İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Agop Dilaçar’dan Sevan Nişanyan’a: Tragedyanın alanında dilciler

Necmiye Alpay
Tragedyanın zirveleri 1915’te yaşanmış olabilir ama, daha sonra ve cumhuriyet boyunca yarattığı dalgalar sönümlenebilmiş değil. Bu dalgaları onyıllar boyunca dikkatsiz gözler pek göremedi, çünkü Büyük Felaket gerçeğinin ve Ermeni varlığının ortalıkta gözükmemesi devlet eliyle esas kılınmıştı. Agop Martayan’ın yeni soyadı Dilâçar’dı, dolayısıyla “Martayan” soyadını görmüyor ve giderek öğrenmiyorduk… Ermeni dilcilerin Türkolojiye olan katkıları azımsanabilir türden değil. Türkçe üzerinde çalışmış Ermeni dilciler konusunda gerek Sevan Nişanyan’ın gerekse Vartan Estukyan ve daha başka yazarların düzenlediği listeler Osmanlı döneminden başlıyor ve 1794 yılı kadar eskilere dayanıyor. O tarihte, bir din adamı olan Gomidas Kömürciyan, Osmanlı Türkçesinin dilbilgisiyle ilgili ilk ciddi çalışmayı İtalyanca olarak yazmış, Comidas de Carbognano takma adıyla. Nişanyan, Türkologlar arasında daha çok tanınan kökenbilimci Bedros Keresteciyan’ın 1912 tarihli kökenbilim çalışmasından önce, pek az bilinen üç dilciyi daha anar: 1838 tarihli, ilk modern Türkçe-Fransızca sözlüğün yazarı Artin Hindoğlu (Hintliyan) ve Batı kaynaklı bilimsel ve teknik terimlerin ilk sözlüğünün (1891) yazarları Antuan Tıngır ile Krikor Sinapyan. Karekin Deveciyan’ın 1914 tarihli Balık ve Balıkçılık Terimleri Sözlüğü de var listede…

—————————————
#SevanNişanyanaÖzgürlük https://www.change.org/p/say%C4%B1n-cumhurba%C5%9Fkan%C4%B1-recep-tayyip-erdo%C4%9Fan-sevan-ni%C5%9Fanyan-affedilsin
#SevanNişanyanaÖzgürlük
https://www.change.org/p/say%C4%B1n-cumhurba%C5%9Fkan%C4%B1-recep-tayyip-erdo%C4%9Fan-sevan-ni%C5%9Fanyan-affedilsin
——————————————
Bolluk içinde kıtlık. Türkiye’de, Türkoloji bolluğu içinde, Türkçenin kökenbilimi ve bununla bağlantılı olarak sözlükbilim kıtlığı. Öyle görünüyor ki bu kıtlığın pek fazla dile getirilmeyen nedeni, cumhuriyetin tekçi politikalarıdır. Tüm yurttaşlarınıza Türk üstkimliğinde ve dil olarak Türkçede birleşmenin getireceği kolaylık ve yararları anlatıp onları ikna etmeye çalışacağınıza aslında herkesin zaten Türk olduğuna resmen karar verip bu kararınızı her yoldan uygulamaya koyuldunuz mu, buna bir “bilimsel temel” uydurabilmek için kökenbilim ve sözlükbilim gibi merakları baskılamanız da kaçınılmaz olacaktır, tıpkı ortaçağ kiliseleri eliyle aynı merakın tanrıdan/dinden uzaklaştırıyor gerekçesiyle baskılanması gibi.1
Hâlâ cezaevinde olan Sevan Nişanyan’ı tanıtmaya gerek var mıdır bilmem: Ünlü bir dilci ve Türkçenin önde gelen kökenbilimcilerindendir, Sözlerin Soyağacı, Elifin Öküzü ve Kelimebaz başta olmak üzere çok sayıda değerli yapıtın yazarıdır. Türümüzün deli dolu, enerji jeneratörü örneklerinden. Cezaevine atılmasının gerekçesi ise, gazetelerin yazdığına göre, bir inşaat ruhsatı meselesidir, bizim buralar için ender görülen bir durum! En son başvurduğu meclis komisyonlarının gösterebildiği tek çözüm yolu, AİHM olmuş.2 Acaba bu kadar üstüne gidilmesinin nedeni Ermeni olması mıdır?
Soruyu sorar sormaz kendimizi tragedyanın alanında buluyoruz, çünkü toplumumuzun istisnasız tüm bireyleri bu soru karşısında önce bir uca, sonra diğer uca savrulacaktır. İlk uç, kolektif bilinçdışımızda Hrant Dink cinayetiyle daha da mutlaklaşmış bir yargı olarak yatan evet ucudur: Evet, elbette, “Ermeni’ysen buralarda seni kimse korumaz”. Bugünlerde kolektif aklımızın söz konusu soru karşısında ikinci adımda savrulacağı uç ise, “Ermeniler”in başbakanlık başdanışmanı bile olabildikleri “gerçeği” olacaktır. Üstelik yalnızca bugün de değil: Atatürk’le birbirlerine soyadlarını borçlu olacak kadar yakınlaşmış olan ünlü dilci Agop Dilâçar da Ermeni değil miydi? Mustafa Kemal onu 1917’de ölüm cezasına karşı nasıl da korudu, korumakla kalmayıp Bulgaristan’dan çağırtıp Türk Dilini Tetkik Cemiyeti’nin (TDK) Genel Sekreteri yaptı. 1934’ten itibaren yıllarca TDK başuzmanlığı, sonra uzun süre ansiklopedi danışmanlığı ve 1956’dan itibaren başdanışmanlığı yapmadı mı Dilâçar, asıl adıyla Agop Martayan?3 Başuzman, başdanışman…
Yukarıda “Ermeniler” ve “gerçeği” sözcüklerini tırnak içine aldım, demagojik yanlarına dikkat çekmek için. Demagojik, çünkü yalnızca kısmen geçerli. Hangi Ermeniler ve hangi gerçek, meselesi.
Tragedyanın zirveleri 1915’te yaşanmış olabilir ama, daha sonra ve cumhuriyet boyunca yarattığı dalgalar sönümlenebilmiş değil. Bu dalgaları onyıllar boyunca dikkatsiz gözler pek göremedi, çünkü Büyük Felaket gerçeğinin ve Ermeni varlığının ortalıkta gözükmemesi devlet eliyle esas kılınmıştı. Agop Martayan’ın yeni soyadı Dilâçar’dı, dolayısıyla “Martayan” soyadını görmüyor ve giderek öğrenmiyorduk. Peki, “Agop” olan önadı değiştirilmediği halde neden onu da görmüyor hep “A.” biçiminde görüyorduk ve iş sonuçta Dilâçar öldüğünde haberin “Adil Açar”ın ölümü olarak duyurulmasına kadar varıyordu? Bu eleştiri, “Ermeni dölü” sözünün en büyük hakaret olarak kullanıldığı bir toplum için şaşılacak kadar çok dile getirildi aslında. Ancak, uygulamayı savunanlar da oldu, “A. Dilâçar” imlasının Dilâçar’ın kendisine ait olduğu, diğer herkesin bu adı sahibine duyduğu saygı gereği öyle yazdığı belirtildi vb. Dilâçar’ın herkese yönelik böyle mutlak bir talebi olmadığı sürece, o imlaya uymanın içerdiği gizli ırkçılığa pek az dikkat çekildi.
Dilâçar önemli bir düşünür ve dilbilimcidir. Yazıları bugün de hazla okunur. Anılarından bellidir ki bir tür büyülenme içinde, Mustafa Kemal’e ve daha sonra “dil devrimi”ne hayranlık duymuştur. Bu büyülenmede Agop Martayan’ın Mustafa Kemal’le özgül koşullardaki karşılaşmalarının mutlaka payı olmuştur. Her durumda, tragedyanın en ilgi çekici simalarından biri olduğunda hiç kuşku yok. Ve yaşamöyküsü, tragedyanın en çarpıcı bölümlerinden biri.
Ermeni halkı, yerleşik olmaktan ileri gelen birikimleriyle ustalık sahibi kadim bir halk. Yahudilere dünya düşünce tarihinde ne kadar sık rastlıyorsak, Ermenilere de ustalık ve büyük ustalık tarihinde o kadar sık rastlıyoruz. Hayatı köklü, sağlam ve düzgün kılmayı önemseyen ince ve emek ruhlu bir halk. Belki bir asimilasyon göstergesi olduğu için dramatik bir yanı da olduğu söylenebilir ama, Türkçenin en aziz dostlarından biri de Ermeni halkıdır. Az çok izleyebildiğim Türkçe dergiler arasında dil titizliğinin şampiyonu Agos’tur örneğin. Dolaysız tanıklıklarım çerçevesinde, Agos gazetesi çalışanlarının talebi üzere Türkçe sorunlarını çalıştığımız günü ve Getronagan Lisesi öğretmenlerinin daveti üzerine katıldığım, Türkçe öğretimi ve kullanımıyla ilgili çalıştayı da anmam gerekir. Her iki deneyimim de gerek bilgi gerekse bilinç açısından, başka vesilelerle katıldığım çalışmaların en üst düzeylileri arasındadır. “Millet-i hâkime” olarak burnumuzun dibindeki kültürler ve diller konusunda ne kadar dikkatsiz ve cahil olduğumuzu iliklerime kadar hissettiğim deneyimlerdendir. Oysa evsahiplerinden öyle bir dokundurma gelmemişti, bu dediğim gerçekliği ortaya koyan, nesnel durumdu.
Ermeni dilcilerin Türkolojiye olan katkıları azımsanabilir türden değil. Türkçe üzerinde çalışmış Ermeni dilciler konusunda gerek Sevan Nişanyan’ın gerekse Vartan Estukyan ve daha başka yazarların düzenlediği listeler Osmanlı döneminden başlıyor ve 1794 yılı kadar eskilere dayanıyor. O tarihte, bir din adamı olan Gomidas Kömürciyan, Osmanlı Türkçesinin dilbilgisiyle ilgili ilk ciddi çalışmayı İtalyanca olarak yazmış, Comidas de Carbognano takma adıyla. Nişanyan, Türkologlar arasında daha çok tanınan kökenbilimci Bedros Keresteciyan’ın 1912 tarihli kökenbilim çalışmasından önce, pek az bilinen üç dilciyi daha anar: 1838 tarihli, ilk modern Türkçe-Fransızca sözlüğün yazarı Artin Hindoğlu (Hintliyan) ve Batı kaynaklı bilimsel ve teknik terimlerin ilk sözlüğünün (1891) yazarları Antuan Tıngır ile Krikor Sinapyan. Karekin Deveciyan’ın 1914 tarihli Balık ve Balıkçılık Terimleri Sözlüğü de var listede…
Cumhuriyet döneminde ise, kendisine gösterilen kadirbilmezlik açısından Sevan Nişanyan’ı, adındaki tragedya damgası açısından ise Agop Martayan’ı anıştıran bir başka dilciyi daha anmak gerekiyor: Çoğumuzun Pars Tuğlacı adıyla bildiğimiz Parseh Tuğlaciyan. Tragedya damgası dediğim, bu toplumda bu kadar çok insanın adını ve kökenini ve soykırım konusunda bildikleri ile düşündüklerini gizlemek gereğini duyarak yaşamasıdır.
“Tuğlacı”nın sözlükleri, en çok da İktisadi ve Hukuki Terimler Sözlüğü’nün 1979 baskısı, otuz küsur yıldır yol arkadaşım olan başvuru kaynakları arasındadır. Kendisinin Ermeni olduğunu ise Nişanyan’ın bir yazısından öğreneli çok olmadı. Aslına bakılırsa, 2000’li yıllarda Radikal Kitap’ta “Dil meseleleri”ni yazarken aldığım bir okur mektubunda, Pars Tuğlacı’nın Ermeni olduğu ve ondan da söz etsem ne kadar iyi olacağı yazılıydı. Bu tür konularda genellikle olduğu üzere araştırmaya girişmedim, bence herkes kendi kökeni/kimliği vb. konusunda konuşmak isterse konuşmalıdır, özellikle baskı ortamlarında sorulacak sorular değildir bunlar. Nişanyan’ın yazısına kadar, konuyla ilgili bir bilgiye de rastlamamıştım.
Nişanyan’la başladım, onunla da bitirmem gerekiyor. Bitirmeden önce, tragedyanın dilciler babından bir sahneye daha işaret etmeliyim.
2007 yılında, Nişanyan’ın Sözlerin Soyağacı: Çağdaş Türkçenin Etimolojik Sözlüğü‘nün genişletilmiş ve gözden geçirilmiş 3. basımıyla aynı yıl, onunla rekabet eden bir AKDTYKTDK yayını çıktı: Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi Sözlüğü. Yazarı, Prof. Dr. Tuncer Gülensoy. Bu sözlüğün “Ön Söz”ünün hemen girişinde, bu çalışmada kendisini “tetikle”yenin Nişanyan’ın sözlüğü olduğunu açıkça yazıyor. Tartışmaya burada müdahil olacak değilim. Yalnızca, Gülensoy’un bir başka “eseri”nden söz etmek istiyorum: 1983 tarihli, Kürmançi ve Zaza Türkçeleri Üzerine Bir Deneme. Hayır, yanlış okumadınız, kitabın adı ‘Kurmançi ve Zaza Kürtçeleri’ değil, “Türkçeleri” diyor. O yayın bugün yayıncısı AKDTYKTDK’nın kataloğunda bile bulunmuyor ama, aynı yazarın Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi adlı sözlüğü (bu adda da dizgi yanlışı yok) yine devlet kurumu AKDTYKTDK tarafından yayımlanmış durumda. Nişanyan’a eleştiri değil, tepki olarak. Teşekkür yerine tepki, eleştiri yerine suçlamalarla.
Cezaevi seçeneği, devletin biat etmeyenlere karşı kullanmak üzere bulundurduğu yol ve yordamlardan biri diye düşünebiliriz. Gerçekte bu bile değil, çünkü Nişanyan’ın cezalarından biri, artık yürürlükte olmayan bir kanun maddesine dayanılarak verilmiş.
Biraz malumu ilam gibi oldu bu biten yazı. Amacım, bir arada anılması gerekenleri bir arada anmaktı. Bir de şu sloganı etraflıca atabilmek:
#SevanNişanyan’aÖzgürlük!
1[1] Dilciliğin ortaçağda kesintiye uğraması konusunda bkz. Roy Harris ve Tablot J. Taylor, Dil Bilimi Düşünüşünde Dönüm Noktaları: Sokrates’ten Saussure’e Batı Geleneği, çev. Eser E. Taylan ve Cem Taylan, AKDTYKTDK Yay., 2002.
2 Nişanyan’ın adının geçtiği son haber (13.3.2015): http://www.sesonline.net/php/genel_sayfa.php?KartNo=58763
3 [1] Kaya Türkay, A. Dilâçar, Türk Dil Kurumu Yay., 1982, s. 21-22.

Yorumlar kapatıldı.