İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kasabalar kuruluyor, yollar aşılıyor

İsmail Güneş’in gerçek bir olaydan yola çıkarak çektiği Kervan 1915 filmi 1915’deki Ermeni Tehciri’ni anlatıyor. Yaklaşık 50 gün süren bu uzun yol hikayesi için Anadolu’nun dört bir yanına kasabalar kuran ve hikayeyi aslına uygun olarak eş zamanlı çeken Güneş, sinemamızın en büyük prodüksiyonlarından birine imza atıyor. Her gün kilometrelerce yol kat eden 350 kişilik ekip arı gibi çalışıyor.

Doktor ve ambulans hazır bekliyor. Ekip yola çıktığında 1,5 kilometrelik konvoy oluşuyor. 2016’da vizyona girecek filmin Sivas’daki setini ziyaret ettik ve sürgüne gönderilen insanların hikayelerinin içine girdik

İki yüksek dağın tam da birleştiği bir patikada onlarca kadın, çocuk yürüyor. Güneş tam tepelerinde. Yorgun ve bezginler. Kiminin dudakları çatlamış, kiminin üstü başı toz içinde. Kafilenin etrafında atlara binmiş silahlı adamlar var. Ağır ağır yürürken insanlar, kafilenin başındaki adam birden irkiliyor, belli ki bir ses duymuş. Arkasına dönüp “Sessiz olun” diyor. Bir anda kafilenin uğultusu kesiliyor. Silahlı adamlar, kaygılı bir şekilde dağlara bakıp etrafı kolaçan ediyor. Sonra “Kestik” sesi geliyor. Sivas’ın Divriği ilçesinin sınırları içinde kuş uçmaz kervan geçmez denilen bir yerdeyiz. Ama işte film olunca kervan geçiyor! Çünkü İsmail Güneş’in yönettiği 1915 Ermeni Tehciri sırasında yaşanan gerçek bir hikayeyi anlatan Kervan 1915’in setindeyiz. Nerede olduğumuzu şöyle tarif edeyim: Sivas Nuri Demirağ Havalimanı’ndan çıktık yola. Üç şeritli, çift yönlü yol önce iki şeride düştü. Gittik gittik yol gidiş geliş tek şeritli bir yola döndü. Divriği’yi geçince asfalt yol bitti, taşlı topraklı yol başladı. Sonra da zaten yol bitti. Yolun bittiği yerde, dağların arasında set ekibini gördük. Setten bir kilometre uzaktaki Şeytan Kayalıkları’nda çekimler yapılıyor. Telefonlar kah çekiyor kah çekmiyor. Börtü böcek mi istersiniz ne ararsanız var! İşte Kervan 1915 böylesi bir yerde çekiliyor. Ama yüzler gülüyor. Bu dağ başındaki konforu görünce şaşırmamak elde değil. Mesela filtre kahve isteyene filtre kahve, isterseniz macchiato. Gerisini siz düşünün. Küçük, hareket eden bir kasaba adeta bu set. Her imkan mevcut. Atlar, bakıcıları, çocuklar, çocukların pedagogları, oyuncular, karavanları, prodüksiyon ve reji ekibi, sanat grubu… Prodüksiyon ekibinden bir arkadaş sette en az 350 kişinin yaşadığını söylüyor. Biri “Abi araçları arka arkaya sıralayınca 1.5 kilometrelik bir konvoy oluşuyor” diyor. Araçlar arasında mazot tankeri ve yol açan bir grayder bile varmış.
İKİ TON SU, 500 LİTRE KOLA, 500 KİLO ARPA
Malum 1915 Ermeni Tehciri tabu konulardan biri bu coğrafyada. Bunun için sinemamızda da bir karşılığı yok. Hiç film çekilmedi Ermeni meselesi üzerine. İsmail Güneş elini taşın altına soktu. Filmde bir yıllıktan gördüğü, Katırcı Salim’in 200 Ermeni kadın ve çocuktan oluşan bir kafileyi Giresun’dan Halep’e eksiksiz götürme yolculuğunu anlatıyor. 100 yıl önce yaşanan bu zorlu ve zorunlu yolculuğu Güneş üstelik, aynı rotayı takip ederek ve eş zamanlı olarak çekiyor. Kerpe’de yapılan devasa Giresun dekorunda, 27 Haziran’da başlayan yolculukları şimdilerde Sivas’ın Divriği ilçesinde devam ediyor. Biz de oradayız işte… Murat Han, İpek Tuzcuoğlu, İbrahim Kendirci, Ayşe Akın, Reşat Strik, Fatih Ayhan, Kemal Denizci, Savaş Sezel, Volkan Özdaş, Ferhat Akgün, Ali Kemal Yılmaz dahil birçok oyuncunun rol aldığı film 2016’da vizyona girecek. Yönetmen Güneş, konunun hassasiyetinin farkında. 1915 Ermeni olaylarına ‘soykırım’ ya da ‘soykırım değil’ perspektifinden bakmadığını, Kervan 1915’in yaşananları anlama ve anlatma filmi olduğunu söylüyor. Çok zorlu bir yolculuğun filmini çektiklerini, 100 yıl önceki insanlarla aynı rotayı takip ettiklerini ve eş zamanlı çektikleri için benzer zorlukları kendilerinin yaşadığını anlatıyor. Zorluk var ama önhazırlığı iyi yapılmış bir set var karşımızda. Bir de herkes bu filmin büyük bir prodüksiyon olduğunun bilincinde. Setin büyüklüğünü ve sette ne kadar insan çalıştığını şöyle anlatayım. Divriği’de tüm oteller kapatılmış. Ekip otellere sığmamış. Bir öğrenci yurdu daha ayarlanmış… Filmin ilçenin ekonomisine katkısını anlatmaya gerek var mı? Var galiba! Sette tüketilen günlük içme suyu miktarı 2 ton. 500 litre de kola tüketiliyormuş. Atlar 500 kilo arpa, buğday yiyormuş. Kalanını siz düşünün. Eee nereden geliyor bunlar? Elbette ilçeden. İlçenin imkanları yetmeyince Sivas’tan! Ama nihayetinde ekip yabani doğanın içinde çalışıyor. Şimdiye kadar su samuru, ayı, tilki ve domuz gibi hayvanlarla yüz göz olmuşlar. Kene konusu önemli. Sette bir ambulansla hazır bulunan bir doktor konuyla ilgili doktor ayrıntılı bir brif vermiş. Doktor bey, bir şart daha getirmiş. Herkes, her gün en az üç çeşit meyve yiyecek! Tabii doktor emri, uygulanıyor. Ben de o kurala uydum sette bulunduğum gün.
KONFORLU VE YÜKSEK MORALİ BİR SET
Bu kadar büyük bir seti kontrol altında tutmak zor. İsmail Güneş, kendinden emin görünüyor. Bu tür büyük bir yol filminin sinemamızda çekilmediğini söylüyor. Sorunlar çıktığını ama ekibin her soruna çözüm ürettiğini, bunun için çekim planının aksamadığını anlatıyor. Güneş’in o kendinden eminliği aslında seti de etkiliyor. Set ekibine bu yüksek moral olarak geri dönüyor. Bunun için de enerjisi yüksek bir set var karşımızda. Sinemamızda büyük setler gördüm. Ama böylesi hem konforlu hem de morallerin yüksek olduğu, herkesin işine dört elle sarıldığı set pek görmemiştim. Aldığım his iyi bir filmin ilmek ilmek dokunduğu. Bakalım sezgilerim ne kadar kuvvetli onu da film vizyona girince göreceğiz.
TARAF TUTSA VEYA MESAJ KAYGISI OLSA OYNAMAZDIM
Murat Han bıyığıyla, kostümler içinde, Yılmaz Güney’in Seyit Han’daki haline benziyor. Yürüyüş, aksan falan karşınızda Murat Han’ın olduğuna inanmak zor. Bir yabancılaşma yaşadığımı anlayınca hemen rolden çıkıyor. “Los Angeles’tan Sivas’a…” demeye kalmadan söze giriyor: “İlk senaryoyu okuduğum zaman şuna dikkat ettim. Bu hikaye taraf tutuyor mu, soykırım var ya da yok diye mesaj veriyor mu? Çünkü böylesi mesajlar verseydi, içinde olmak istemezdim. Çünkü tehcir kanunu o dönem insanların çok eziyet görmesine neden olmuş. Yani insanların evlerinden ayrılıp, o dönemin şartlarıyla dağ tepe aşmak zorunda bırakılmaları başlı başına bir zulüm zaten. Kervan 1915, Katırcı Salim’in hikayesini anlattığı, tarafsız durduğu ve mesaj vermeye çalışmadığı için anlamlıydı benim için. Bunun için filmin içinde bulunmak istedim. Ayrıca eş zamanlı bir yolculuğa çıkmak da önemliydi. O insanlarla daha fazla empati kurabiliyoruz, bazı şeyleri daha iyi idrak etmenizi sağlıyor. Çok özverili ve yoğun emek verilen bir film. Seyirci de izleyince bunu görecektir.” Murat Han, Katırcı Salim’i, inatçı, titiz ama liderlik vasfı bulunan biri olarak tanımlıyor. “Ona, istemediği bir şeyi yaptırmak zordur. Ama katı görünmesine rağmen vicdanı olan da bir adam. Bu insanları iffetine, namusuna, canlarına zarar getirmeden taşıma isteği de bu vicdandan geliyor” diyor. Bu yolculuğun zor olacağını tahmin ettiğini söylüyor. Kendisini de hazırlamış. Ayrıca atlara ilk defa bu kadar yakın olduğunu anlatıyor. “Çok sevdim atları. Mesela Bozdemir’i (kullandığı at) bir gün görmesem özlüyorum. Çok hisli bir hayvan” diyor.

Yorumlar kapatıldı.