İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Abdülhamit’in Kürtlerle uzlaşması…

Oral Çalışlar
Böyle bir ortamda, “Kürtlerle yeni bir bölge siyaseti üzerinde anlaşmak”, mümkün olabilir mi? Ünlü tarihçi Francois Georgeon’un “Sultan Abdülhamid”(İletişim Yayınları, İstanbul, 2012) kitabına göre; Osmanlı Sultanı, Kürtlerle Ermeniler arasında bir tercih yapmak ihtiyacı hissetmiş ve Kürtleri seçmişti: “Abdülhamid, Hamidiye alaylarını kurarak, Doğu Anadolu’nun denetimi sorununda Ermenilere karşı Kürtleri tuttuğunu açıkça göstermiştir. Bunun tam tersinin geçerli olacağı, İstanbul’un Kürtlere karşı Ermenilerin üzerine oynayacağı da düşünülebilirdi; herşeyin ötesinde Kürtler, 19.yüzyıl boyunca biri bitmeden diğeri başlayan isyanlarıyla imparatorluk için Doğu Anadolu’nun Ermeni köylülerinden çok daha büyük bir tehlike oluşturmuşlardı. Ama Abdülhamid hilafet siyasetini hayata geçirmekle, imparatorluktan geride kalanları, özellikle de Anadolu’nun Arap vilayetlerini elde tutabilmek için İslam’ı bir ittihat(birleşme) ilkesi haline getirmekle meşguldür. Zaten mantıki olarak  Anadolu’nun doğu vilayetlerine ‘Kürdistan’ denmesi gerektiğini, çünkü orada yaşayan Kürtlerin Ermenilerden daha kalabalık olduğunu söyler.” (s.373)

MİKRO MİLLİYETÇİLİĞE KARŞI İSLAM
Erbakan Vakfı İstanbul Gençlik Kolları, dün, Beyoğlu’nda, Abdülhamid’e gönderme yapan afişler astılar ve “Mikro milliyetçiliğe karşı İttihad-ı İslam” başlıklı küçük bir broşür dağıttılar.
‘Mikro milliyetçiliğe karşı İslam birliği’ fikri, zaman zaman dillendirilen bir fikir. AK Parti iktidarı döneminde, özellikle Kürt meselesinin çözümüne ilişkin tartışmalarda, bu düşünce zaman zaman gündeme gelmiştir.
Ancak, şunu da görmekte yarar var: Ne Abdülhamid döneminin İslamcılığı, ne de Cumhuriyet döneminin “milli birlik, beraberlik” çağrıları; Kürt meselesinin çözümünü sağlamadı. Bu dönemlerde, (sayısı belirsiz) Kürt isyanları yaşandı.
Şimdi de, geçmiş dönemlerdeki çatışmaları aşan, çok ağır bir tabloyla karşı karşıyayız.
TEHLİKELİ TIRMANIŞA RAĞMEN…
“Kabustan uyanmak mümkün” başlıklı yazımda; Türkiye’nin Kürtlerle uzlaşması gerektiğini, yeni yollar aramanın zor ama mümkün oluşunu ortaya koymaya çalıştım.
Her gün şehit cenazeleri gelirken, bütün bunların konuşulmasının, o kadar da kolay olmadığı, bir gerçek. Mesela, birçok konuda yakın düşündüğümüz bir solcu arkadaşım, “uzlaşma” yaklaşımıma karşı çıkarak, şunları yazdı:
” ‘ Cumhurbaşkanlığı sofrasında söylediğim gibi Kürtlerle birlikte hareket edilebilmesi bölgenin kaderini değiştirebilir…’  Kusura bakmayın ama, sonra bir labalubayla PYD ile masaya oturmaktan söz ediyorsunuz. Sayın Çalışlar, sizce Kürdlerle yürümenin tek yolu, Rusya, ABD ve Esed’le felaket bir angajmana girmiş PYD mi oluyor? Bu nasıl sağlanacak bari onu da söyleyin. Bakalım nasıl olacak bu iş…”
Olaylar daha ciddi noktalara tırmanıyor. Türkiye ile ABD arasındaki “PYD terörist bir örgüt müdür?” tartışması, ciddi bir görüş ayrılığına dönüştü. Türkiye, Halep çevresini ele geçirmeye çalışan PYD mevzilerini vurarak, tutumunu, askeri boyutu da olan bir çıkışla, daha ileriye taşıdı.
Böyle bir ortamda, “Kürtlerle yeni bir bölge siyaseti üzerinde anlaşmak”, mümkün olabilir mi? Arkadaşımın sorusuna dönersem:   “ABD, Rusya ve Esad’la işbirliği yapan” PYD ile nasıl uzlaşılabilir?
ABD’nin ve Rusya’nın, Kürtler üzerinden, PKK/PYD üzerinden, yeni stratejiler oluşturduğunu görüyoruz: Türkiye’nin de, haklı olarak, güney sınırlarını istikrarsızlaştıran, nüfus dengesini değiştirmeyi amaçlayan Rusya’nın, müdahaleci siyasetlerine tepki gösterdiği bir dönemdeyiz.
KÜRTLERLE İÇ İÇEYİZ
ABD ve Rusya, bölgeye çok yakın olmayan iki süper devlet. Kürtler ise, bölgenin kalıcı unsuru. Türkiye’nin, içeride ve dışarıda, Kürtleri karşısına alarak geliştirebileceği siyasetler, kalıcı çatışmaları kışkırtmaya devam etme riskini taşıyor..
Şu soruyu soranlarınız olabilir: PKK/PYD ile mi  uzlaşılacak? Bunca düşmanca yaklaşıma rağmen bir uzlaşma mümkün olabilir mi?
Çözüm sürecinin yok sayılmasından bu yana meydana gelen çatışmalarda, pek çok PKK’li hayatını kaybetti. Suriye’deki kriz nedeniyle; PYD, büyük devletlerin desteğine rağmen, Türkiye ile yaşanan gerginlik bağlamında, meşruiyet sorunuyla yüz yüze geliyor. Sonuçta, bölgenin en etkili ülkelerinden biri olan Türkiye’yi karşılarına alıyorlar.
Türkiye’yi düşmanlaştırmanın; PKK ve PYD’ye kaybettirebilecekleri, kazandırabileceklerinden daha fazla.
Türkiye’nin, bölgenin geleceğinde daha etkili bir rol oynayabilmesi ise, Kürt meselesinde net siyasetler belirlemesine bağlı.
Kürtleri (değişik eğilimlerdeki, değişik ülkelerdeki tüm Kürtleri hesaba katalım) ‘Türkiyenin stratejik müttefiki’ olarak görmek mümkün mü? Böyle bir potansiyel var mı?
Bu soruyu “evet” diye yanıtlamamız halinde; Kürtlerin statü talebi konusunda, daha açık, daha net siyasetlere, daha elle tutulabilir açılımlara yönelmek gerekliliği ortaya çıkıyor.
“Avrupa Birliği Yerel Yönetimler Özerklik Şartı” üzerindeki çekincelerin kaldırılması mı? Ya da başka bir proje mi?
Çatışmanın geri dönülemez noktalara gelmeye başladığı şu günlerde, yeni bakış açılarına ihtiyaç var.
Çözüm süreci, tüm eksiklerine rağmen, bir cesaret işiydi…
Koşullar çok değişti…
Yeni cesaretlere gerek bulunuyor…     

Yorumlar kapatıldı.