İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Üç mesele üzerinden köklere işaret

Ömer Yalçınova
İ. Arda Odabaşı, Türkiye basınında kökleri II. Meşrutiyet’e kadar dayanan halkçılık, köycülük ve sosyalizmin kılcal damalarına haftalık veya aylık çıkarılan dergiler üzerinden ulaşıyor… Osmanlı toprak kaybetmekte, ordusu zayıflamakta, milliyetçi ayaklanmalar büyük savaşların habercisi olmaktadır. O yüzden özellikle Balkan, Rumeli ve Anadolu köylerine dönük bir hareket başlatılması gerektiği kararlaştırılır. Köylülerin gönlü alınmalı, desteği sağlanmalıdır. Bu, ilk akla gelen fikirdir. Önce Osmanlılık savunulur, müslim veya gayrimüslim bütün insanlar Osmanlıdır, bizdendir, “toprak kardeşliği”miz bozulmasın çeşidinden yönlendirmelerde bulunulur. Sonra bunun geçer akçe olmadığı anlaşıldığında ağırlıklı olarak Türkçülük ön plana sürülür. Arda Odabaşı’nın basın diye kısıtladığı şeyin II. Meşrutiyet’in bütünü olduğunu düşünebiliriz.

***
İ. Arda Odabaşı, Türkiye basınında kökleri II. Meşrutiyet’e kadar dayanan halkçılık, köycülük ve sosyalizmin kılcal damalarına haftalık veya aylık çıkarılan dergiler üzerinden ulaşıyor. Odabaşı her ne kadar konuyu bu üç başlıkta sınırlasa da dönemin temel yapıtaşlarına yaptığı isabetli atıflarla bütüne dair fikir edinmeyi de sağlıyor.

II. Meşrutiyet basınında yayın patlaması yaşanır. Genellikle II. Abdülhamit yönetiminin basın üzerindeki sıkı denetimine bağlanır bu. Aydınlar fikirlerini özgür bir şekilde söyleyememekte, yönetim tarafından sürekli takip edilmektedirler. Bu yüzden yılların getirdiği birikim çoğu zaman saldırı, intikam alma ve patlama şeklinde ortalığa saçılmaya başlar. Fakat ıskalanan bir nokta vardır. Ortaya saçılan şey yalnızca öfke ve intikam duyguları değildir. Fikirler de kendini gösterir. Öyle ki şaşırtıcı çeşitlilik ve çoğunlukta olarak… Bu kadar fikrin birikmesi durup dururken meydana gelmiş olamaz. Osmanlının ne kadar renkli bir dünyasının olduğunu düşünebiliriz. Her düşünceden insan Osmanlı topraklarında çalışma yapabilmiştir. Bu, saltanatı tehdit etmediği veya saldırı olarak ona yönelmediği müddetçe sıkıntı yoktur. Yöneldiğinde ise artık yönetim de kendini korumaya almak mecburiyetindedir. Fikir, sonuçta bir fikir olmaktan ibaret değildir. Bu yüzden II. Meşrutiyet’teki yayın patlamasını, sadece II. Abdülhamit ve onun yönetimine verilen isimle” İstibdat Dönemi”ne bağlamak olaya tek açıdan yaklaşmak olur.
KÖYLÜLER SÖZ SAHİBİ OLABİLMELİ
Arda Odabaşı’nın çalışması her şeyden önce Osmanlı’nın artık çöküş, bitiş diye nitelendirildiği II. Meşrutiyet’teki insan, fikir, akım, ideoloji profilini göstermesi açısından başarılıdır. İstanbul ve Selanik şehirleri dünyanın dört bir tarafından gelen aydınlarla dolup taşmaktadır o dönemde. Bosna Hersek, Bulgaristan, Arnavutluk, Rumeli, Rusya, Paris, Mısır vs. neredeyse dünyanın dört bir tarafından bu iki merkeze insan akmaktadır. I. Dünya Savaşı öncesi, “1908 Devrimi”nden sonraki Osmanlı topraklarından söz ediyoruz. Sadece Osmanlı değil, o yıllarda dünya çalkalanmakta, ülkeler, uluslar birbirine girmek üzeredir. Dünya çapında bir yangın çıkmıştır, herkes paçasını kurtarma telaşına düşmüştür. Ve Osmanlı o dönemde bile insanların umudu olmaya devam etmektedir. Her ne kadar İttihat ve Terakki Cemiyeti mensuplarınca artık II. Abdülhamit ve saray yönetimi miadını doldurmuş, çekilip gitme zamanı gelmiş olarak görünse de, bunu Osmanlı topraklarının, hele köy ve kasabalarının geneli için düşünmek zordur. İstanbul’daki hareketlilikten belki de Anadolu veya Balkan köylülerinin haberi bile olmamıştır.
Arda Odabaşı’nın çalışması bu yönüyle de ilgi çekicidir. Çünkü “1908 Hürriyet Devrimi”nden sonra yayın hayatına atılan dergiler köylere ulaştırılmak istenir. Köylerdeki okuma yazma bilen insanlara seslenmek, hedef kitlesini onlardan oluşturmak gayesiyle çıkarılan dergiler vardır. Okuma yazma bilenlere “lütfen bunları okuma bilmeyenlere okuyun” diye rica edilir. Köylüler bilinçlenmeli ve artık söz sahibi olabilmelidirler. Saltanat boyunca köylüler vergilerle, baskılarla ezilmiş; savaş çıkmış onlar çağırılmışlar, fakat savaş bitince unutulmuşlar, haklarını alamamışlar; toprakları olmadığı için ağalar, memurlar, tefeciler tarafından borç bataklığına sürüklenmişler; tarım ve hayvancılık dışında yapabilecekleri hiçbir şey yokken, ürettikleri sebze ve meyveleri şehirlere taşıyıp satamamışlar. Hükümet bu gibi konularda bile onlara yardımcı olmamış. Oysa yol yapmak, ticareti geliştirmek, okul açmak, öğretmen tayin etmek devletin başlıca görev ve sorumlulukları altındadır.

BİR SEÇENEK OLARAK SOSYALİZM
Köylülere dönük yapılan yayınlar dolayısıyla Türkçe olabildiğince sadeleştirilir. Konular herkesin kolayca anlayabileceği şekilde anlatılır. İlginçtir, bu tür fikirlere II. Meşrutiyet’teki fikir akımlarının hepsinde rastlanır. Bunu kimileri Türkçülük, kimileri Osmanlılık, kimileri de Sosyalizm adına yapar. Demek ki aslında çıkış yolu itibariyle farklı fikirler taşıyan II. Meşrutiyet aydınlarının taşıdığı kaygılar üç aşağı beş yukarı aynıdır. Neden? Çünkü padişah ve çevresi yönetimden uzaklaştırılmış, İttihat ve Terakki Hükümeti kurulmuştur. Şimdi yönetim ellerinde olduğuna göre yeni diye nitelendirilecek neler yapılabilir?
İttihat ve Terakki’nin sosyalizmi de seçeneklerden bir seçenek olarak düşünmesi ilginçtir. Çıkış yolu aranıyorsa, dünya yangını içinde yanıp kül olmak istenmiyorsa, her yönden gelen telkin ve tekliflere açık olunmalıdır. Arda Odabaşı bu çeşitli yönlerden gelen telkin ve teklifleri, ayrıca o dönem aydın, yönetici ve halk tabasından her tür insanın gayretlerini yansıtması açısından da zengin bir kaynak sunar. Verdiği bilgiler okuyucunun farklı yorumlara ulaşmasını sağlar. Örneğin bizce İttihat ve Terakki hükümetinin ne yapacağını, kimlerle yapacağı belirleyecektir. Sahi İttihat ve Terakki kimlerle hareket etmelidir? Padişah yanlısı binlerce insan vardır, bir korku unsuru olarak 31 Mart Vakıası unutulmamıştır. Osmanlı toprak kaybetmekte, ordusu zayıflamakta, milliyetçi ayaklanmalar büyük savaşların habercisi olmaktadır. O yüzden özellikle Balkan, Rumeli ve Anadolu köylerine dönük bir hareket başlatılması gerektiği kararlaştırılır. Köylülerin gönlü alınmalı, desteği sağlanmalıdır. Bu, ilk akla gelen fikirdir. Önce Osmanlılık savunulur, müslim veya gayrimüslim bütün insanlar Osmanlıdır, bizdendir, “toprak kardeşliği”miz bozulmasın çeşidinden yönlendirmelerde bulunulur. Sonra bunun geçer akçe olmadığı anlaşıldığında ağırlıklı olarak Türkçülük ön plana sürülür.
Arda Odabaşı’nın basın diye kısıtladığı şeyin II. Meşrutiyet’in bütünü olduğunu düşünebiliriz. Çünkü o dönemde fikirlerin beyan edileceği, düşünsel faaliyetlerin izleneceği başka bir kaynak bulmak zordur. O dönem bütünüyle kendini basın dünyasında göstermektedir. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nde her tür düşünceden insan vardır. Bu, dönemin rengini de belirler. Keskin ayrımlardan ziyade insanlar ayrıntıda farklılaşırlar. Arda Odabaşı halkçılık, köycülük ve sosyalizm odaklı çıkarılan uzun veya kısa süreli dergileri ele alarak diğer İslamcılık, Batıcılık, pozitivizm, liberalizm… gibi yönelimlere de açık kapı bırakmış, II. Meşrutiyet’in kılcal damarlarına kadar inmeyi başarmış, bugüne kadar konuyla ilgili yapılan üstünkörü yorum ve genellemelerden birçoğunu boşa çıkarmıştır.
***
II. Meşrutiyet Basınında Halkçılık Köycülük Sosyalizm
İ. Arda Odabaşı
Dergâh Yayınları
Ekim 2015
439 sayfa
Arda Odabaşı
II. Meşrutiyet’

1908 Hürriyet Devrimi
http://www.yenisafak.com/hayat/uc-mesele-uzerinden-koklere-isaret-2387827

Yorumlar kapatıldı.