İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

20. Yüzyılın Tarihine Işık Tutan Çalışma

2012 ile 2013 yılları arasında Taraf gazetesinde sürdürülen Yüzbaşı Torosyan’ın anıları hakkındaki tartışmanın kitabı çıktı. İstanbul Bilgi Üniversitesi yayınları tarafından Tarih, Otobiyografi ve Hakikat: Yüzbaşı Torosyan Tartışması ve Türkiye’de Tarihyazımı başlıklı kitap, Bülent Somay tarafından yayına hazırlandı. Derlemede Ayhan Aktar, Suavi Aydın, Kahraman Şakul, Ohannes Kılıçdağı ile Taner Akçam’ın yazıları ve basından seçmeler bulunuyor. Yzb. Torosyan’ın anılarını 2012’de yayına hazırlayan ve bu derlemede iki makalesi olan İstanbul Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Ayhan Aktar ile Yzb. Torosyan tartışmasını konuştuk.

»Yzb. Torosyan’ın anıları etrafında dönen tartışmayı özetler misiniz?
Yüzbaşı Sarkis Torosyan’ın anıları ‘Çanakkale’den Filistin Cephesine’ başlığı altında 2012 yazında yayımlandı. Kitap kamuoyunda ilgi çekti, hakkında TV’de tartışma programları düzenlendi. Resmi tarihe göre, isyan ettikleri söylenen Ermenilerin I. Dünya Savaşında Osmanlı ordusunda vatan savunmasında yer aldıkları pek bilinmiyordu. Harbiye ve Topçu Mektebi mezunu olan Yzb. Torosyan beş cephede savaşmıştı. Kitapta, Kayseri’nin Develi kazasında yaşayan ailesinin tehcir edilerek yolda katledilmiş olduğunu anlatıyordu. Irak cephesinde, tesadüfen bir kampta bulduğu kız kardeşinden olayı öğrenen Torosyan intikam yemini etmişti. 1918 yılında Nablus savaşı sırasında saf değiştirerek Arap ihtilaline katılmış ve eski silah arkadaşlarına karşı savaşmıştı. O günlerde Taraf’ta yazan Doç. Dr. Halil Berktay, Torosyan’ın ‘palavracı’ olduğunu, kitabın para kazanmak amacıyla yazıldığını ve içindeki bilgilerin askeri tarih ile çeliştiğini iddia eden otuz dört adet yazı yazdı. Yine Sabancı Üniversitesi’nden Dr. Hakan Erdem de 200 sayfalık anı kitabının ‘kurmaca’ olduğunu ispat etmek amacıyla üç ay içinde 382 sayfalık bir ‘reddiye’ kitabı yazdı. Türkiye’de ilk kez, bir anı kitabı bu düzeyde tartışılıyordu. Hatta, Genelkurmay Başkanlığı da tartışmaya katılmış ve Hürriyet gazetesinde ‘Çanakkale cephesinde Yzb. Torosyan isimli biri yoktur’ gibilerden bir resmi açıklama yayınlamıştı. Daha sonra, tartışmaya Prof. Taner Akçam da katıldı. Torosyan’ın ABD’de Philadelphia’da yaşayan torunu Louise Schreiber ile görüştü ve aileden bazı belgeler aldı. Bu kez, ülkemizin güzide üniversitelerinden bazı tarihçiler bu belgelerin ‘sahte’ olduğunu iddia ettiler. Birileri de Ermenilerin sahte belgeler kullanarak ‘yalan tarih’ yazdıklarını dile getirdiler. Bu tartışma hakkında ABD’de sempozyum düzenlendi, akademik makaleler yayımlandı. The Independent gazetesinden Robert Fisk de iki yazı yazdı.
»Yzb. Torosyan’ın anılarını yayına hazırlarken kitabın bu denli tartışma yaratacağını düşünüyor muydunuz?
Ne yalan söyleyeyim, bu kadarını tahmin etmemiştim. Eğer, www.ayhanaktar.com.tr adresindeki web siteme göz atarsanız, bu kitap ile ilgili Türkçe ve İngilizce yaklaşık 100 tane yazı ve haber olduğunu göreceksiniz. Yzb. Torosyan’ın anılarına yazdığım giriş yazısında ben esas olarak Osmanlı ordusunda savaşan Ermeni subayların adlarının anılmadığını vurgulamıştım. Kısacası, Osmanlı ordusunun ‘Türkleştirildiğini’ ifade etmiştim. Bu da tarih yazımı üzerinde egemen olan askeri vesayet sayesinde olmuştu. Ama tartışma başladıktan sonra yaptığım okumalar bana işin farklı siyasi boyutları olduğunu gösterdi.
»Hangi farklı boyutlar?
Milliyetçi/mukaddesatçı siyaset için tarih, ekmek ve su kadar önemlidir. Milliyetçiler, tarihsiz yapamazlar. Tarihi çarpıtmadan ve kullanmadan olamazlar. AKP’lilerin her eylemlerini sürekli olarak Osmanlı’ya bağladığını görüyoruz. Dış politikadan, saray inşaatına, sarayın kapısında bekleyen karnaval kıyafetli askerlere kadar tuhaf bir Osmanlı anlayışı ve ‘ecdat’ vurgusu var. Neredeyse artık sünnet düğünlerine bile davet edilen ve kenarda ney eşliğinde dönüp duran Mevlevi semazenlerle bir ‘Müslüman Osmanlı’ imajı gündelik hayatımıza giriyor. Bu yaklaşımın halk arasında bir karşılığı da var. Geçenlerde, ‘Osmanlı Lastik ve Rot Balans’ firmasının ilanını gördüm. Ayrıca, ‘Osmanlı Nargile’ salonu da var! Komik ama, bu yaklaşım Kemalistlerin tarihi ‘Türkleştirme’ siyasetine alternatif olarak kurgulanıyor. Böylece, I. Dünya Savaşında Osmanlı ordusunda savaşan Müslüman halkların ortak İslam paydasında küffara karşı savaştığı inancı pekiştiriliyor. Yani bu güne kadar varlıklarından pek bahsedilmeyen Kürtlerin, Arapların, Filistinlilerin, Boşnakların ve Çerkezlerin savaşta bir ‘İslami Cihat ruhu’ içinde birleşerek emperyalistlere karşı direndiği anlatılıyor. Hatta, Sn. Erdoğan bir konuşmasında İngiliz ve Fransızların Çanakkale’ye asker çıkarmasının bir ‘Haçlı Seferi’ olduğunu bile söylemişti. AKP İstanbul teşkilatı da Ramazan’da Çanakkale’de ‘şehitlerimizin menüsüyle iftar’ programları düzenliyor. Ayrıca, savaş tarihi de bir tür ‘Battal Gazi Destanı’ haline getirildi. AKP’li belediyeler sürekli Çanakkale turu tertipliyorlar. Turlarda vatandaşlara, Queen Elizabeth zırhlısından atılan 38 cm çapındaki top mermilerini evliyaların basketçiler gibi havada yakaladığı veya gökten inen bir bulutun bir İngiliz taburunu yok ettiği anlatılıyor. Yani Yzb. Torosyan’ın anıları tarihin İslamlaştırılması mücadelesinin tam ortasına düştü.
»Biraz daha açar mısınız?
Osmanlı ordusunda gayrimüslimlerin savaştığını söylediğiniz zaman tarihin İslamlaştırılması süreci zedeleniyor. Farkında mısınız, Çanakkale’de Osmanlı’nın müttefiki olan Alman subaylarının varlığından da pek bahsedilmez. Çanakkale’yi savunan V. Ordu’nun Komutanı, Liman von Sanders Paşa’yı nereye koyacaksınız? Peki, İslam ordusundaki Hıristiyan Almanların varlığını nasıl açıklayacaksınız? Yâni tarihi çarpıtmaya başladığınız zaman birilerini yok saymak gerekiyor. Ama her şeye rağmen, Yzb. Torosyan tartışması kısmi bir yüzleşme ile sonuçlandı?
»Nasıl bir yüzleşme oldu?
Ankara’dakiler dünyada Ermeni soykırımı anma günü olarak kutlanan 24 Nisan tarihini, bu yıl durup dururken Çanakkale günü olarak belirlediler. Tabii ki dertleri, Ermeni soykırımının 100. yılı anmalarının etkisini azaltmaktı. Üstelik, bir de Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ı Çanakkale’ye davet ettiler. Davet ederken de Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu gazetecilere ‘Osmanlı ordusunda Ermeniler de vardı’ deyiverdi. Bu ilk kez oldu, yeni bir şeydi. Bunun üzerine TTK eski başkanı Prof. Yusuf Halaçoğlu da ‘tarihi bir yanlış yapıldığını’ ve ‘Ermenilerin haklı olarak, davet sırasında ‘Mademki vatanı birlikte kurtardık. Bizi neden sürgün ettiniz’ sorusunu’ dillendirebilecekleri söyledi. Dikkat edilirse, Halaçoğlu, Ermeni meselesinde devletin fabrika ayarlarını temsil ediyor. Daveti geri çeviren Sarkisyan da ‘Çanakkale’de Ermenilerin olduğunu biliyoruz. Yzb. Torosyan da oradaydı. Ama adamın ailesini Suriye çöllerine sürüp katlettiniz’ gibilerden bir cevap yazdı. Zavallı Torosyan, birden dış politikanın malzemesi oldu. Ama bütün bu ideolojik kavgaya rağmen Yzb. Torosyan tartışması yeni araştırma alanları açtı.
»Bu tartışmadan sonra yeni akademik çalışmalar mı çıktı?
Evet, aynen öyle oldu. Her şeyden önce Osmanlı ordusunda savaşan Ermeni subayların anıları yayımlanmaya başladı. Örneğin, Erzincanlı Üsteğmen Kalust Sürmenyan’ın anıları çıktı. Kendisi Kafkas Cephesinde Ruslara karşı savaşmış ve sonra Tokat – Zile’de eğitim subayı olarak görev yapmıştı. Ailesini tehcirden kurtarmıştı. Önümüzdeki günlerde, Çanakkale’de görev yapan Dr. Avedis Cebeciyan’ın savaş ve soykırım günlüğü yayınlanacak. İlginçtir, Yzb. Torosyan tartışmasını diaspora Ermenileri de duydular. Hiç tanımadığım insanlardan mesajlar aldım: ‘Prof. Aktar, siz Torosyan’ın anılarını yayınladınız, ekte başka bir subayın anılarını da yolluyorum. Lütfen, bunu da yayınlayın’ gibilerden mesajlar. Elimde Beyrut’ta veya Paris’te Ermenice olarak yayımlanmış anılar birikti. Bunları ARAS Yayınlarına teslim ettim. Zaman içinde yayınlanacak. Böylece yıllardır dar bir alana hapsedilen kolektif hafıza artık dışarı çıkıyor, bunu çok önemsiyorum. Çünkü Ermeni soykırımı ile ilgili literatürde silah altına alınan tüm Ermenilerin infaz edildiği anlatılır. Bunun da mübalağalı olduğu ortaya çıktı. Ayrıca, Osmanlı arşivlerinde de epey belge buldum. Örneğin, Enver Paşa Sarıkamış’ta 40 bin askeri karlara gömüp, telef ettikten sonra bu rezaletin faturasını sözde isyan eden Ermenilere çıkarıp kendisini kurtarmak istemişti. 25 Şubat 1915’de orduya yayınladığı tamimle Ermeni erlerin silahsızlandırmasını emretti. Ama 6 Mart 1915 günü Kafkas Cephesinde 52. ve 97. Alaylarda savaşan Teğmen Ardaşes ile Teğmen Dikran Efendileri ‘Gümüş Liyakat Madalyası’ ile ödüllendiriyordu. İttihatçılar bir yandan ‘Ermeniler isyan etti’ diye içe dönük bir psikolojik operasyon sürdürürken diğer yandan da Ermeni subayları ödüllendiriyorlardı. Bu meseleyi derlemedeki uzun makalemde ele aldım.
» Tartışmanın başlamasından iki yıl sonra çıkan bu derleme, bir anlamda eleştirilere cevap niteliği mi taşıyor?
Hayır, tam öyle değil. 2013 başında H. Berktay Taraf’ta karalama kampanyasını sürdürürken biz Taner Akçam’la bir karar aldık. Artık hiçbir gazetede yazı yazmayacak ve mülakat vermeyecektik. Meseleyi akademik düzleme çekmek istiyorduk. Tartışmanın tarih metodolojisi ile ilişkili olduğunu görüyorduk. Meselenin siyasi boyutları o zaman daha tam olarak ortaya çıkmamıştı. Taner, Yzb. Torosyan’ın torunundan aldığı belgelerle bir akademik makale yazdı. Tarih Vakfı’nın Toplumsal Tarih dergisine yolladı. Önce, ‘yazı uzun’ dediler. Taner de, ‘ikiye bölüp yayınlayın’ dedi. Yine reddettiler! Taner de yazıyı t24 haber sitesinde yayınlattı. Her işte bir hayır vardır. Makale, tirajı 1500 olan bir dergide sınırlı okuyucuya ulaşacaktı; t24’de ise 10,000 civarında tıklama aldı. Ben Tarih Vakfı mütevellisiyim. 2013 yılındaki genel kurula gittim ve söz aldım. Tartışmada taraf tuttuklarını hatırlattım. Çıt çıkmadı! Taner Akçam’ın bütün yazıları bu derlemede yer alıyor. Derleme, bir anlamda bir tarih metodolojisi çalışması olarak planlandı. Antropolog Suavi Aydın’ın makalesi tarihçilere bir ders niteliğinde. Belge nedir? Anı nedir? Aralarındaki farkl

Yorumlar kapatıldı.