İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bir Ermeni’nin Kaleminden Kozan’daki Yaver’in Konağının Hikayesi

Cezmi Yurtsever
Kozan’da tarihi ermeni manastırının ön kısmında bulunan ermeni Yaver ailesine ait konak son yıllarda restore edildi. Ve Turizme kazandırıldı. -Ermeni Yaver ailesinin 1920 yılında Kozan’dan ayrılması ve Beyrut’a yerleşmesinin hikayesini Talin Suciyan yazdı. Ve yayınladı. -Sayın Suciyanın kaleminden Yaver’in konağının yaşanmış hikayesi…

 Ekim 2010’da Beyrut’taydım. Arkeolog ve aynı zamanda tarihçi olan bir arkadaşımı ziyaret etmiştim. Kendisi bir araştırma gezisi için gittiği Sis – Kozan’dan yeni dönmüştü. Büyük bir sevinçle bana çektiği fotoğrafları gösteriyordu. Çektiği fotoğraflar arasında Sis – Kozan’ın en güzel evlerinden biri olan Yaverin Konağı’nın fotoğrafları önemli bir yer tutuyordu. Arkadaşım bu evin bir Ermeni’ye ait olduğunu ve yıllarca kaderine terk edilmiş ve yarı yıkılmış bir halde olduğunu anlattı. Son dönemde ise, AK Parti’li belediyenin girişimiyle Konak restore edilmiş,  otel-restorana çevrilmiş ve Sis – Kozan’ın en gözde turistik mekânlarından biri haline gelmiş. İnternette, konağın resimlerinin, içinin ve odalarının dekorasyonunun görüldüğü bir websitesi bile var.

Buraya kadar herşey gayet normal. Hatta, eski bir yapıyı aslına uygun şekilde restore etmek, arada sırada eski sahiplerini de anma cesareti göstermek övülesi bir şey. Sonuç olarak bu adımlar, Ermenilerin yoğun olarak yaşadıkları bölgelerden onlara ait tüm şahsi ya da cemaate ait yapıları yok ederek, Ermenilerin izlerini silmeye çalışmakla karşılaştırıldığında tercih edilesi adımlar.

Ama bütün bunların yanında başka bir şey daha var: Arkadaşımın gösterdiği Yaverin Konağı’nın resimleri, büyük dedem Krikor Mcrkyan’ın (Yaver Efendi deniyordu kendisine) evinin resimleriydi… Bu nedenle fotoğraflar beni derinden etkilendi. Bu karşılaşmaya kadar, Konak aile hafızamızda önemli bir yere sahipti. Yıllar geçtikçe yaşlılar ölmüştü ve genç kuşaklar bu konağın Sis – Kozan’ın eski ya da yeni görünümünde nasıl bir yere sahip olduğunu bilecek durumda değildi. Ancak evin yeri sadece coğrafi bir referans değil, aynı zamanda kişisel anıların dolu olduğu ailenin ve sülalenin önemli bir mirasıydı.

İlk işim haberi anneme, yani Yaver Efendi’nin tornuna vermek ve konağın yeni fotoğraflarını ona göstermek oldu. Haber, Krikor Mcrkyan’ın torunları olan, annemin 15 kuzen ve kuzinleri arasında hızla yayıldı. Tarihçi tarafım işbaşına geçti ve başladım akrabalarımdan onların da kendi anne babalarından duydukları  eve dair anılarını toplamaya. Onların hiçbiri bu evde yaşamamıştı, bu nedenle anlatılanlar parça parça anılardan ibaretti. Krikor’un kızı bu evde piyano çalmayı öğrenmişti, aynı piyanoda Krikor’un karısı Hripsime, Sis Katolikosluğu’ndaki dini görevlilerden birinden öğrendiği  “Hayr Mer” duasını çalmıştı. Bir diğer kızı Yeranuhi evin büyüklüğünü, geniş avlusunu ve avludaki portakal ağaçlarını hatırlıyordu, bir de sürekli evlerinde duş ve elektrikli zil olduğunu söylüyordu. Annem, Yaver Efendi’nin Kudüs’ten getirdiği ve aile içinde “Ana”  ismiyle hatırlanan bir kahve takımını halen saklar. Yaver Efendi’nin zenginliğinin “sırrı” da anlatılır. Annesi “Kalıncı Ana” Sis – Kozan’nın hali vakti yerinde ailelerinden Paşabezyanların evinde çamaşırcıydı. Paşabezyanların kızı Hripsime, 21 yaşındaydı ve o dönem için “evde kalmış” sayılırdı. Bu kızı, çamaşırcının güzel yüzlü, yapılı oğlu Krikor’la evlendirme fikri böyle doğmuştu. Evlendikten sonra Krikor hızla belli bir zenginlik sahibi olur ve girişimci ruhu sayesinde kısa zamanda maddi durumunu daha da iyileştirerek Sis – Kozan’ın önde gelen tüccarlarından biri olur.

Garip bir şekilde, bu evin hikayesiyle ilgilenmeye ve araştırmaya başlamamla birlikte, bir başka evin, Yaverin Konağı ile dolaylı olarak ilgili olan bir evin hatırası zihnimde aniden canlanmaya başladı. Bu, dedem Haçik Mcrkyan Yaveryan’ın Beyrut’ta, demir köprünün karşısındaki eviydi. Yaver Efendi’nin altı çocuğu, Yeranuhi, Zaruhi, Hayguhi, Haçik, Misak ve Nubar bu evde toplanırlardı. O zamanlar çoğu Beyrut’ta yaşardı ve çocuklarıyla, torunlarıyla Paskalya’yı, yeni yılı hep birlikte kutlarlardı. Evin bir duvarında, evin ikonu haline gelmiş olan Yaver Efendi’nin büyük ve renkli bir portresi asılıydı. Beyrut bir şekilde Sis – Kozan’ın yerine geçmişti, aile ocağının ateşi sönmemişti, herkes biraradaydı ve hayat tüm hızıyla devam ediyordu.

1970’lerde başlayan Lübnan iç savaşı, büyük aile hayatını sürdüren birçokları için olduğu gibi, bizler için de, tam bir bir felaket olacaktı. Silahlı çatışmalar bu renkli aile ortamına büyük bir darbe indirecekti. Yaver Efendi’nin çocukları, torunları, torunlarının çocukları birbirinden ayrılacak ve her biri başka bir yöne doğru gidecekti. Marsilya, Los Angeles, Nis, San Francisco, Paris, Montreal, Berlin… Çok azı Beyrut’ta kalacaktı. Çatışmaların yoğun olduğu günlerde bir bombanın dedemin evini vurması ise bu felaketin doruk noktası olacaktı. Ev, Sis – Kozan’dan kalan eşyaları, fotoğrafları, Yaver Efendi’nin duvarda asılı resmini ve daha birçok şeyi de alarak yanıp kül olacaktı…

Dedemin yanmış ve yıkıntı haldeki evi bugün olduğu gibi duruyor. Beyrut’a her gittiğimde, evin önünden geçerken içimi derin bir acı kaplıyor. Büyük bir ihtimalle o da diğer tüm eski Beyrut evlerinin kaderini paylaşacak, bir gün yıkılacak yerine yeni bir bina yapılacak. Bu ev benim için Lübnan’daki iç savaşın en zor ve en ağır dönemlerini yaşadığım felaketin tanığıdır.

Yaverin Konağı’nın da Sis – Kozan’daki durumu da farklı değil. Hatta bence orası felaketin başladığı yerdir… Devami var…

Yorumlar kapatıldı.