İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Aras Özbiliz ve sırtındaki 100 yıllık miras

Aras Özbiliz, göğsünde Türk bayrağı, sırtında dedesinin 100 yıl önceden bıraktığı miras ile aramıza katıldı. Hayırlı olsun… Aras’ın öyküsünde kırılma noktası, onu doğrudan etkilemese de, 1915 yılında yaşandı. Ermenistan kültürü ve tarihi üzerine uzman olan Araks Marutyan (Onun da ismi Aras’la aynı. Ancak Ermenistan’da konduğu için bu şekilde kullanıyor) yaptığı bir araştırma sırasında, Aras’ın büyük büyük dedesinin izine rastladı. Daha sonra aile ile de tanışan Marutyan’a göre Aras’ın o büyük büyük dedesi, 1915’te yaşanan olaylar sırasında hayatta kalan ve Türkiye’de yaşamına devam edenler arasındaydı. Ancak o kadar az bir Ermeni popülasyonu kalmıştı ki, büyük büyük dedenin Ermenice konuşacak dahi kimsesi yoktu etrafında artık…

***
Aras Özbiliz, göğsünde Türk bayrağı, sırtında dedesinin 100 yıl önceden bıraktığı miras ile aramıza katıldı. Hayırlı olsun.
Hemşehrim Hrant Dink’in ölümünden sonra ortalık dört koldan tartışma alanına dönmüştü. Herkes konuyla alakalı veya alakasız olsun, bir yerden kendisini gündeme dahil etmeye çalışıyordu. 2007’nin bu ilk ayında yaşanan tartışmalardan bir tanesi de müzik dünyasındandı.
Hrant Dink’in ölümünün ardından, çalıştığı Agos gazetesinin hemen yanındaki müzik markette, bizim Sarı Gelin türküsü çalıyordu. Bu gazetelerin dikkatini çekti. Bir anda ‘Sarı Gelin kimin türküsü?’ tartışması başladı. Ermeniler Ermenice, Türkler Türkçe sözlerle bildikleri türküyü söylüyorlar, bir yandan da ‘bizimdi-sizindi’ diye tartışıyorlardı. Konuyla ilgili en güzel cümleyi ise Milliyet gazetesinden Bahar Bakır kuruyordu; Sarı Gelin aslında paylaşılamayan değil, paylaşılan bir türküydü…
Ermenistan ve Türkiye tarihi, belli bir yaşa kadar düşman iki ülke oldukları üzerine öğretilir. Akıl başa gelince, ‘Aslında o iş öyle değilmiş yahu’ der insan. Bir süre sonra da kendine kabul ettirdiği siyasi görüşü ışığında yoluna devam eder. Ama öyle ama böyle, birbirlerine sınırları olan, dünyanın birçok ülkesi gibi iki milletin de iyi/kötü hatıraları vardır. Önemli olan, hatıraların dört bir yanımızı sarmaması. Sarınca ne mi oluyor? Bir futbol takımı, Ermeni bir futbolcuyu transfer edince ortalık karışıyor işte…
Kabadayı filminde Ali Osman’ın kaç tabanca taşıdığını bilseydi Devran, kalbine o kurşunu yemekten kurtulabilirdi belki de. Ama kurtulamadı. Çünkü tanımıyordu karşısındakini. İnsanları tanımak önemlidir. Bazen de bazı cümleler bu kadar klişe ancak bu kadar net olmak zorundadır. Bu yazı, bu öneme dikkat çekmek için işte, Beşiktaş’ın yeni transferi Aras Özbiliz’e adanmıştır.
Aras’ın hikayesi doğduğu 1990 yılında başlamadı aslında. 1990 sadece dünyaya gözünü açtığı yıl olarak kayıtlara geçti. İstanbul’un Bakırköy ilçesinde doğan Aras’a, Ermenistan’a da akan Aras nehrinden ilham alarak bu adı verdiler. Bu yüzden Aras’a Ermenistan’da Araks ya da Arax diyenlere de rastlamak mümkün. Aras’ın Türkiye’deki kişisel öyküsü 1990’ların başında henüz ‘bebeyken’ Hollanda’ya göç etmeleri ile son buldu. Yerleştikleri Amsterdam’da Ermeni azınlıkların arasında büyüdü, önce HVV Hollandia ardından Ajax altyapılarında futbol oynadı ve gerisini bildiğimiz, topçu Aras haline geldi. Ama bir de bilmediğimiz öyküsü vardı…
Aras’ın öyküsünde kırılma noktası, onu doğrudan etkilemese de, 1915 yılında yaşandı. Ermenistan kültürü ve tarihi üzerine uzman olan Araks Marutyan (Onun da ismi Aras’la aynı. Ancak Ermenistan’da konduğu için bu şekilde kullanıyor) yaptığı bir araştırma sırasında, Aras’ın büyük büyük dedesinin izine rastladı. Daha sonra aile ile de tanışan Marutyan’a göre Aras’ın o büyük büyük dedesi, 1915’te yaşanan olaylar sırasında hayatta kalan ve Türkiye’de yaşamına devam edenler arasındaydı. Ancak o kadar az bir Ermeni popülasyonu kalmıştı ki, büyük büyük dedenin Ermenice konuşacak dahi kimsesi yoktu etrafında artık… Ancak kendi kültürüne sahip çıkmak ve bunu gelecek nesillerine aktarmak istediği için ilgin bir yöntem buldu: Her gün ayna karşısında geçti ve kendisi ile Ermenice konuşmaya başladı!
Başarılı da oldu. Unutmadı dilini. Çocukları, onların çocukları ve torunları Ermenice de konuştu, Türkçe de. Hatta Aras bunlarla da yetinmedi Hollanda’da Hollandaca öğrendi. Okula Almanca ve İngilizceyi de ekledi bunlara. Rusya’da futbol oynarken Rusça’sını geliştirdi. Bir dili unutmamak için belki de delirme ihtimalini göze alan dedenin, ana dilinin üzerine dört dil daha ekleyen torunu işte Aras.
Aras’ın öyküsünde bu hikayenin bir de soyadına etkisi vardı. Büyük dedesinin soyadını Özbiliz (aslen Zbilizyan) olarak belirlemesinin sebebi de o yakın arkadaşı olan aynaydı. Özbiliz demek; ‘kendi kültürüne sahip çıkan kişi’ demekti. Ama ne o aynayı ne de bir insanı kırmadan…
İşte soyadını dedesinden miras alan Aras onu, göğsünde Türk bayraklı forması ile sırtında taşıyacak… Yolu açık olsun!

YAZI: Serkan Akkoyun

Yorumlar kapatıldı.