İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Schengen Vizesi ve Geri Kabul Anlaşması

Oktay Cansın Emiral*/ 
Türkiye Cumhuriyeti açısından Schengen Vizesi’nin AB’nin ülkemize karşı olan önyargılarını ortadan kaldıracağı ve tam üyelik sürecinin hızlanacağı düşünülmektedir. AB açısından bakıldığında kuruluşunun temel felsefesi sayılan Avrupa toplumunun bilinçaltında yıllardır yaşamış birleşik Hıristiyan birliği kurma düşüncesi ile kurulan ulusüstü birliktelik Müslüman göçleri ile temelden sarsılmıştır…  Türkiye’nin AB’nin varoluş mücadelesine katkısı karşısında basit istekler ile masaya oturmak yerine direkt olarak AB’ye tam üyelik istemesi daha pragmatik ve rasyonel bir diplomatik hamle olacaktır…

***
Türkiye’nin AB’nin varoluş mücadelesine katkısı karşısında basit istekler ile masaya oturmak yerine direkt olarak AB’ye tam üyelik istemesi daha pragmatik ve rasyonel bir diplomatik hamle olacaktır.
17. yüzyılda Avrupa’da yaşanan 30 Yıl Savaşları’nı sonlandıran Westphalia Antlaşması neticesinde evrensel imparatorluklar ulus-devletlerin egemenliğini ve eşitliğini kabul etmek zorunda kalarak uluslararası alanda yeni bir dönemi başlatmıştır.
Westphalian sistem olarak adlandırılan yeni sistem ulusal, egemen ve eşit ulus-devletlerden oluşan bir yapıyı ifade etmektedir.
Yeni ortaya çıkan egemenlik ve eşitlik kavramları ulus-devletlerin arasındaki rekabetin artmasına sebep olmuştur. Egemen ulus-devletlerin güç stratejileri ve güvenliklerini sağlamak amacı ile askerî güçlerini artırma girişimleri siyasi gerginliklere sebep olarak 1. Dünya Savaşı’nın zeminini hazırlamıştır.
Dünya Savaşı sonrası yaşanan yıkım ve dehşetin sonucunda uluslararası barışın sürekliliğinin bina edilmesine yönelik barışçıl idealist düşünceler ortaya atılmıştır. Bu dönemde ortaya atılan görüş ve düşünceler zamanla gelişerek 2. Dünya Savaşı sonrası kurulan Birleşmiş Milletler Kurumu’nu hayata geçirmiştir.
Dünya Savaşı sonrasında dünyada yaşanan teknolojik gelişmeler ulus-devletlerin karşılıklı bağımlılıklarını artırarak var olduğu sayılan sınırların önemini yitirmesini beraberinde getirmiştir. Ulus-devletlerin hukuki yapısının insanların doğal, ekonomik, bilimsel ve sosyal faaliyetlerini kısıtladığı yönünde ortak görüş birliği oluşmuştur. Teknolojik gelişmeye paralel olarak ortaya çıkan ihtiyaçlar uluslararası kurumları ve daha sonra ulusüstü siyasi birliklerin oluşmasını sağlamıştır.
23 Temmuz 1952 tarihinde Fransa, İtalya, Almanya, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg arasında oluşturulan Avrupa Kömür Çelik Topluluğu Avrupa’da uzun zamandır halkların bilinçaltında saklanan Avrupa bütünleşmesi fikrini ortaya çıkartacak ve Avrupa Birliği gibi ulusüstü örgütlenmenin oluşmasını sağlayacak uluslararası örgüt yapılanması olarak tasarlanmıştır. Oluşturulacak ekonomik bütünleşmelerin zamanla siyasi alana sirayet edeceği tezinden hareketle oluşan yapı 7 Şubat 1992’de imzalanan Maastricht Anlaşması sonucunda Avrupa Birliği’nin doğuşuna sebep olmuştur.
Türkiye AB’ye katılma yolunda irade belirterek uzun uğraşlar sonucu tam üyeliğe aday statüsü kazanmıştır. Fakat uluslararası çıkar odaklarının menfaatleri doğrultusunda yapılan lobicilik faaliyetleri sonucunda AB’ye üyelik mekanizması işletilmemektedir ve Türkiye’ye karşı ayrımcılık politikası uygulanmaktadır.
Uluslararası ortamda ulus-devlet formunu geliştiremeyen Türkiye bu sebepten dolayı ekonomik, sosyal, kültürel daralmalar yaşamakta ve halkının üzerindeki devlet yükünün ağırlığından kaynaklanan siyasi problemler yaşanmaktadır.
Ortadoğu halklarının yaşamış olduğu siyasi istikrarsızlık, terörizm, ekonomik daralma, yaşama hakkının tehdit altında olması gibi etkenler neticesinde milyonlarca Müslüman yerini yurdunu terk ederek tarihsel olarak ikinci kavimler göçü olarak kabul edilen mülteci dalgası ile Avrupa’nın sosyal yapısını istenmedik şekilde değiştirmiş ve ileri tarihlere doğru daha da değiştirecektir. AB, Türkiye’den geçerek gelen mültecilerin geri kabul anlaşmasını imzalayarak gittikçe bozulan sosyal yapısının çok daha bozulmasını engellemek istemekte buna karşı Türkiye vatandaşlarının Avrupa ülkelerinde vizesiz gezmesini sağlayacak Schengen Vizesi uygulamasını başlatmayı taahhüt etmeyi kararlaştırmış durumdadır.
Türkiye Cumhuriyeti açısından Schengen Vizesi’nin AB’nin ülkemize karşı olan önyargılarını ortadan kaldıracağı ve tam üyelik sürecinin hızlanacağı düşünülmektedir.
AB açısından bakıldığında kuruluşunun temel felsefesi sayılan Avrupa toplumunun bilinçaltında yıllardır yaşamış birleşik Hıristiyan birliği kurma düşüncesi ile kurulan ulusüstü birliktelik Müslüman göçleri ile temelden sarsılmıştır. Ekonomik durgunluk ve Hıristiyan birliği despotizmi sorunları ile yalpalayan AB toplumunun mülteci akınları ile kısa zamanda çözüleceği ve bu durumun önüne geçmek için Türkiye ile geri kabul anlaşmasının makul şartlarla sonlandırılması hususunda görüş birliği oluşmuştur.
Kazan kazan ilkesine göre şekillendirilmek istenen Mülteci Sorunu Geri Kabul Anlaşması ve Schengen Vizesi uygulaması yanında Türkiye’ye üç milyar euro hibe yardımını da içeriyor.
Yıllardır yüzbinlerce mülteciye 5 milyar dolar harcayan ülkemizin üzerindeki yükünü azaltacak para yardımı üç milyar euro gibi komik bir rakam olmamalıdır. Türkiye AB’nin varoluş mücadelesine katkısı karşısında bu kadar basit istekler ile masaya oturmak yerine direkt olarak AB’ye tam üyelik istemesi bence daha pragmatik ve rasyonel bir diplomatik hamle olacaktır.
*Eleştirmen

Yorumlar kapatıldı.