İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kısa bir ara geçiş: Kitlesel katliamlara dair son not

Ümit-Kurt / umit105@gmail.com
Hem Ermeni soykırımı hem de Holokost aslında kendilerinden önce bu coğrafyada vuku bulan diğer soykırım eylemlerinin bazı biçimlerini ve özelliklerini taşıyordu. Hem Ermeni soykırımı hem de Holokost [Yahudi Soykırımı] gibi bir topluluğu sistemli ve programlı bir şekilde imha etme eylemleri aşırı şiddet eğilimli toplumların bağrından çıkar ve bu tür toplumlarda şiddetin farklı bileşenlerini barındıran bu çeşit kitlesel ölümler ve zulümler nevş-ü nema bulur. Esasında her iki soykırımın da tarihi bizatihi uluslararası bir tarihsel havzada somutlaşır. Bu uluslararası boyut aynı zamanda bu iki insanlık suçunun analiz edilmesine ilişkin karşılaştırmalı bir çerçeve sunar. Dolayısıyla gerek Ermeni soykırımı gerekse Holokost’u tarihsel olarak karşılaştırmalı bir perspektiften değerlendirmek için bu iki muazzam şiddet eyleminin Avrupa’daki öncüllerine bakmak gerekir.

Esasında, geç dönem 19. yüzyıl ve 20. yüzyıl Avrupası aşırı şiddet yanlısı toplumların cirit attığı bir coğrafyadır. Donald Bloxam 1875-1945 olarak çerçevelendirdiği bu dönemi “şiddetin Avrupa’daki tarihi” şeklinde tanımlar. Bloxam, Avrupa tarihinin bu kesitini etno-ulusal problemlere gittikçe artan ölçüde şiddetli çözümlerin uygulanması olarak karakteriz eder.
Ermeni soykırımı emperyalizm, milliyetçilik ve 1914’ten bu yana Büyük Avrupa’da kitlesel şiddetten müteşekkil bir makro-tarihsel çağdaki kısmen kaçınılmaz kısmen de tesadüfi bir işlevsel yıkımdır.
Bu tarihsel periyot bilhassa çok dinli ve uluslu imparatorlukların dağılmaya ve  parçalanmaya yüz tuttuğu bir döneme tekabül eder. Bu süreçte böyle imparatorluklardaki etnik azınlık, bu dönemin “ruhu”na da paralel olarak ulusal ve etnik homojenleşme projesi kapsamında etnik çoğunluk tarafından önce stigmatize edilir.
Daha sonra çeşitli etnisite ve demografi mühendislikleri operasyonlarla ortadan kaldırılır ya da söz konusu etnik çoğunluğun bekası ve geleceği için ‘tehdit’ teşkil etmeyecek bir sayıya ve/veya şekle indirgenir. Bu sayede etnik olarak çoğunluğu oluşturan gruplar kendi kimliklerini daha keskinleştirir, koyulaştırır ve güçlendirir.
Kendi kimliklerini tehdit altında gören ve her an yıkılma, yok olma korkusu taşıyan bu tarz toplumlar kimlik krizlerini çözmek için katsayısı son derece yüksek düzeyde olan kolektif şiddete başvururlar.
Daha da önemlisi bu aşırı kolektif şiddet, etnik çoğunluğu oluşturan toplulukların kendi kimlik krizini çözmek ve tehdit unsuru olarak gördüğü diğer azınlık etnik grupları etkisiz hale getirmek adına makbul görülen ve üzerinde konsensüs sağlanan bir yönteme/uygulamaya dönüşür.
Avrupa’da bu dönemde cari olan bu verili tarihsel bağlam aslında bize hem Ermeni soykırımı hem de Holokost’u kuvveden fiile çıkaran aşırı şiddet dinamiklerinin söz konusu coğrafyada iki olaydan önce halihazırda mevcut olduğunu gösterir. Yani aslında aşırı şiddet eğilimli toplumların kozasından çıkan bu iki kitlesel katliamı ve soykırım olayını hazırlayan koşullar ve şiddet ortamı Avrupa kıtasında çoktandır kol geziyordu.
Ermeni soykırımı ve Holokost bu şiddetin daha keskinleşmiş ve sertleşmiş tezahürleri olarak vuku buldu. Dolayısıyla bu iki olayı daha iyi anlamak ve açıklamak için Bloxam’ın 1875-1945 olarak çerçevelendirdiği tarihsel bağlama ve döneme bakmak elzemdir.
Zira bu dönem Avrupa kıtası, yalnızca Ermeni soykırımı ve Holokost’un değil daha yaygın soykırım eylemlerinin mekânsal düzlemiydi. Hem Ermeni soykırımı hem de Holokost aslında kendilerinden önce bu coğrafyada vuku bulan diğer soykırım eylemlerinin bazı biçimlerini ve özelliklerini taşıyordu. Bu minvalde, Ermenilerin ve Yahudilerin katli modern Avrupa’nın soykırımsal şiddet eylemleri ile malul tarihine entegre edilerek açıklanmalıdır.
Geniş Avrupa kıtasını bu dönemde neredeyse bir soykırım ve aşırı şiddet yanlısı toplumlar coğrafyasına/bölgesine dönüştüren bu dönemin yapısal birtakım bağlamları vardı. Milliyetçilik, jeopolitik planların ölümcül etkisi ve savaş gibi bağlamlar aşırı şiddet yanlısı toplulukların kitlesel cinayetler, katliamlar ve sürgünler gibi anti-sivil eylemlerini iyiden iyiye radikalleştirdiği bir ortam yarattılar.
Ermeni soykırımı ve Holokost işte tam da böyle bir mekânın ve zamanın Avrupa’sında meydan geldi. Bu anlamda esasında Birinci Dünya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı kriz dönemlerinde vuku bulan bu iki aşırı şiddet eylemine içkin olan soykırımsal bir mantık ve zihniyet sürekliliği mevcuttur.
Aşırı şiddet yanlısı toplulukların özellikle kriz dönemlerinde dolaşıma soktuğu devlet aklı/mantığı soykırım eylemini teşvik eder. Bu eylemin bu toplulukların bağlı olduğu rejimin bekası ve devamlılığı adına devlete sağladığı faydalar vardır.
Bu faydalardan biri soykırım eyleminin etnik çeşitliliği seyreltmesi ve hatta tamamen yok etmesidir. Böylece aşırı şiddet yanlısı toplulukların dahil olduğu etnik kimlik hakim-i mutlak hale gelir. Aynı zamanda soykırım eylemi ve/veya etnik temizlik bu topluluklar için “problem” teşkil eden grupların elimine edilerek kendi kimliklerinin yani çoğunluğunu oluşturdukların etnik kimliğin daha keskin hale gelip konsolide olmasını sağlar.
Böylece bu toplulukların teşkil ettiği devlet daha homojen bir yapıya dönüşerek kendi varlığını sağlamlaştırır. Dönemin ruhu da bu tarz politikaların ve uygulamaların adeta bir ‘norm’ olarak kabul edilmesine cevaz verir. Ermeni soykırımı işte tam da böyle bir tarihsel arkaplan ve uluslararası bağlamda vukua gelmiştir.

Yorumlar kapatıldı.