-azınlık dilinde basımının sağlanması vurgulanır (Avrupa Şartı, 19; Çerçeve Sözleşme, 10.3).
7.Öte yandan, azınlık grupların ya da bu gruplara mensup bireylerin sınır aşan ilişkiler kurabilmeleri belgelerde yer verilen azınlık hakları arasında yer alır. Söz konusu grupların diğer ülkelerde yerleşik olan aynı etnisite, dil, kültür ya da dini paylaştıkları gruplarla iliksi kurmalarının engellenmemesi haklar kapsamında tanımlanır. Ulusal hükümetlerin, bu gibi grupların eğitim, bilgi ve kültür alanlarında kuracakları bağların devletçe desteklenmesi önerilir (BM Belgesi, 5; Avrupa Şartı, 14; Çerçeve Sözleşme, 17.1).
*
Azınlık sorununun çözümünde;  siyasi sınırları değil, mevcut sınırlar içindeki siyasi-hukuki ve toplumsal yapıları çoğulcu bir zeminde dönüştürmeyi amaçlamaktadır.
Bu nedenle azınlık haklarının kullanımı ayrılıkçı içeriğe sahip değildir.  Self-determinasyon ,“dışa dönük” tanımıyla bağımsız bir devlet kurma hakkı, yani ayrılıkçı boyutu içerir.
 Her hangi bir devlet; kendisine mensup olan bireylerin ya da toplumsal grupların kimliklerini oluşturan değerlerini ya da varlıklarını yok etmeye yöneldiği takdirde, siyasi ve coğrafi ayrılmanın meşruluk kazanacağına dair görüşler ağırlıklıdır (Murswiek, 1993)
[1] Yard.Doç.Dr. B. Ali Soner: Azınlık Hakları: Ayrılıkçı mı, Çoğulcu mu? İnsan Hakları Yıllığı, Cilt 26, 2008, s. 79-95.

http://www.adanamedya.com/azinlik-haklari-ayrilik-ve-birlik-74287h.htm

Yorumlar kapatıldı.