İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

100 yıl pişmanlık beklentisiyle: Haçik Papisyan

NEWS.am’in Osmanlı Türkiye’sinde 1915-1923 yıllarında gerçekleştirilen Ermeni Soykırımına yönelik «Sağ kurtulanlar» dizisine devam etmekte. «Sağ kurtulanlar» çocuklarını ve vatanlarını kaybeden sıradan insanların hikayelerini içermekte.«Sağ kurtulanlar» 100 yıllık telafi beklentisinin 100 yıllık acı ve belleğidir. «Sağ kurtulanlar» kendi  acılarının tanınması umudunu kaybetmeyen safları her geçen gün seyrekleşen insanlardır. Sağ kurtulanlardan biri: 106 yaşındaki Haçik Papisyan.

Dinginlik içine serilmiş Ptghunk köyü sokaklarından dolanarak beyaz bir vagona yaklaşıyoruz. Terk edilmiş ve sıkıca kapatılmış, eğri yol üzerinde park edilmiş şaşkın sahibini bekliyordu. Yanındaki kar erimiş ve çamur içinde geçen yılki yeşil otlar görünüyordu (Fotoröportaj).

-Bu babanın vagonu. Burada petekleri muhafaza ediyor,-diyor ilgimizi fark eden Araksya ve bizi arkasında bulunan eve götürüyor.

Temkinlice evin eşiğinden girerken, sanki birinin huzurunu bozmaktan korkarak onu takip ediyoruz, bu arada ev eşyalarının dizilişini de inceleyerek.

Ahşap mobilya, bakışları mıknatıs gibi çeken avizeler, bezekli tavanlar, evin büyük bir sevgi ve büyük bir aile için inşa ettiklerini gösteriyordu, ancak bugün boştu.

-Burada albümlerin olması lazım-diyor Araksya, bizi misafir odasına davet ederek. Orada kırmızı yüz örtüsüyle kaplı birkaç sandalye, üzerinde albümler ve içinde çiçekli porselen vazonun bulunduğu beyaz örtülü yuvarlak masayı buluyoruz. Yarısı boş servis dolabında kır saçlı bir kadının fotoğrafını fark ediyoruz. Birkaç saniye içinde Araksya, O’nun evin sahibesi, annesi Gohar Gozalyan olduğunu söylüyor.

Haçik Papisyan 13 Eylül 1910’da Musa Dağ’ın eteğine düşen Kabusiye köyünde doğar. Ailesinin dördüncü çocuğu, Hakob ve Mari’nin tek erkek çocuğudur. Büyük kızlar ikiz Azatuhi ve İskuhi, ortancasıysa Makruhi’dir.

Köylülerinin ekseriyeti gibi Hakob da tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktaydı. Mari ev işlerini yütmekte çocuklara bakmaktaydı.
-Mari ninem, babamın yakışıklı olduğunu söylerdi. Uzun boylu, görünümüyle yöredeki tüm gelin adayları için arzu edilir bir damat adayı-diye anlatmakta Gohar.

Hakob Papisyan
1939 yılında Türkiye yönetimi tarafından vergilerin artması ve baskıların artırılması sebebiyle Hakob Papisyan, ailesini toplar ve Lübnan’ın Aynjar kentine göç eder. Orada bir yıl sonra Haçik ve Gohar evlenirler. Gohar’ın da ebeveynleri de Musa Dağı’ndandır.
1942 yılında genç çiftin kızı Mari, 4 yıl sonra ise Araksya dünyaya gelir.
-Babam Hakob, baba ocağı köyünü çok özlemekte ve geri dönme umudunu kaybetmemektedir. Ancak 8 yıl Aynjar’da yaşayarak, muhtemelen artık hiçbir şeyin değişmeyeceğini anladı ve babasıyla Doğu Ermenistan’a taşınmaya karar verdiler. 1947 yılında Papisyanlar geçici olarak Etchmiatsin’e yerleştiler, daha sonra ise Ptghunk’a taşındılar, ev kurdular ve acı ve hasreti yüreklerinin derinliğinde gizleyerek, yeni yaşama temiz sayfadan başladılar.
-Şimdi söylemesi kolay, ancak bizim için önemli bir şeyi kaybettiğimizde bazen gücümüze gidiyor, ocağını, bağını, atalarının mezarlarını ve geri dönme olanağını kaybeden insanınsa ne hissettiğini tasavvur edebiliyor musunuz?-diyor ıstırapla Araksya, bir yandan resimleri düzene sokarak.
1949 yılında Hakob Papisyan ölür. Mari eşinden 26 yıl daha uzun yaşadı ve 1957’de yaşamını kaybetti.
Gohar ve Haçik Anna, Karine, Arpi olmak üzere 3 kız çocuğu ve dedenin onuruna adını Hakob koydukları bir oğulları olur.
Papisyanların evini terk ederek, Araksya’nın evine gidiyoruz.
-Babam şimdi benimle yaşıyor, ancak her gün benimle münakaşa ediyor, kendi evine gitmek istiyor-diyor tebessümle.
Biz içeri girdiğimizde Haçik dede koltuğa oturmuştu. Düşüncelerinden kendine gelip ayağa kalktı ve yüksek sesle kendini tanıttı:
-Papisyan Haçik.
Artık hiç bir kelime sarf etmedi.

Yorumlar kapatıldı.