İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

HDP’nin Ermeni Merakı Nereden Geliyor? Siyasi Kürtçülüğün Bilinmeyenleri

Erdal Sarızeybek /erdalsarizeybek@gmail.com
Bedirhan İttifakında İkinci Perde. Siyasi Kürt hareketinde Ermenilerle ittifak arayışlarının Mikdat Mithat Bedirhan zamanında başlatılmış olduğunu biliyoruz. Türk tarihinde ilk kez ‘Ermeni-Kürt ittifak ile Türk düşmanlığına’ kapı aralanmış ve bu süreçte çıkış noktaları, Ermeni yayın organı Droşak’da yayınlanan şu bildiri olmuştu; ‘Ey Kürtler! Sabahtan akşama dek, 60 para kazanıyor, onun da yarısını hükümete vermeye mecbur tutuluyorsunuz. Sizin emeğinizin meyvelerini toplayan hükümet, size, paralarınızı alan, karılarınızın ve kızlarınızın ırzına geçen zaptiye ve memurlar gönderiyor. Niye ses çıkartmıyorsunuz?..’[1]

Bu ittifak arayışlarına Rus yazar Celile Celil’in destek verdiğini de biliyoruz. Celil de ısrarla Kürtleri Ermenilere bağlamak isteyen yazarların başında geliyordu, ifadesi aynen şöyle;
‘1848 yılına dek Kürtler ve Ermeniler arasındaki ilişkiler oldukça dostaneydi. Ermeni ve Kürtler arasında çok evlenme olmuştur. Bu durumlarda nikah Ermeni kilisesinde Ermeni rahibi tarafından yapılmıştır. Kürtler Ermeni keşişlerine ve ruhban sınıfına saygı ile davranmışlar, Ermeni kiliselerinde dua etmişlerdir.’[2]
İlginçtir, Ermeniler bir yana, siyasi Kürtçü Malmisanıj de Ermeni-Kürt ittifakını işaret etmişti;
 ‘Bedirhan Bey’e göre, Ermeni ve Kürtler kan kardeşiydi.Onun Ermenilerle Kürtler arasındaki evlilikleri ödüllendirdiği de belirtilir. Ordusunda Ermeniler önemli bir güç oluşturuyor, danışmanları ve ordu komutanları arasında Stephan Manoglyan, Pganes Çalktryan ve Mir Marto gibi Ermeniler de bulunuyordu.’[3]
Ermeni-Kürt ittifak meselesi Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti’nin tüzüğünün 15’nci maddesinde de kendini göstermişti;
‘Cemiyet, Kürtlerle Ermeniler arasındaki ve Kürt aşiretlerinin kendi aralarındaki anlaşmazlıkları gidermek ve anlaşma yollarını araştırıp gerçekleştirmek amacıyla Kürdistan’a uygun kişiler gönderecektir. Bu alanda yerel makamlardan, ulema ve şeyhlerden, nüfuzlu reislerden yararlanmaya çalışacaktır. Cemiyet; Ermeni derneklerinden de yararlanmak üzere, İstanbul’da, Kürtler ile Ermenilerden bir karma kurul oluşturmaya çalışacaktır.’[4]
Şimdi sıra Avrupa’daydı…
Mondros Ateşkesi, 30 Ekim 1918 günü Limni adasının Mondros limanında, İngiliz Amiral gemisi Superb zırhlısında imzalanmıştı. Ateşkes masasında Osmanlı Hükümeti adına Hamidiye kahramanı ve İzzet Paşa kabinesinde on günlük Bahriye Nazırı olan Hüseyin Rauf(Orbay), müttefikler adına da İngiliz Akdeniz Filosu Başkomutanı Amiral Sir Arthur Calthorpe bulunuyordu.
Ateşkes’in özelliği şuydu;
‘İtilaf Devletleri, güvenliklerini tehdit eden bir durumda istedikleri herhangi bir stratejik bölgeyi işgal edebilecek; Doğu’daki altı ilde karışıklı çıkarsa oralar işgal edilecek; Osmanlı orduları dağıtılacak ve bütün ağır silahlara el konulacak; yeraltı ve yerüstü tüm işletme ve kaynakların yönetimi işgal güçlerine bırakılacak.’
Mustafa Kemal’in bu ateşkes konusundaki düşüncesi de şuydu;
‘Bu antlaşmayı baştan sona incelediğimde bende meydana gelen kanaat şu idi; Devlet-i Aliye-i Osmaniye bu antlaşma ile kendini kayıtsız şartsız düşmanlara teslim etmeye razı olmuştur. Yalnız razı olmamış, düşmanların memleketi işgali için ona yardım da vaat etmiştir. Bu beni çok hazin düşüncelere sevk etti.’[5]
13 Kasım 1918’te, 55 parçalık işgal donanması(İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan) Çanakkale Boğazı’ndan girerek Dolmabahçe önünde demirledi. İşgal donanmasında 22 İngiliz, 17 İtalyan, 12 Fransız ve dört Yunan gemisi vardı ve en baştaki de Averof zırhlısıydı.
Dört ayrı devlete ait 3.550 işgal askeri Beyoğlu’na çıktı. Beyoğlu Yunan bayraklarıyla donatılmış, Rumlar ve Ermeniler coşmuştu[6].
İşte böylesi bir ortamda Bedirhanlar ve Seyit Abdulkadir, küresel siyasetin peşinden giderek yeni cemiyetler halinde ikinci kez örgütlenmeye başladılar.
Hareket alanları yine aynıydı: Siyasi alanda, İngiltere, Fransa, Rusya, İstanbul ve sonrasında Doğu Anadolu; silahlı alanda, Musul vilayet bölgesi(Süleymaniye, Kerkük ve Revanduz) ve sonrasında yine Anadolu.
Amaçları da aynıydı; Osmanlı’nın topraklarından bir parça koparmak, bu amaçla işgal güçleriyle işbirliği yapmak…
Mütareke ile birlikte İstanbul’da adı Kürt ve Kürdistan’la başlayan peş peşe cemiyetler kuruldu; Kürdistan Teali Cemiyeti(1918), Kürdistan Cemiyeti(1918), Kürt Neşr-i Maarif Cemiyeti(1919), Kürt Talebe Hevi Cemiyeti(1919), Kürt Kadınlar Teali Cemiyeti(1919), Kürt Milli Fırkası(1919).
İçlerinde en fazla dikkati çeken Kürdistan Teali Cemiyeti oldu çünkü kurucu başkanı tanıdık bir simaydı; Seyit Abdulkadir.
Kurucu ve yöneticiler içinde de tanıdık simalar vardı; Kamuran Ali Bedirhan ve Hüseyin Şükrü Baban[7].
Seyit Abdulkadir’in cemiyet içindeki pozisyonunu artık İngilizler de dikkate alıyordu.
Bruınessen bu dikkatin altında yatan nedeni şöyle açıklıyor; ‘1918’de İstanbul’da kurulan ve aynı zamanda Diyarbakır ve Kürdistan’ın birçok kentinde de şubesi açılan Kürt Teali Cemiyeti(Kürtleri Kaldırma Cemiyeti) üyeleri yalnızca eski kuşaktan(eski Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti üyeleri) ve orta sınıf kökenli şehirli milliyetçilerden ibaret değildi. Ve üyeleri arasında aşiret çevresinden temsilciler bulunuyordu. Bunun da ötesinde cemiyet, İstanbul’da yaşayan Kürtlerin önce 10.000, daha sonra 15.000’in –şehirdeki toplam nüfusun yüzde ellisi- temsilcisi olduğunu öne sürüyordu. İngiliz gözlemciler, özellikle kentteki Kürt loncaları Seyyid Abdulkadir’e bağlılıklarını bildirdikten sonra, bu iddiayı ciddiye aldılar.’[8]
Kürdistan’ı Yükseltme Derneği anlamına gelen bu cemiyet, İstanbul’da Cağaloğlu’ndaki Dr. Abdullah Cevdet Bey’in apartmanında, 1918 yılı sonlarına doğru kurulmuştu. Kurucu başkan Seyit Abdulkadir’in 19 Kasım’da yaptığı başvuru 30 Aralık’ta onaylanmış ve cemiyet faaliyetlerine başlamıştı.
Cemiyetin çalışma alanları içerisinde,’Kürtlerin genel çıkarlarının gözetilmesi ve milli davanın desteklenmesi, bu gayeye ulaşmak için dergi, gazete, kitap yayınlanması, Kürtçe eğitim verecek okulların açılması’ gibi konular vardı.
Bilal Şimşir’e göre bu cemiyetin gerçek amacı farklıydı;
 ‘Bu cemiyet, Türkiye’yi parçalamak amacıyla kurulmuştur; Osmanlı Devleti’nin çöküş döneminin bir ürünüdür. Türkiye’yi parçalama sürecinin sonuna yaklaşıldığı günlerde, Sevr Barış Antlaşması’nın son hazırlıklarının yapıldığı bir sırada siyaset sahnesine sürülmüştür. Adından da anlaşılacağı gibi, cemiyetin gerçek amacı Anadolu topraklarında bir Kürdistan yaratmak, İngiliz emperyalizminin Türkiye’yi parçalama emellerine içeriden yardımcı olmaktır’[9].
Cemiyetin kuruluşunda siyasi Kürt hareketinde başı çeken üç aile ahvadı yer aldı; Bedirhanlar, Babanlar ve Seyit Abdulkadir.
Cemiyetin kurucuları ve yöneticileri içinde Bedirhanlardan (12), Babanlardan (9), Abdulkadir ahvadından (4) kişi bulunuyordu. Bu aileler içerisinde öne çıkan isimler şöyle idi:
Abdulkadir ahvadı: Başta Seyit Abdulkadir(1851-1925), Abdulkadir’in büyük oğlu Seyit Mehmet, Abdulkadir’in küçük oğlu Seyit Abdullah, Seyit Taha(Büyük Seyit Taha’nın torunu).
Bedirhan ahvadı: Mehmet Emin Ali(1851-1926), Emin Ali’nin büyük oğlu Süreyya, Emin Ali’nin ortanca oğlu Celadet, Emin Ali’nin küçük oğlu Kamuran, Bedirhan Paşa’nın oğulları sırasıyla Mikdat Mithad Evsed, Mehmet Ali, Abdurrahman, Murat Remzi, Hasan Nuri ve Halil Rami, Bedirhan Paşa’nın torunları Asaf Bedirhan ve Bedirhan Ali.
Baban ahvadı: Babanzade Şükrü, Mustafa Zihni, Fuat, Hikmet, Aziz, Mahmut ve Cemil Paşa Ailesinden Ahmet Cemil, Ekrem Cemil ile Kadri Cemil.
Diğer üyeler arasında Bediüzzaman Said(Said-i Kürdi), Dr. Mehmet Şükrü Sekban ve Çivilzade Mehmet Nuri( Baytar Nuri) de bulunuyordu[10].
Cemiyet’in İstanbul’daki merkezi dışında Elazığ, Malatya, Diyarbakır ve Muş’ta da şubeleri vardı. Bir yanda Osmanlı Devleti aleyhine bu bölgelerde yoğun propagandalara girişilirken, öte yanda İngiliz ve Ruslarla irtibat kurulmuş, ‘Kürdistan Projesi’ için destek arayışı başlatılmıştı.
Seyit Abdulkadir Başkanlığı’nda bir de komite kuruldu. Bu komite eliyle Ocak 1919’da İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiserliği’ne başvuruldu ve Doğu ve Güneydoğu Anadolu, Mezopotamya ve Güneybatı İran’da bir Kürdistan kurulması için resmen destek talep edildi. ABD Cumhurbaşkanı Wilson’un Kongre’ye sunduğu ve halkların kendi kaderini kendi tayin etmesi ilkesine dayalı 14 maddelik prensipleri dayanak gösteriliyordu. Kürt isteklerini kapsayan bu muhtıra yine bu komite tarafından İngiliz Yüksek Komiserliği ile diğer işgal güçleri komiserliklerine de takdim edilmişti.[11]
Kürdistan Teali Cemiyeti sosyal ve kültürel amaçlı bir dernek olarak kurulmuş olsa da, yaptığı faaliyetler açısından ayrılıkçı siyasi hedefleri olan bir örgüttü. Bu noktada ‘İstanbul Hükümeti böyle bir derneğin kurulmasına nasıl izin vermişti’ ve ‘Bu takdirde Doğu ve Güneydoğu gözden çıkarılmış sayılmayacak mıydı’, gibi sorular akla gelebilir.
Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya bu iki soruyu şöyle cevaplıyor;
‘Başlangıçta Cemiyet’in kurulması hükümetçe benimsenmiştir. Bölgenin itilaf devletlerince Ermeniler ve Araplar arasında paylaştırılma hazırlıkları yoğunlaşınca, bundan kuşkulanan Tevfik Paşa Hükümeti, Kürtlerin de bu yönde çalışmalarını istemiştir. Hükümet, ileride Kürtlerle anlaşacağını hesaplayarak Ermeni ve Arap programları arasına girmiştir.
Cemiyet bir siyasal parti olmadığını açıklayarak işe başlamışsa da eylemleri tamamen siyasaldır ve de İstanbul hükümetlerinin isteklerine ters yönde gelişmiştir… Kürdistan Teali Cemiyeti’nin Meşrutiyet dönemine oranla ayrılıkçı sayılmasını, tüzüğünden çok, eylemsel yönüne bağlamak mümkündür… Cemiyet kendisini Kürt davasının tek ve gerçek temsilcisi saymıştır. İstanbul’a gelen Amerika heyetiyle bu sıfatla ilişki kurmuştur. Cemiyet’in üzerinde en fazla konuşulan ve fırtına koparan eylemi, Şerif Paşa’nın Paris’teki girişimlerini desteklemesi olmuştur.’[12]
HDP’nin fikir babaları olan Bedirhanları ve Seyit Abdulkadir’i tanıyoruz.
Yıl 1918’dir.
1919’da Şerif Paşa devreye girecek ve Paris Konfernasında Ermenilerle buluşacaktır.
Şerif Paşa, Süleymaniyeli olup Baban hanedanın bir üyesidir.
(Sürecek)…
[1] Abdulhaluk M. Çay, ‘Her Yönüyle Kürt Dosyası’, s. 359, Boğaziçi İlmi Araştırmalar Serisi No: 15, Boğaziçi Yayınları, 1993.
[2] Celile Celil, ‘XIX. Yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’nda Kürtler’, s. 132. Celile Celil, çev. Mehmet Demir, Öz-Ge Yayınları, 1992.
[3] Malmisanıj, ‘Cızira Botanlı Bedirhaniler’, s. 57, Avesta Yayınları, 2009.
[4] Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya, ‘Türkiye Siyasal Partiler’, cilt I, s. 437, İletişim Yayınları, 2011.
[5] Sinan Meydan, ‘Cumhuriyet Tarihi Yalanları’, s. 45, İnkılap Kitabevi, 2010.
[6] Bilal Şimşir, ‘Kürtçülük’, Cilt I, s. 298, Bilgi Yayınevi, 2009.
[7] Tunaya, ‘Türkiye’de Siyasal Partiler, Mütareke Dönemi’, cilt II. s. 200.
[8] Bruınessen, ‘Ağa, Şeyh, Devlet’, s. 408, İletişim Yayınları, 2013.
[9] Şimşir, Kürtçülük, Cilt I, s. 298.
[10] Şimşir, Kürtçülük, Cilt I, s. 301. Açıklama: Dr. Şimşir Cemilpaşazadeleri Baban ailesinden ayrı olarak saymıştır. Buna karşılık, Bruınessen’in tespitlerinde Cemilpaşazadeler bir Babanzade olarak tespit edilmiştir. Cemil Paşa’nın Süleymaniyeli olması Bruınessen’in bu tezini güçlendirmektedir.
[11] Çay, Her Yönüyle Kürt Dosyası, s. 375.
[12] Tunaya, ‘Türkiye’de Siyasal Partiler’ cilt II. S. 201.

Yorumlar kapatıldı.