İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Nice’te bir Euro 2016 provası

Cem Başlevent
Fransa, 8 Ekim’de de Nice’te Ermenistan milli takımı ile karşılaştı. Akdeniz kıyısındaki şehirlerin 1915 sonrasında batıya göç eden Ermenilerin öncelikle yerleştiği yerler arasında olması, bu özel maça ev sahipliği yapması için bir Cote D’Azur şehrinin seçilmiş olmasının bilinçli bir tercih olduğunu düşündürüyor.

A Milli futbol takımımızın Avrupa Futbol Şampiyonası’na katılmaya hak kazanmasından sonra futbolseverler haziran ayını iple çekmeye başlamışken, Fransızlar da organizasyonun başarılı geçmesi için gerekli hazırlıkları yapıyorlar.

Buna yakın geçmişte hizmete giren ve Euro 2016’da da kullanılacak bazı stadyumlarda hazırlık maçlarının oynanması da dahil. Eylül ayında Bordeaux’da Sırbistan’la bir maç yapan Fransa, 8 Ekim’de de Nice’te Ermenistan milli takımı ile karşılaştı. Akdeniz kıyısındaki şehirlerin 1915 sonrasında batıya göç eden Ermenilerin öncelikle yerleştiği yerler arasında olması, bu özel maça ev sahipliği yapması için bir Cote D’Azur şehrinin seçilmiş olmasının bilinçli bir tercih olduğunu düşündürüyor. Fransız yetkililer bu maçı bir Euro 2016 provası yapmak için iyi bir fırsat olarak görmüşler ve Marsilya’da yaşayan 80 bin Ermeni’yi kızdırmak pahasına maçı bölgesel bir rekabet içinde oldukları Nice şehrine vermişler.
Fransa – Ermenistan karşılaşması 2013’te açılan, 35 bin seyirci kapasiteli Allianz Riviera stadyumunda oynandı. Stadyuma henüz raylı sistem ile ulaşılamadığı için onlarca ek otobüs seferi yapılıyor ama yine de eziyetli bir yolculuk söz konusu. Euro 2016’da 4 maçın oynanacağı bu modern stadyum, şehrin kuzeybatı bölümünde yer alıyor ve Ermenilerin Nice’te ilk olarak yerleştiği Magnan mahallesine yakın bir konumda. Maçın oynandığı gün Magnan mahallesinin Madeleine Superieure semtindeki havayı koklayamak için şehir merkezinden 3 numaralı belediye otobüsüne atlayıp yola koyuldum. Üzerine Ermenistan bayrağı asılmış kasap ve manavlar, milli takım forması giymiş gençler de görmeyi hayal ediyordum ama itiraf etmeliyim ki semtte maça dair bir emare yoktu. Akşam stadyuma ulaştığımda ise çok daha renkli bir manzarayla karşılaştım. Milli marşların çalınması sırasında ve maç boyunca devam eden dostane atmosfer, Fransız ve Ermenilerin birbirlerine olan muhabbetinin bir göstergesiydi. Kapalı tribünün ortasında açılan, Fransa ve Ermenistan bayraklarının yanyana konulmasıyla oluşturulan büyük pankart Ermeni kökenli Fransız vatandaşı gençler tarafından bu maç için özel olarak yaptırılmıştı.
Diğer etnisitelere mensup Fransız seyirciler de 1998’de Dünya Kupası’nı kazanan kadroda yer alan Ermeni oyuncuları Youri Djorkaeff ve Alain Boghossian’ın Fransız futboluna katkılarını unutmamış gibiydiler. En azından Ermenistanlı futbolcuları uzun yıllar Marsilya’da oynayan Mathieu Valbuena ve nedense pek hoşlanmadıkları Karim Benzema kadar ıslıklamadılar. Tribünlere hakim olan Fransız – Ermeni dostluğu, maçın skoruna yansımadı. Zira Fransızlar misafir ekibi 4-0’lık net bir skorla mağlup ettiler. Aslında fena futbol oynamayan Ermenistan’da en çok ilgimi çeken oyuncular, çok klas bir futbolcu olduğunu topla her buluşmasında belli eden Dortmund’lu Henrih Mkhitaryan ve ikinci yarıda oyuna giren İstanbul doğumlu Aras Özbiliz oldu.
İstanbullu Mardirosyanlar da maçtaydı
Fransa – Ermenistan maçının izleyicileri arasında 35 yıldır Nice’te yaşayan İstanbullu Zareh Mardirosyan (69) ve bankacı oğlu Garo Mardirosyan (39) da vardı. Yerel basında Nice’li Ermenilerin maçı heyecanla beklediğine dair haberde elinde maç bileti ile bir fotoğrafı da yer alan İstanbul doğumlu Garo, kapalı tribünde Fransa/Ermenistan bayrağını açan grubun içinde idi. 1986’dan bu yana Jean Medecin Caddesi 50 numaradaki Le Flaneur isimli hediyelikçi dükkanını işleten Zareh Bey de bu anlamlı karşılaşmayı yerinden izleme fırsatını kaçırmak istememiş. 11 yıl önceki ziyaretimde kendileriyle tanıştığımda Türkiye ’ye olan sevgi ve özlemlerini dükkanda bulundurdukları bir Hürriyet gazetesi ile ispatlayan Mardirosyan ailesine bu kez ben bir Hürriyet götürdüm. Yaşları epeyce ilerlemiş olmasına her gün belirli saatlerde işyerlerine mutlaka uğrayan Jirayr Bey ve eşini de tekrar görebildiğim için şanslıydım.
Aslında bir inşaat mühendisi olan Zareh Mardirosyan’ın 70’li yıllarda Türkiye’den ayrılmasının başlıca nedeni Ermeni olduğu için mesleğini icra etmekte zorlanması imiş. Etnik kökeninden dolayı ayrımcılığa maruz kalmadığı nadir ortamlardan birinin Türk ordusu olduğunu söylüyor. Toplam 18 ay askerlik yapan Mardirosyan, asteğmen olduğu dönemde birlikte görev yaptığı, sonradan Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na kadar yükselen üsteğmeni Hayri Kıvrıkoğlu’nun kendisini iyi bir asker ve dost olarak yıllar sonra dahi hatırladığını keyifle anlatıyor. Nice’in ünlü plajlarına yürüyüş mesafesinde yaşayan Zareh Bey’in tatil için öncelikli tercihleri ise her yıl Eylül ayında ziyaret ettiği İstanbul adaları ve Bodrum Yalıkavak. Kendi tabiriyle ‘tabii ki Fenerbahçeli’ olan Zareh Mardirosyan aslında konuşkan biri ama sıkı pazarlık yapmalarından bunaldığı için Türkçe bildiğini Türk müşterilerine genelde belli etmiyor. Euro 2016 için Nice’e gidecek futbolseverlere güzel bir sohbet ve şık hediyelikler için mutlaka Le Flaneur’e uğramalarını öneriyorum.

Yorumlar kapatıldı.