İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Soğuk Savaş propagandası mı dediniz?

Candan Badem*
Savaşın hemen ardından 1945’te başlayan soğuk savaşta Türkiye’de burjuva basını SSCB ve komünistler aleyhinde çoğu zaman komik iddialara dayalı, paranoyak boyutlarda bir karalama ve dezenformasyon kampanyası yürüttü. Rusya’ya Akkuyu Nükleer Güç Santrali ihalesini verebilmek ve ihaleyi yargı denetiminden kaçırabilmek için Rusya ile antlaşma imzalayan ve santrali Rusya’ya olağanüstü imtiyazlarla peşkeş çeken AKP hükümeti uçak düşürme olayından sonra Rus düşmanı propaganda kartını tekrar devreye sokabileceğini hatırlattı. AKP şahsındaki Türkiye burjuvazisinin Rus ve Sovyet düşmanlığı çok eskiye dayanıyor. 1990’a kadar “Komünistler Moskova’ya” diye bağrışan karaktersiz ve yılışık Türk sağı Moskova kapitalist olunca Moskof uşaklığında sınır tanımadı.

Türkiye burjuvazisi bir zamanlar küfrettiği, vatan haini ilan ettiği Nazım Hikmet’i bile şimdi kapitalist Rusya ile ilişki kurmakta bir araç olarak kullanmaktan çekinmedi. Hatırlayalım, Ecevit hükümeti döneminde MHP’li enerji bakanı da Rus doğal gazını alabilmek için Türkiye’deki HES’leri kasıtlı olarak düşük kapasitede çalıştırmıştı.

Türk burjuvazisinin ve gericiliğinin Rus(ya) düşmanlığı kuşkusuz Osmanlı-Rus savaşlarına dayanır. Amerikan hayranlığı ve uşaklığı ise 1945’te başlar. 19. yüzyılda savaşlarda sürekli Rusya’ya yenilen ve toprak kaybeden Osmanlı’da Rus düşmanlığı doğal olarak yaygındı. Ancak 1917’de Bolşevikler iktidara geldikten sonra çarlığın İngiltere ve Fransa’yla Osmanlı’yı bölüşme planını (Sykes-Picot antlaşması) ifşa ettiler ve derhal barış istediler. Mart 1918’deki Brest Litovsk Antlaşması ile de Kars, Ardahan ve Batum’u Osmanlı’ya bıraktılar. Osmanlı buna rağmen Azerbaycan ve Dağıstan’ı fethetmeye girişti. 1919’dan itibaren Sovyet Rusya Kemalist harekete yardım etmeye başladı. Sovyet Rusya’nın bütün askeri, ekonomik ve diplomatik yardımlarına rağmen Türk gerici sermayesi komünizmden öcü gibi korktuğu için düşmanlıktan ve Batı’ya yanaşmaya çalışmaktan geri durmadı. Hükümet SSCB ile dostluk antlaşması imzalasa da içerde komünistlere kan kusturdu. Örneğin Nazım Hikmet’i tamamen uydurma bir suçlamayla (donanmayı isyana teşvik!) 12 yıl hapiste yatırdı, ancak uluslararası kampanya sonucunda serbest bıraktı.
Savaşın hemen ardından 1945’te başlayan soğuk savaşta Türkiye’de burjuva basını SSCB ve komünistler aleyhinde çoğu zaman komik iddialara dayalı, paranoyak boyutlarda bir karalama ve dezenformasyon kampanyası yürüttü. Örneğin Sovyet bilim insanlarının göçmen kuşları izlemek için ayaklarına taktıkları bilezikleri casusluk faaliyeti diye sundu. Ahlaksız burjuva basınının komünistler hakkındaki binlerce yalanından köy enstitüleri de payını alıyordu. Köy enstitülerinin komünizm propagandası yaptığı, öğrencileri ahlaksızlığa yönelttiğine dair haberler çıkıyordu. Komünistlerin ahlaksız olduğu, “ana bacı tanımadığı” şeklindeki hayasız propaganda bütün burjuva basınında çeşitli vesilelerle yer alıyordu. Memlekette mevcut bir avuç komünist zaten hapiste olduğu halde her yerde “kızıl ajanlar” olduğuna dair haberlerden geçilmiyordu. Antikomünist histeri ve paranoya had safhadaydı. DP hükümeti Mayıs 1950’de işbaşına gelir gelmez ABD’nin yanında Kore savaşına katıldı. Komünizmi övmek yasak olduğu gibi Kore savaşını eleştirmek de özel kanunla yasaklanmıştı. Savaş hakkındaki tüm haberler tek yanlı ABD propagandasıydı. Menderes hükümeti ABD ve NATO’ya yanaşabilmek için memlekette ciddi bir komünizm tehlikesi varmış gibi göstermeye çalışıyordu. Kore savaşında 721 Türk askeri burjuvazinin emelleri uğruna öldü, ABD de 1952’de Türkiye’yi NATO’ya alarak “ödüllendirdi”.
Vakit gazetesi 16 Ekim 1952’de birinci sayfasında dört sütunluk şöyle bir başlık attı: Harp Tarihlerinin Varamadığı Rakam! Kızıl Çarlık 30 Milyar 62 Milyon İnsan Öldürdü!”. (Bu haber ve başka ayrıntılar için bkz. Derya Çağlar, Hayali Komünizm. Soğuk Savaş’ın Türkiye Söylemleri, İstanbul: Berfin Yayınları, 2008, sf. 30-31). O sırada dünya nüfusu 2,5 milyardı.
6-7 Eylül 1955’te Selanik’te Atatürk’ün evinin bombalandığı şeklinde bir yalan haber çıkaran DP hükümeti Beyoğlu İstiklal Caddesi’ndeki gayrimüslimlere ait mağazaları yağmalatmış, sonra da suçu komünistlere atmaya çalışmıştı.
1960’lı yıllarda Komünizmle Mücadele Dernekleri’nde örgütlenen dinci gericilik antikomünist propagandaya giderek daha çok hakim olmaya başladı. Bugünkü malum dinci gazetenin o zamanki versiyonu olan Bugün gazetesi her gün bir yalan haberle çıkıyordu. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde polisin katlettiği solcu öğrenci Vedat Demircioğlu’nu anmak ve 6. Filo’yu protesto etmek isteyen solcu öğrenciler İstanbul Üniversitesi’nde forum yaptıktan sonra Beyazıt yangın kulesine üstünde Vedat Demircioğlu’nun resmi bulunan kırmızı bir bayrak asarlar. Bugün gazetesi olayı “Beyazıt Kulesine Kızıl Bayrak Asıldı” şeklinde verir. Gazetenin en büyük provokasyonlarından biridir bu. (Ayrıntılı bilgi için bkz. Mustafa Eren, Kanlı Pazar, İstanbul: Kalkedon Yayınları, 2012).
Burada bir gazete yazısının sınırları çerçevesinde Türkiye’de sağ basının antikomünist hezeyanları ve dezenformasyonuna birkaç örnek vermeye çalıştım. Dün olduğu gibi bugün de Türkiye’de anaakım medya komünizme düşmandır ve her türlü yalan haber ve provokasyona açıktır.
*Doç. Dr., Tunceli Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi

Yorumlar kapatıldı.