İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

The Cut (Kesik) ya da Ermenilerin Yüz Yıllık Sessizliği

Bedros Dağlıyan
Fatih Akın’ın The Cut filmine gittim. Salonda sadece 10 kişiydik. Filmin ikici yarısı olduğunda ışıklar yandı. Kimsede çıt yok. Çoğunun gözleri kapalı ya da gözleri yaşlı… Film öyle Türkiye’de ki eleştirmenlerin dediği gibi kötü bir film değil; sadece gerçek olanı kendini Türk sayanlara karşı anlatmak amacıyla kurgulanmış. Ne öyle fazladan bir katliam görüntüsü ne de vahşet var. Lâkin izleyene bu vahşeti, bu dramı sersemletircesine, tıpkı yüksek bir yerden âniden düşmüş gibi hissettiriyor.Filmde Demirci Nazaret’i öldürmek istemeyen “ben sadece bir hırsızım katil değilim” diyen Mehmet kamayı batırarak öldürmüş gibi yapıyor.Nazaret’in sesi gidiyor.Bu gün bizim de sesimiz kesik.Her Ermeni yıllarca sessizce görünmez bir edada yaşadı.Bu sessizlikten Hrant Dink’le birlikte kurtuldu.

***
Fatih Akın’ın The Cut filmine gittim.Salonda sadece 10 kişiydik.Filmin ikici yarısı olduğunda ışıklar yandı. Kimsede çıt yok.Çoğunun gözleri kapalı ya da gözleri yaşlı… Elleri böğürlerinde o ânın şaşkınlığını daha doğrusu darbesini sindirmeye çalışıyorlar. O an o kesik, başrol oyuncusunda değildi sadece… İzleyenlerin hepsinin filmde olduğu gibi sesleri kesilmişti.Onlar gibi yollardaydılar, onlar gibi ölüme gidiyordular.
Film oldukça naif bir duyguyla yapılmış.Ne kötünün bir şekli var, ne katliamın… İyi insanlar var, yardımseverler ve kötüler var ama hep umut var.Oradaki Demirci Nazaret’in ikiz kızlarını bulma umudu var.Onların peşinde yıllarca Küba’dan, Amerika’ya dek süren bir yolculuğunun dayanılmaz zorluğu var…
Burada şunu özellikle belirtmek gerekiyor. Film öyle Türkiye’de ki eleştirmenlerin dediği gibi kötü bir film değil; sadece gerçek olanı kendini Türk sayanlara karşı anlatmak amacıyla kurgulanmış.Ne öyle fazladan bir katliam görüntüsü ne de vahşet var.Lâkin izleyene bu vahşeti, bu dramı sersemletircesine, tıpkı yüksek bir yerden âniden düşmüş gibi hissettiriyor.Filmde Demirci Nazaret’i öldürmek istemeyen “ben sadece bir hırsızım katil değilim” diyen Mehmet kamayı batırarak öldürmüş gibi yapıyor.Nazaret’in sesi gidiyor.Bu gün bizim de sesimiz kesik.Her Ermeni yıllarca sessizce görünmez bir edada yaşadı.Bu sessizlikten Hrant Dink’le birlikte kurtuldu.Ses olup çağladı.Zaten filmdeki sesinin gitmesi hikâyesi bu gün Şengal’de direnen , Türkiye’de sessizce yaşamaya çalışan Yezidiler’de,Süryaniler’de, Dersimli, Maraşlı, Tokatlı, Sivaslı, Çorumlu Aleviler’de de var.
 Facebookta birçok dostum yoldaşım var, kaçınız bu filmi izledi bilmiyorum ama izleyen çok az bir kesim olma ihtimali yüksek bir durum.Zaten vizyondaki diğer filmlerin daha fazla gişe yapmış olması, insanların gerçeklerden kaçtığını gösteriyor.
Kimse gerçeklerle yüzleşmek istemiyor.Çünkü bu gerçeği kabullenmekte bir tür travma… Gidin ve izleyin; yüzleşme ve farkındalık bunu gerektirir.
Oysa bu travmayı biz her dem , her an yaşıyoruz kendi içimizde…Filmi elimde Anjel Dikme’nin “Kimlik İstemem” Kitabı eşliğinde izledim.Girmeden önece onu okuyordum, arada da devam ettim. Kitabın çoğu sayfasına gözyaşım düşmüşse Sevgili Anjel bunu kitabına katkı saysın…
Yani canlar dün bir film izledim; biz Ermenilerin umuda yürüyüşünün henüz sonlanmadığını hissettim.
Bir Ermeniler bir yerde yurtlandığımızda Anjel’in kitabında bahsettiği gibi önce meyve ağaçları; cevizler, narlar,dut ve iğde ağaçları dikeriz.Sonra evimizi yapıp her bir taşını kutsarız.Sonra okulumuzu ve kilisemizi yaparız.Bugün toprağımız yok.Sığıntı beton evlerde umudu tüketerek bekliyoruz. Her birimiz sanal olarak içimizde bir nar ağacını ya da ceviz,dut ve çınar ağacını büyütüyoruz.Geceleri o ağaca sarılıp kulağımızda yayamızın ninnisi güzel bir ülke düşlüyoruz.En çok da Anadolu’yu…Bir gün suyun çatlağını bulacağı güne dek o umudu taşıyacağız.
Ölmek hele bu topraklarda ölmek en güzel ödüldür her Ermeniye…

Yorumlar kapatıldı.