İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

YETMİŞ BİN SÜRYANİ…

Lahdo SAĞ
Tarihi dünden başlatanlar, bir nebze olsun hafıza vicdan sahibi olanlar, bililer ki  TC devleti ve Kürt direniş güçleri arasındaki   uğruna verdikleri, kanlı mücadelenin  bir parçası olan toprak yerleşim, nüfus alanları, bugün iki tarafında üzerinde  zulümle, zorla, oturulmuş  aidiyeti, çarptırılarak inkar edilerek hanelerini yazdırılmış,  Ermeni, Asuri, Keldani, Süryani  topraklarıdır. Bu halkların Müslüman olmayışları, onları yüzde yüz  hak sahibi olma, koruma noktasında en büyük engel ve hak mahrumiyeti sebep teşkil eden etkenlerin başında geliyordu.

Dün böyle idi, bugünde,  buna yakindir. Ufak tefek değişik değişim tezahürü günümüzde, dışarıya yansıtılmaya çalışılmış olsa da, bunlar kozmetik değişimlerdi. Bir avuç su ile bunlar aşağılara çekilebilinecek, temizlenecek olgulardır. Ve bizler bugün, onun içindir ki iki tarafında koluna gönüllü olarak giremiyoruz. Bizleri frenleyen, uzak durmamıza, sebep olan geçmişin tarihi vakalarıdır.  Ama gel gör ki, aynanın diğer tarafıda diyor ki, Üzerinde mücadele etmediğin, uğrunda kan dökmediğin toprak senin değildir. Böylede bir gerçek mevcut. Bütün bu olumsuz koşulara rağmen, insanoğlu doğduğu, büyüdüğü, topraklarını unutamıyor. Aradan yüzlerce sene geçmiş olsa da, bir çıkmazlara giriyorsunuz. Ellerim bom boş, hesap sıfır elde sıfır olsa da. Çünkü bu bir natürel bağlılık ve tutkudur. Kolay kolay silinmiyor.

Bugün Amerika da, Avrupa da ve dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan, ekonomik, maddi makam Özgürlüğüne kavuşmuş kökleri bugünkü, Türkiye topraklarında olan zengin, yazan, şahsiyetler mevcuttur. Erken amma geç, belli bir zaman sonra atalarının doğduğu topraklarla, ilgilendiklerini görüyoruz. Gerilere dönüş yaparak, acılı, hüzünlü, olan tarih sayfalarını dürmeyerek bir bağlılık sorumluğunu göstererek, kısıtlı Lidya olsa sağda, solda, köşede, kalmış halklarıyla ilgili bilgi kırıntılarını, toplayarak geçmişi yaşatma, var etme çabalarına şahit oluyoruz. Bu sayı, biz Süryanilerde, Ermenilere göre biraz cılız kalmaktadır. Süryani kilise arşivleri, ermeni kilisesi ne nazaran daha donatımlı, bilge noktasında biraz daha ön safhada olduğu gibi gözükse de. Entelektüel, yazar, çizer,  felsefe, edebiyat, basında Ermeniler, daha donatımlı muktedir olduklarını görüyoruz. Bizler, sorunlarımızı geçmişte Avrupa, dünya kiliselerine anlatmaya çalıştık. Ermeniler, dünya meclislerinde, finans çevrelerinde, yazı ve bilim dünyasında anlatmaya çalışıyorlar. Geçmişleriyle ilgili yazılar, kitaplar yazıyorlar. Bunlardan ufak bir örneği 20. yüzyılda katliamlardan kurtularak, Amerika’ya göç eden Bitlisli bir ailenin Amerika’da doğan, asıl adı Aram Karaoglanyan olan yazar (Wılıam Saroyan)
İngilizce dilinde epey kitapları, Almanca dilinde, meine name aram, ich bin ein Auswanderkind, ismin de kitaplarının yazarı olan bu şahsiyet, 1908 kaliforniya de doğmuş olsa da, ata diyarı olan Betlisi 1964 yıllında, dönemin başbakanı İsmet İnönü’yle görüşüp, ondan ancak müsaade yoluyla Dede mezarları bulunan bitlisi ziyaret etmesine müsaade edilir. Öldükten sonra mezarının Bitlise getirilmesi arzusu kabul edilmez. 1981 Mayıs ayında hayata gözlerini kapatan bu yazarın, Bitlis’teki baba evi, dönemin TC başbakanı Erdoğan’ın kültür bakanı olan Sayın Ertuğrul Güney, müze yapma isteği, AKP hükümeti tarafından kabul görmez. Sebep, argümanları  (Donemin Bitlis’teki Saroyan ailesi ) Ermeni direnişçilerin başı olup, bölgede  bir çok Türk, Kürt, Müslüman halkının katli olarak resmi tarihte geçiyormuş.
Aram Karaoglanyan, her ne kadar bu coğrafyada yaşamamış olsa da, her ne kadar bu acıları doğrudan kendisi yasamamış bir kişi olsa da, kendisini bu coğrafyanın bir ürünü olarak görür. Neticede bu coğrafya acıların coğrafyasıdır. Kanın rengi hep kırmızı olmuştur. Nitekim aras yayınlarında çıkan Yetmiş bin Süryani adlı kitabın da, bir Süryani öyküsünden bahse eder. Geldikleri coğrafyada Amerika’da, berber çırağı Süryani asılı THEDORA BADAEL adında  bir bayanla tanışır.
“Ermeni misin ?” Kuaför kız “ hayır Süryani’yim.”  “Süryanice okuma ve yazmam yok,  ana topraklarda doğdum.  Ama oraları unutmak istiyorum artık.” Saroyan, sorar neden?  “ Bir zamanlar bizler, Mezopotamya’nın büyük halkıydık. Soğanları kıyar gibi bizlere kıydılar. Bizleri sürgüne gönderdiler.”
Okuması, yazması olmayan, Türklerin tabiri ile Alilere dönüp ketum Olduk. Böyle büyük bir halktan, sadece yetmiş bin arda kalan Dünyada,  yaşayan her Ermeni, Süryani, Rum, Yezidi, evinde istinasız
Olarak, Süryani kızı Thedora misali hikâye, dram ve acıları vardır.
Atalarımız öldü, katledildi, gitti. Ardında küçük hayallerini bırakarak, yas tutalım diye.
Sonlar ürkütücüdür, hüzün verir insana. Nenemin duyduğu dehşet, benim içimde yaşıyor şimdi.
Bizi rahat bırakmayan acıların simgesi, doldukça, dolan keder küpü gibi. Annemin kalbi, dillidir.
Toprağından dönmecesine ayrıldı.  Sert ve hoyrat, bir şekilde koparıldı vatanından, ağıt üzerinde ağıt,
Yakıp söyleyelim yazalım diye, ölümü tattık, bir kere. Bizim dilimiz, acının dillidir.
Nefretin yükü, var üzerinde.
Kaynakça.
David bagistesi yazar yaşıyanlar ölüler kitabi.
Wiliam saroyan anne baba memleketim bitlis
Ödlekler cesaretsizdir.

Yorumlar kapatıldı.