İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Yirminci yüzyılın survivor hikâyesi

Murat Erdin | Üçüncü Göz
Bir Osmanlı vatandaşı Apraham Kasapyan’ın yıllardır bir çekmecede kilitli tutulan anıları geçen günlerde yayımlandı. 124 sayfalık bir kitaba sığan yaşamöyküsü, hayata tutunmaya çalışmanın, hayatta kalışın üzücü bir özeti…Birinci Dünya Savaşı başında (1914) Tekirdağ’ın 30 bin kişilik nüfusunun yarısını Ermeni vatandaşlarımız oluşturuyordu. 63 bin dönüm tarım arazisinin 49 bin dönümü Ermenilere aitti. Şehirdeki yedi un fabrikasının hepsini Ermeni vatandaşlarımız işletiyordu. Ermeniler, tıpkı diğer gayrimüslim vatandaşlarımız gibi Osmanlı Devleti’nin en önemli halklarındandı. İmparatorluğun en uzun yüzyılında, 1915 yılının başında hükümet tüm Ermenilerin sürgün edilmesini emredince Türkiye’nin her yerindeki Ermeniler gibi Tekirdağ’daki Ermeniler de yanlarına sadece bir yorgan almalarına izin verilerek yollara düşmek zorunda kaldı.

 Asker ailesi oldukları için sürgünden vareste tutulan üç bin Ermeni hariç tüm Ermeniler önce İstanbul’a, sonra gemiyle İzmit’e, sonra da sırasıyla Bilecik, Konya, Pozantı, Tarsus, Osmaniye, İslahiye, Katma, Kilis ve nihayet Der Zor ve Rakka’ya sürüldüler. Yüzyıllardır yaşadıkları Osmanlı’nın tüm il ve ilçelerinden koparılan yüzbinlerce insan, tüm birikimlerini, evlerini, okullarını, mallarını ve canlarını devletin insafına bırakarak yollarda perişan oldu.
Murat Erdin’in yazısınaSöze Tekirdağ ile başlamamızın bir nedeni var. Bir Osmanlı vatandaşı olan Apraham Kasapyan’ın yıllardır bir çekmecede kilitli tutulan anıları geçen günlerde yayımlandı. 1902’de Rodosto’da (Tekirdağ’da) doğan ve 1972’de İstanbul’da ölen Kasapyan’ın 124 sayfalık bir kitaba sığan hayat hikâyesi, aslında Türkiye’de azınlıklara mensup vatandaşlara reva görülen türlü zulümleri çarpıcı bir şekilde anlatıyor. Hayata tutunmaya çalışmanın, hayatta kalışın üzücü bir özeti. 1915 ve sonrasında Ermenilerin bu topraklarda nasıl “istenmeyen adam” ilan edildiklerinin belgesi. Editörün ağzından söylersek: Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye Ermenilerinin bu tür hikâyeleri anlatmak konusunda, malum nedenlerle ne kadar ürkek ve ketum olduğu gözönüne alındığında, nadir, değerli ve çok da cesur bir hikâye bu aynı zamanda.
Kasapyan gördüklerini daha çarpıcı ve daha edebi bir dille anlatmak istediğini ancak kaleminin yetmediğini belirtiyor sık sık. Sürgün başladığında 13 yaşındaymış. Çocuk zihninde gördüklerini anlatırken gözyaşlarını tutamıyor. Dedesini ve halasını tehcir sırasında kaybetmiş. Anılarının 23. sayfasında şöyle yazıyor:
“Yirmi iki gün Katma denen tren istasyonunun yanında kaldık. Pislik o kadar arttı ki dizanteri hastalığı baş gösterdi. Her gün binlerce kişi ölüyordu. Bu sırada Ağavni halam da dizanteriden öldü. Onu bulunduğumuz yere, ovanın bir kenarına gömdük.”
“BU, BİZE VURULAN DÖRDÜNCÜ DARBEYDİ”
Babasının girişkenliği ve vicdan sahibi bir kaymakam olduğunu anladığımız Ali İhsan Bey’in yardımlarıyla hayatta kalabilen Kasapyan ailesinin sürgünleri ne zaman biter gibi olsa hep yeniden başlamış. Tırnaklarıyla tutundukları hayata her seferinde sıfırdan başlamak zorunda kalmışlar. Bir ara şansını yurtdışında deneyen Kasapyan, İstanbul’a 1929 yılında dönebilmiş. 1941’de Türkiye savaşta olmamasına rağmen tüm gayrimüslimler zorla askere alınmış. Dönüşte Kasapyan hayatını düzene koyabilmek için para biriktirmiş. Eşiyle beraber çalışmış. Kadıköy’de borca girerek 525 liraya alabildiği dükkân ve dükkândaki mallar bu kez Varlık Vergisi nedeniyle yok edilmiş. Devletin koyduğu 3 bin 600 liralık vergiyi ödeyebilmek için her şeyini satmak zorunda kalmış.
Kasapyan o günleri ise şöyle anlatıyor anılarında:
“Günler geçerken vergiyi ödeyemeyenleri gruplar halinde Aşkale’ye gönderiyorlardı. Aşkale’den gelen haberler bizi titretiyordu. Eksi 20-25 derece soğukta genç-yaşlı demeden çalıştırıyorlarmış. Buna bile şükrediyorduk çünkü çok daha başka şeyler olabileceğinden korkuyorduk. Bu, bize vurulan dördüncü büyük darbeydi. Bizler yine olan biteni anlayamıyor ve bu ülkeden ayrılamıyorduk.”
Apraham Kasapyan’ın “Kaç Kişisiniz Boğos Efendi” adıyla Aras Yayınları tarafından basılan hatıratı torunu Öjeni Höllüksever tarafından yayına hazırlanmış. Sürgün, Varlık Vergisi, zorla askere alma, 6-7 Eylül olayları ve çok daha fazlasını içeren nice felaketi yaşamış, bütün bunara göğüs germiş, doğup büyüdüğü toprakları her şeye rağmen terk etmemiş ve hayata dört elle sarılmış bir adamın ibret verici hikâyesi okunmaya değer.
erdinmurat@hotmail.com
Twitter: @muraterdin

Yorumlar kapatıldı.