İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermeni Soykırımı varsa, en büyük pay, Kürtlere düşer..

Cazim Gürbüz / hcazimgurbuz@hotmail.com
AB’den sorumlu bakan Ali Haydar Konca, koltuğa oturur oturmaz, içindeki zehri döküp, sivri laflar etmeye başladı… Bu lafların en sivrisi de “Ermeni soykırımını kabul etmek gerek” sözüdür… Vallahi öyle bir şey olursa, siz zararlı çıkarsınız Sayın Bay Konca. En büyük pay ve sorumluluk Kürtlere (sizinkilere) düşer ha!.. Bu konuda birçok belge, bilgi, tanıklık; yani apaçık, yadsınamaz gerçekler var. Bunların çoğuna siz inanmazsınız. Ben sizin cenahtan iki yazarın yazdıklarından örmekler vereyim. Bu örnekler, Ermenileri soyup soğana çeviren, katledenlerin çoğunun Kürtler olduğunu tartışmasız bir biçimde ortaya koymaktadır. Ayşe Hür’ün yazdıklarından başlayalım:

KÜRT ALO ÇETESİ
Thora von Wedel ve Eva Elvers adlı iki rahibe Alman yetkililere yazdıkları raporda “Kemah Vadisi yolunda 10 Haziran [1915] günü Ermeni konvoyunun ön taraftan Kürtler, arka taraftan yarı nizami grup tarafından çapraz ateşe alındılar (…) 11 Haziran’da bu kez resmi birlikler Kürtleri cezalandırmak için gönderildi. Ancak bunun yerine birlikler tamamen savunmasız olan çok büyük bir bölümü kadın ve çocuklardan oluşan tehcir kafilesini katlettiler” diye anlatıyordu gördüklerini. Bir Hint asıllı İngiliz subayının raporuna bakılırsa, bölgenin egemenlerinden Kürt Murza Bey, Erzurum ve Erzincan’dan gelen 70 bin (?) Ermeni’nin Kemah Geçidi’nde katlinden sorumluydu.
KÜRTLERE SATILAN KAFİLELER
Diyarbakırlı bir Süryani papaz olayı biraz daha ayrıntılı anlatmıştı: “Kürtlerden oluşturulan çetelerin kuşattığı, Diyarbakır’dan gelen uzun bir kafile gördük. Onlara saldırıyor, mallarını çalıyor, aşağılıyor ve aç bırakıyorlardı. Öldürülmeden önce Müslüman olmaları için bir şans veriliyor, aksi halde hemen öldürülüyorlardı. (…) Askerlerin esirlerini çok düşük fiyatlarla Kürtlere sattığını haber aldık (…) Bazen tüm kafileyi 1.000 liraya, bazılarını 600 ya da 500’e bırakıyorlardı. Kafiledekiler çıplak arazide ve vadilerde bırakılıyor, dağıtılıyor, elbiseleri soyulup vuruluyorlardı. Ama bu kadarla da kalınmıyor; karınları yarılıyor, bağırsakları çıkarılıyor, değerli bir şey kalmasın diye kadınların saçları, giysileri ve ayakkabıları aranıyordu. Altın dişi olanlar en talihsizleriydi. Çünkü öldürülmeden önce bu dişleri sökülüyordu. Bütün bunlar yüklü bir ganimete konmak içindi. Diyarbakır Valisi Dr. Reşid’le anlaşmalı olan Kürt Mustafa ve Ömer tarafından Musul’a ulaşım yolu olan Dicle Nehri’nde tümü öldürüldü.”
17 Ağustos 1915 tarihli bir Alman raporunda ise şunlar yazılıydı: “Engizek Dağı’nın dar bir boğazından geçmekte olan bir kafile, Sarayköy’ün tanınmış Kürt ağası Hasan Ağa’nın Tapo adındaki oğlunun öncülüğünde, Akçadağlı Kürtler, Nurhaklı Kürtler, Setraklik ve Heleteli Kürtler tarafından tamamen yağmalandı…”  
İşte bu satırlar da Kürt-Yazar Orhan Miroğlu’nun Taraf Gazetesinde yazdıklarından:
“1915’te Kürtler Ermeni ve Süryani katliamında önemli rol oynadılar. Bu rolün öyle sıradan bir tetikçilik rolü olmadığı açıktır. Hele Süryani’lerin Turabdin bölgesinde yok olmaları tamamen yerel otoritelerle, Kürt ve Arap aşiretleri arasındaki işbirliği sonucunda gerçekleşti. İttihatçıların, Süryaniler için özel bir planları bile yoktu. (…) Suça ortaklığı kabullenmek söz konusu olduğunda, Kürt aydınlarının iyi bir sınav verdiği söylenemez. Aydınlarımız, aşiretlerin katliamlarda oynadıkları rolü tamamen İttihatçıların kışkırtıcılığına bağladılar. (…) Kürtlerin eliyle gerçekleşen katliamlar, emirlere uymak gibi basit bir gerekçeyle açıklanamaz. Onlar İttihatçıların propagandalarına gerçekten inandılar veya inanmak işlerine geldi. Dolayısıyla Kürt aydını ve siyasetçisi, yakın zamana kadar, 1915 söz konusu olduğunda, Kürdistan’da yaşayan Ermenilerin ve Süryanilerin kitleler halinde yok edilmeleri gerçeğiyle yüzleşmek yerine, ‘Kurtarılan Ermenilere ve Süryanilere’ dair hikayelere sığınmayı tercih etti.”

Yorumlar kapatıldı.