İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Rüzgâra bıraktım geçmişi

Ali Koca
Üçüncü uzun metraj filminde Özcan Alper, Ermeni tehcirinin travmasını yaşayan bir karakteri anlatıyor. 2. Dünya Savaşı’nın son günlerinde muhalif şair ve ressam Aram (Onur Saylak), Varlık Vergisi’nin yürürlükte olduğu günlerde hedefteki isimlerden biridir. İstanbul’da Kurşunlu Han’da yayınladığı gazetesine devlet yüklü bir miktar Varlık Vergisi çıkarınca bir anda adı ‘hainler’ listesine eklenir. İstanbul’dan kaçmak zorunda kalan Aram, evrakları gelene kadar Sovyetler ve Gürcistan sınırındaki küçük bir dağ köyünde saklanır. Burada Aram’a Mikahil (Mustafa Uğurlu) ve onun evinde kalan Meryem (Sofya Khandamirova) yardımcı olacaktır.

     1943 yılında geçen filmin hikâyesi, 1915 Ermeni tehcirini, ‘büyük felaket’i küçük bir çocuk olarak gören ve 30 yıl sonra yaşadıklarının etkisiyle bu travmayı tekrar yaşayan Ermeni bir karakterin geçmişi hatırlaması üzerine kurulu. Şair Aram Pehlivanyan’dan olduğu kadar Sabahattin Ali ve Nazım Hikmet’ten de izler taşıyan bu karakterin yaşadığı dönem, Türkiye’deki Hitler sempatisinin zirve yaptığı 1940’lar. Haliyle hikâyeye tek parti dönemi, Hitler etkisi, Varlık Vergisi, Türkçe ezan, Tan baskını gibi konular da dâhil oluyor.
İstanbul’da bir ‘cehennem’den kaçan Aram’ı Sovyetler Birliği’nde başka bir cehennem beklemektedir. Ermeni olduğu için hedefte olan Aram, sınırı geçtiği takdirde bu kez de ‘Türk casusu’ olarak yaftalanma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Film, 20. dakikadan itibaren Aram’ı bir dağ köyünde inzivaya yolluyor. Bir nevi Aram’ın arafında geçiyor filmin çoğu. Zamansız ve mekânsız bir dünyada geçmişin hatıralarıyla başbaşa kalıyor Aram. Çocukluğuna, o büyük felakete gidip geliyor sık sık. Belleğin hatırlattıkları, bir yapbozun parçaları gibi dağınık bir şekilde hücum ediyor Aram’ın zihnine. Bu dağınık parçalar finalde resmin tamamını gösterecek.
     Görüntü yönetmeni Andreas Sinanos’un da etkisiyle görsel ve estetik yönden Angelopoulos izleri taşıyan Rüzgârın Hatıraları, Özcan Alper’in ‘geçmiş defterleri kapatma’ izleğinin üçüncü adımı. Sonbahar’da kendi kuşağının tarihiyle hesaplaşan yönetmen, Gelecek Uzun Sürer’de Kürt sorununu, şimdi de Ermeni tehcirini ele alıyor. Elbette ki bu hesaplar üç filmle kapatılacak gibi değil. Fakat Alper’in artık günümüze, ‘şimdi’ye dönmesi ve Türkiye’nin hayli ağır ‘geçmiş yükleri’nin altına tek başına girmekten biraz uzaklaşması sanırım filmografisi için daha iyi olacaktır. Aksi halde, Sonbahar’dan sonra üçüncü bir hayal kırıklığını sadece onu merakla takip eden sinemaseverler değil, Alper’in kariyeri de kaldıramayabilir.

Yorumlar kapatıldı.