İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Nazilerin ilk Ölüm Merkezi Dachau…

Füsun Erdoğan

Bir ara yeğenim eğilip sessizce “herkes burayı mutlaka görmeli” dediğinde, gördüklerimiz karşısında üstelik Nazilerin yaptığı soykırıma dair azımsanmayacak düzeyde bilgiye sahip olmamıza rağmen çarpılmamıza bağladım doğal olarak.

Sabah erkenden yola koyulduk. Ablam ve yeğenimle, Almanya’nın Bavyera Eyaleti’nin en büyük şehri Münih’e bağlı Dachau Toplama Kampı’nı gezecektik… 
Dachau Toplama Kampı’nın kapısı, üzerinde “Çalışmak Özgürleştirir” yazıyor.
Kapıdan girer girmez onca insanı sessizliğe boğan, hatta küçücük çocukları bile suskunlaştıran bu katliam merkezini sıcağı sıcağına tanıtmamın isabetli olacağını düşündüm.
Fotoğraflarla ve tarihine ilişkin kaydettiğim notlarla Nazi Almanyası’nda açılan ilk toplama kampını kalemimin yettiğince anlatmalıydım…
Kişisel olarak bilmek ile görmek arasındaki farkı yansıtabilir miyim bilemiyorum.
Ama görmenin gerçeğe daha bir dokunmayı sağladığı kesin.
Bütün bu sessiz gezimiz boyunca, sık sık 1915 Ermeni Soykırımı’nı hatırladım.
Devletin ısrarla 1915’in izlerini silmekteki amaç ve politikasının ne kadar kirli olduğunu bir kez daha test etmiş oldum…
Silmek ve unutturmak arasındaki bağın gücünü gördüm.
Attığım her adımda, baktığım her köşede Nazi zulmüne uğrayan insanları “gördüm”, “duydum”, “hissettim”…
Her mapusanede olduğu gibi Dachau’da da gözetleme kulesi var
Ormanın içerisinde kaybulmuş diyebileceğimiz bir konuma sahip Dachau.
Münih’e 16 km. kadar uzaklıkta.
Yatakhane sadece uyku saatlerinde bitişik nizam istifleme yöntemi…
22 Mart 1933 tarihinde Nasyonal sosyalist Alman İşçi Partisi ve Alman Ulusal Halk Partisi koalisyon hükümeti tarafından kurulmuş.
İlk başlarda siyasi tutsaklar, özellikle de KPD (Alman Komünist Partisi) militanları oraya götürülmüş.
Daha sonra Hitler’in başlattığı Yahudi Soykırımı sırasında Nazilerin Davut yıldızı taktığı her yaştan insan ve elbette komünistler bu kampa getirilmiş.
Gruplara ayrılan tutsaklardan gücü yerinde olanlar çalıştırılmış, zayıflar, çocuklar, hastalar ve yaşlılar daha doğrusu kuvvetten düşenler topluca katledilmiş.
Ve bu kamp toplam 45 bin insana mezar olmuş…
Kampa üzerinde “Çalışmak Özgürleştirir” yazısı bulunan demir bir kapıdan giriliyor.
Sanki bir fabrikaya giriyormuşsunuz gibi…
Ama içeride yaşananlara dair az çok bilginiz varsa şayet, 45 bin insana mezar olan bu kampta çalışarak insanların nasıl özgürleştiğini de tahmin edebiliyorsunuz…
Kapıyı iteleyerek açtığınızda, sanki tarihten koşar adımlarla gelmiş de sizi kapıda karşılayan tanımadığınız 45 bin insanın ruhunun yarattığı bir ağırlıkla adımlıyorsunuz müzeye giden yolu.
Yıllar önce, yani 2006 yılında tutuklanmadan bir ya da iki yıl önceydi.
Nürünberg’i gezerken, Hitler’in SS’lere konuşma yaptığı şu an sayısını hatırlamadığım onca merdiveni tırmanarak beton sahneye çıkmış ve aşağıya bakmıştık.
Alabildiğine yüksek bu sahnede Hitler’in kendisini dinleyen askerlerine yaptığı propaganda konuşmasında durduğu noktanın onu nasıl coşturup, sarhoş etmiş olacağını tahmin etmeye çalışmıştık yanımdaki arkadaşlarla…
Bu defa göz alabildiğine düm düz, etrafı dikenli tellerle ve kanalla çevrilmiş Dachau Toplama Kampı’nı gezerken insanların yaşadığı acıları hissetmeye çalıştım…
Her ulustan turistlerin oluşturduğu kalabalık topluluklarına bakınca, onların da bizimle benzer duyguları yaşadıklarına şahit oldum.
Çocuklar dahil, istisnasız herkes garip bir sessizlik içerisinde, müzede sergilenen Dachau Toplama Kampı’nın tarihine yolculuk yapıyordu.
Gün boyunca, attığımız her adımda, sanki orada yakılarak külleri toplu mezarlara gömülmüş olan insanları incitecekmişiz gibi dolaştık…
Derin uykusundan insanları uyandıracakmışız gibi, fısıltıyla konuştuk.
Bir ara yeğenim eğilip sessizce “herkes burayı mutlaka görmeli” dediğinde, gördüklerimiz karşısında üstelik Nazilerin yaptığı soykırıma dair azımsanmayacak düzeyde bilgiye sahip olmamıza rağmen çarpılmamıza bağladım doğal olarak.
Evet keşke her kes insanlığın katledildiği bu kampı görme koşuluna sahip olsa…
O zaman ırkçılığın insanlığın en büyük baş belası, en kötü hastalıklarından biri olduğunu daha iyi anlar!
Bunun mümkün olmadığını biliyorum elbette.
En iyisi sözü bitirip, fotoğraflarla yolculuğa devam etmeli!… (FE/HK)

Soyunma odası… Tutsaklar bu bölümde çırıl çıplak soyulduktan sonra duş dedikleri gaz odasına alınıyor.

Orada verilen gazla öldürüldükten sonra el arabalarıyla fırınlara taşınıp yakılıyor. Tutsaklar krematoryumun bacası her tüttüğünde bilirlerki yine birileri yakılıyor!…

Tanınmayanların küllerinin gömülü olduğu mezar…

Kampın frenlerinin olduğu ve ormana açılan bölümde yer alıyor…

Füsun Erdoğan

Gazeteci. 1995-2006 yıllarında Özgür Radyo Genel Yayın Koordinatörüydü.  Sekiz yıl cezaevinde kaldı, 8 Mayıs 2014’te tahliye oldu. Cezaevinden bianet’e ”görülmüştür” mektupları yazıyordu, şimdi ”Dışarıdan” mektuplar.

Yorumlar kapatıldı.