İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermeni ‘gaile’sinden Ermeni Soykırımı’na giden süreç-11

Ümit-Kurt / umit105@gmail.com
Ermeni siyasi örgütlerinin reform meselesini beynelmilel diplomasinin bir ajandası haline getirmesi ve bunu sürekli gündemde tutması İttihatçılar nezdinde onların ‘vatan haini’ olarak kodlanmasını beraberinde getirdi. Şurası muhakkak ki Birinci Cihan Harbi, İttihat ve Terakki Merkez-i Umumisi’ne  Ermenilere yönelik imha siyasalarını kuvveden fiile çıkarmak noktasında ‘uygun’ bir ortam sağladı. Balkan savaşlarındaki muazzam toprak kaybı ve yenilgi sonrasında Anadolu’nun Türkleştirilmesi eksenli Türk milliyetçiliği ideolojisi keskinliğini artırmış ve son tahlilde İttihat ve Terakki Cemiyeti liderleri için resmi ideoloji derekesine yükseltilmişti. Bu bağlamda, Ermeni nüfusunun Anadolu’nun tamamından elimine edilmesi söz konusu ideolojik yönelimin adeta olmazsa olmazıydı.

Bu ideolojik saikler doğrultusunda, İttihat ve Terakki İmparatorluğun teritoryal bütünlüğüne yönelik en büyük tehdidi teşkil eden kadim ‘düşmanı’ Rusya’ya karşı Kasım 1914’te Almanya’nın yanında savaşa iştirak etti. Aynı Rusya, İttihatçılar açısından adeta bir utanç kaynağı olan altı vilayette mukim Ermenilerin durumunun iyileştirilmesi adına yapılan Şubat 1914’teki reformların da tetikleyicisiydi.
İlaveten, 1912-1913 Balkan Savaşları sonrası yaşanan geniş ölçekli toprak kaybı, Balkan coğrafyasında yaşayan; bu dönemde vuku bulan savaşlarda kitlesel şiddet ve katliamlara maruz kalarak Anadolu’ya kendini canhıraş bir şekilde atan Müslüman nüfusun Hıristiyanlara dönük nefreti ve intikam duygusu Osmanlı’nın savaşa girmesindeki önemli nedenlerdendi. Kendi anayurtlarından kovulan Müslümanların beslediği intikam duygusu Ermenilerin katledilmesi sürecinde iktidar tarafından araçsal bir biçimde kullanıldı.
Bunun yanında, başta Kapitülasyonlar, reform anlaşması ve devletin egemenlik alanını ihlal eden diğer uluslararası anlaşmaları berhava etme arzusu Osmanlı devletinin savaşa iştirak etmesinin önemli itkilerindendi. Zira, Ermeni vilayetlerinde yapılması vaat edilen reformlar İttihatçılar açısından İmparatorluğu bölüp parçalamanın bir yoluydu. Hatta, İttihat ve Terakki’nin 1916’daki parti kongresinde Sadrazam Sait Halim Paşa, son kertede İmparatorluğun çözülmesini getirecek olan İtilaf devletlerinin müdahalesinin tehlikesine dikkat çekiyordu.
Ermeni siyasi örgütlerinin reform meselesini beynelmilel diplomasinin bir ajandası haline getirmesi ve bunu sürekli gündemde tutması İttihatçılar nezdinde onların ‘vatan haini’ olarak kodlanmasını beraberinde getirdi. Bu bağlamda, savaşa dahil olmak söz konusu reformları uygulama zorunluluğundan da kurtulmak demekti. O dönemde birçok yabancı diplomat hazırladıkları raporlarda, İttihatçıların Ermenilerin topyekun imhası sürecinde harbin onlara sağlamış olduğu ‘savaş zamanı koşulları’ndan bir hayli faydalandıklarını belirtir.    
Ancak nihai olarak bütün bu faktörlerin soykırımsal bir momente kanalize edilmesini, başka bir ifadeyle Ermenilerin imhası iradesini mümkün kılan şey Birinci Cihan Harbi ve onun inşa ettiği koşullardı. Yektan Türkyılmaz’ın son derece haklı bir biçimde belirttiği gibi savaş, siyasal iradeyi ortaya koyan aktörlerin savaştan önceki pozisyonlarını devam ettirmeyip onların yeni pozisyonlar ve siyasi tasavvurlar geliştirmelerine cevaz verdi.
İşte Ermeni tehciri veya resmi Türk tarih tezinin kodifiye ettiği biçimde Ermenilerin yeninde iskanı süreci böyle bir tarihsel bağlamda meydana geldi. Şubat-Mart 1915 tarihi itibariyle başlayan Ermeni tehciri İttihat ve Terakki Hükümeti’nin, 27 Mayıs 1915 tarihinde Tehcir Kanunu olarak da bilinen dört maddelik kanunu yayınlamasıyla resmileşti. Kanun savaş sırasında ordu, kolordu ve tümen komutan ve vekillerine ve müstakil mevki komutanlarına, Hükümet emirlerine, ülke savunması ve asayişin korunmasına ilişkin uygulama ve düzenlemelere karşı herhangi bir suretle muhalefet, silahlı tecavüz ve direnme durumunda, derhal askeri kuvvetle en şiddetli surette önlem alma ve tecavüz ve direnişi tamamen yok etme yetkisi veriyordu.
Bir noktanın altını çizmekte fayda var: Ermeni Soykırımı oldu mu olmadı mı tartışmalarında sıklıkla üzerinde durulan mevzu burada açık bir ‘kasıt/niyet’ unsurunun varlığıyla ilişkilidir. Genel kanaate göre İttihatçıların Ermenilerin topyekun imhasına yönelik sistematik bir politikası ve kastı yoktur. Ancak bana kalırsa böyle bir niyetin/kastın varlığını veya ayak izlerini tehcir sürecinin bizatihi kendisinde aramak gerekir.
Bu anlamda Ermeni tehcirinin başlı başlına bir tarihsel süreç olarak yakın mercekten okunması elzemdir. Zira, İttihat ve Terakki Merkez-i Umumisi’nin ultra milliyetçi radikal kanadının Ermenilerin izalesine dönük stratejilerinin ve politikalarının uygulama alanı tehcirin vuku bulduğu yer, zaman ve tehcirin koşullarıdır. Tehcir bu kadronun soykırım niyetini açığa çıkarmak açısından önemli bir turnusol kağıdı işlevi görür.
Bir sonraki yazımda tehcirin nasıl bir kitlesel imha işlevi gördüğünü ve Ermeni Soykırımı’ndaki niyet ve kasıt unsurunu nasıl kristalize ettiğini analiz etmeye devam edeceğim.

Yorumlar kapatıldı.