İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

HDP’nin intiharı

Levent Gültekin / acikcenk@gmail.com
HDP projesi çok önemliydi. Hem Kürtler için, hem Türkiye için… Fakat olmadı. Süreç çöktü. Bunda HDP’li siyasetçilerin de kusuru az değil… Son olarak HDP’li siyasetçilerin Ankara bombacısına taziye ziyaretinde bulunması, HDP’nin bir nevi intiharı anlamına geliyor. HDP’den rahatsız olan iktidar mensupları yıllarca uğraşsaydı, HDP’nin bu ziyaretle kendine verdiği zararı veremezdi. Bu tür, günü kurtaran, duyguları okşayan, siyasetin felsefesine aykırı, sorumsuz davranışlar, devletin Kürtlere uyguladığı baskıyı, vahşeti toplumun bir kesiminde meşrulaştırmaktan başka bir şeye yaramaz… Kaldı ki mesele sadece taziye ziyaretinde bulunup bir acı paylaşma meselesi de değil. Taziye çadırında bombacının resimlerinin bir kahraman gibi etrafa asılmış olması, bombacıyı övücü konuşmalar… Meseleyi korkunç boyutlara taşıyor. Bu tablo sadece siyaseten iflas değil, aynı zamanda vicdanın ve insanlığın da iflasıdır.

***
HDP projesi çok önemliydi. Hem Kürtler için, hem Türkiye için.
Kürtler için önemliydi, çünkü yıllardır mecbur bırakıldıkları şiddet sarmalından kurtulmalarına yarayacaktı.
Türkiye için önemliydi, çünkü yıllardır arada silah var diye çözemediği bir meselesini konuşarak çözme imkanını yakalayacaktı.
Ve en önemlisi de, çatışmaların açtığı yaraların sarılmasına ciddi katkı sağlayacaktı.
Fakat, hem iktidar hem PKK, HDP’nin Türkiyelileşme çabasına köstek oldu.
Ülkeyi yönetenler, kendi siyasi ikballeri uğruna, çözümün önünü tıkadılar.
PKK da zemin kaybetmemek, etkinliğini korumak için HDP’nin önüne konan engelleri güçlendirmek için elinden geleni yaptı.
PKK’nın bu katkısı olmasaydı devletin çıkardığı engeller aşılabilirdi. Hatta bu engeller bir anlamda avantaja çevrilebilirdi.
Fakat olmadı. Süreç çöktü.
Bunda HDP’li siyasetçilerin de kusuru az değil.
İnce bir siyasetle, sağlam bir stratejiyle tüm bu hengameden çok güçlü bir şekilde çıkabilirlerdi. Zaten siyaset önünüze çıkarılan engelleri, tuzakları aşıp hedefe varma sanatıdır. Bu başarıyı gösteremediler. Temsil ettikleri tabana liderlik edip onları sorunlarını çözmekle sorumlu siyasetçiler, ne yazık ki tabanın duygusallığına, ideolojik taleplerine, öfkesine teslim oldu.
Olan oldu ve proje akim kaldı.
Akıl alır gibi değil
Son olarak HDP’li siyasetçilerin Ankara bombacısına taziye ziyaretinde bulunması, HDP’nin bir nevi intiharı anlamına geliyor. HDP’den rahatsız olan iktidar mensupları yıllarca uğraşsaydı, HDP’nin bu ziyaretle kendine verdiği zararı veremezdi.
Bu tür, günü kurtaran, duyguları okşayan, siyasetin felsefesine aykırı, sorumsuz davranışlar, devletin Kürtlere uyguladığı baskıyı, vahşeti toplumun bir kesiminde meşrulaştırmaktan başka bir şeye yaramaz.
Bundan en çok da Kürtler zarar görüyor. Çünkü insanlar ölüyor. Şehirler yok ediliyor. Halk evini yurdunu terk ediyor. Nitekim geçen gün Sur’dan kaçan bir aile Akdeniz’da Batı’ya göç ederken kurtarıldı.
Tüm bu acılar yetmezmiş gibi Ankara’da masum insanlarımızı öldüren teröristleri yücelten, ona övgüler dizen bir tavrın doğurduğu algı, Kürtler için taşınması zor bir yük. Kürtler bunu hak etmiyor.
Ortada bir katliam var. Bu katliamı yapanları yüceltmek, onlara itibar atfetmek… Gerçekten akıl alır gibi değil. Bir terör eylemini desteklemek, meşru, demokratik siyaset yapan bir partinin asla benimseyemeyeceği bir davranıştır.
Bu tavır, ‘Benim siyasette bir iddiam kalmadı. İdeolojik bir hareketin sözcüsü olmak bana yetiyor’ demekten başka bir şey değildir; sadece toplumun farklı kesimlerini değil, şiddeti, çatışmayı benimsemeyen Kürtleri de HDP’den uzaklaştıracaktır.
Vicdanın ve insanlığın da iflası
Kaldı ki mesele sadece taziye ziyaretinde bulunup bir acı paylaşma meselesi de değil. Taziye çadırında bombacının resimlerinin bir kahraman gibi etrafa asılmış olması, bombacıyı övücü konuşmalar… Meseleyi korkunç boyutlara taşıyor.
Bu tablo sadece siyaseten iflas değil, aynı zamanda vicdanın ve insanlığın da iflasıdır.
Ortada korkunç bir terör eylemi var. Ve bu eylemin sonunda hayatını kaybeden masum 29 insan var.
Bu acıları görmezden gelip ‘eylemi düzenleyen’in acısını paylaşmak ne vicdana, ne insanlığa, ne Müslümanlığa, ne de Kürtlüğe sığar.
Söyler misiniz Allah aşkına bu saldırıyla Ekim ayında Ankara’da 105 vatandaşın canını alan, IŞİD’in yaptığı söylenen saldırı veyahut Suruç saldırısı arasında ne fark var?
O saldırıların faillerinin ailesine niçin taziyeye gitmediniz? Onların acısını niçin paylaşmadınız?
Bir düşünün bakalım, gitseydiniz ne olurdu?
Bunu topluma nasıl izah edeceksiniz?
Sadece iktidar değil, her kesim ayrı bir akıl tutulması yaşıyor.
Diğer taraftan sosyal medyada kimileri Ankara katliamını Cizre’de, Sur’da devletin yanlış politikalarının intikamı olarak görüyor.
Ne kadar problemli bir duygu. Ne kadar vicdandan ve insaftan uzak bir yaklaşım.
Devletin yanlışlarının, haktan, adaletten uzak politikalarının bedelini masum insanlara ödetmek hangi düşünceye, hangi vicdana, hangi insanlığa sığar?
Böyle yaparak ülkeyi yönetenlerin canını yakacağınızı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.
İzzetbegoviç’in sözü
Bu saldırıya intikam duygusuyla yaklaşanlara Aliya İzzetbegoviç’in bir sözünü hatırlatmak isterim.
Sırplarla savaşırken bir komutan Aliya’ya gelir ve şöyle der: “Efendim Sırplar bizim kadınlarımıza tecavüz etti. Çocuklarımızı öldürdü. Köylerimizi yaktı. Şimdi biz de Sırpların bir köyünü kuşatma altına aldık. Biz de onlara bize yaptıklarının benzerini yapacağız.”
Aliya şöyle cevap verir: “Onlar gibi davranamayız. Çünkü onlar bizim öğretmenimiz değil.”
İktidarın yanlışlarına, vicdansız politikalarına bakarak tavır belirleyenler, söyler misiniz, bu iktidar sizin öğretmeniniz mi?
Bakın, Aliya bir başka konuşmasında ne demiş: “Zalim olmak ile mazlum olmak arasında bir tercihle baş başa kalsaydık, kuşkusuz mazlum olmayı tercih ederdik.”

Yorumlar kapatıldı.