İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Margaryan: Panarmenyan Oyunlardan beklentimiz büyük bir spor şöleni olması

Erivan Belediye Başkanı Taron Margaryan, Panarmenyan 6. Yaz Olimpiyatlarına katılan Erivan Takımı teknik direktörlerini kabul etti. Margaryan direktörlere adil rekabet ve sportif başarılar diledi. Margaryan Panarmnyan Oyunlarının özelliğinin tüm takımların Ermeni sporculardan oluşması, rekabetin de rekabet olmakla beraber her şeyden evvel dostane olduğuna dikkat çekerek ″Büyük oranda hepimizin beklentisi bunun büyük bir spor şöleni olmasıdır″ dedi.

Erivan Spor Delegasyonu, 17 spor dalında erkekler ve kızlardan oluşan takımlarıyla 31 müsabakaya katılmakta olup 500 civarı sporcudan oluşmakta.
Ermenistandan haberler – NEWS.am
Sinan Oğan: PKK TIR’ları yakıyor çünkü…
Müyesser Yıldız
7 Haziran’dan önce MHP Iğdır Milletvekiliydi. Seçimlerde aday olmadı ya da olması istenmedi. Bahçeli, partiden ihracını istedi, ama ihraç gerçekleşmeyince Iğdır İl Teşkilâtı’nı görevden aldı. O hâlâ MHP’li ve kritik sınır illerimizde ne olup bittiğini en iyi bilen isimlerden biri. PKK-HDP üzerinden bölgede uygulanan uluslararası siyasi proje ve ameliyatları net bir şekilde ortaya koyan Sinan Oğan’ın en çarpıcı tespiti, PKK’nın son dönemde TIR yakma eylemlerini yoğunlaştırmasına ilişkin oldu. Özellikle Nahçıvan ve İran’a giden TIR’ların yakıldığını vurgulayan Oğan, PKK’nın Batı’ya İran pazarı için de taşeronluk yapıp, Türkiye’yi güzergâhtan çıkartmaya çalıştığına dikkat çekti.
Yakıcı gündem konularıyla ilgili olarak MHP’li Oğan’a şu soruları yönelttik, o da şunları anlattı:
TBMM BAŞKANI NEDEN “ERMENİSTAN SINIRINA DAYANDILAR” DEDİ?
– Önce 30 Mart yerel seçimi, ardından 7 Haziran’da bölücü terör örgütünün siyasi uzantısı HDP’nin Mardin, Ağrı gibi belediyeleri ve Ağrı, Iğdır, Kars, Ardahan gibi çok kritik ve stratejik sınır illerimizde gösterdiği “başarıyı” neye bağlıyorsunuz?
Oğan : Öncelikle her gün verdiğimiz şehitlerimize Allahtan rahmet, Türk Milleti’ne başsağlığı diliyorum.
AKP’nin “Çözüm Süreci” olarak adlandırdığı, ancak PKK’nın serpilme, HDP’nin ise PKK’nın silahlı gücünü tam olarak arkasına alıp, bütün siyasi rakiplerini devreden çıkarma süreci olarak hayata geçirdiği bu sürecin en önemli sonucu AKP’nin Doğu ve Güneydoğu’dan adeta silinmesidir. AKP’nin geçmiş dönemde özellikle MHP için kullandığı “Sivas’ın ötesine geçemiyorlar” söylemi, “Çözüm Süreci” sonucunda AKP için de geçerli olmaya başladı. Bu süreç sonucunda 2015 seçimlerinde AKP adaylarının da bizzat itiraf ettikleri gibi, bölgede bir önceki seçimde etkin gözüken AKP adayları seçim çalışmalarını ölüm tehdidi altında yaptılar. Seçmen ise bölgede yukarıda Allah’a aşağıda ise PKK’nın insafına terkedildi. Böyle bir durumda PKK’nın silahlı gücünü arkasına alan HDP Güneydoğu ile beraber Doğu’yu ve özellikle de sınır illerimizi sildi süpürdü.
Hatırlanacak olursa 2009 yerel seçimlerinde HDP’nin o zamanki ismi olan BDP Iğdır Belediyesini kazanınca Cemil Çiçek, “Ermenistan sınırına dayandılar” demişti. Cemil Çiçek’in sözü aslında devletin bildiği, çoktandır endişe ettiği, ama önlemek için hiçbir şey yapmadığı bir acı gerçeğin TBMM Başkanı tarafından adeta itirafı niteliğinde idi. Evet burada asıl hedef Ermenistan sınırına dayanmaktı. Bu seçimlerde sınır hattı tamamen HDP’nin kontrolüne geçti.
TÜRK DÜNYASI VE İSLÂM ALEMİ ILE BAĞIMIZ KESİLİYOR
– Bu strateji nasıl bir planın parçasıdır? Ortaya çıkan harita nedir?
Oğan : PKK, aslında Büyük Ermenistan haritasının bire bir örtüştüğü bir coğrafyayı kendisine “yurt” edinmeye çalışmakta, bunun için silahlı ve siyasi mücadeleyi paralel yürütmektedir. Bir ucu Akdeniz’de, bir ucu Kafkasya’da, bir ucu ise Karadeniz’de olan bir “Büyük Kürdistan” veya “Büyük Ermenistan” kurma hedefine doğru ilerlemektedirler.
PKK aslında “Büyük İsrail ve Büyük Ermenistan” projelerinin taşeronluğunu yapmaktadır. Bilindiği gibi, Büyük Ortadoğu Projesi aslında İsrail’in güvenliğini sağlama projesidir. Peki İsrail’in güvenliğini kim tehdit etmektedir? Bunun cevabı da bellidir. Irak, Suriye, İran ve Türkiye. Bu dört ülkenin ortak sorunu ise her birisi içerisinde yaşayan Kürt nüfusunu terörize edip, parçalamaktır. Bu dört ülke kendi dertleri ile uğraşırsa, İsrail’e tehdit oluşturamazlar. Nitekim öyle de oldu. Şimdi planın Irak ve Suriye kısmı tamamlanırken, İran ve Türkiye kısmında çalışmalar devam etmektedir.
Bölgede “Büyük Kürdistan” kurmakla aslında bir yandan bölgedeki zengin petrol yatakları herhangi bir ülke topraklarından değil de kurulacak ve Akdeniz’e uzayacak Kürdistan üzerinden geçirilmek isteniyor. Diğer taraftan da bu hat aynı zamanda Türkiye ile İslam dünyası arasında bir sur olarak da örülecektir. Yukarıda ise Ermenistan ile sınır olacak ve kuzeyden de Karadeniz’e uzanacak bir Kürdistan-Ermenistan hattı ile Türkiye’nin Türk Dünyası ile bağı da kesilecektir.
Türkiye’nin, Türk Dünyası ve İslam alemi ile bağı kesildiği takdirde bir daha hiçbir ülke için tehdit teşkil etmeyecektir.
HDP BAŞKANLARI BİRKAÇ KEZ GELDİ, BAHÇELİ BİR KEZ BİLE GELMEDİ
– Söz konusu kritik illerde HDP’nin “başarısı”, AKP ve MHP’nin başarısızlığını neye bağlıyorsunuz? Nerede yanlışlar yapıldı?
Oğan : Bunun sebeplerinden birisi, HDP’nin bilinçli bir şekilde geleneksel olarak bu bölgede nüfus üstünlüğü olmamasına rağmen bölgeye dışarıdan nüfus kaydırması, diğer siyasi partilerin bölgeye yeterince eğilmemeleri, HDP eş başkanları bölgeye birkaç defa gelmiş olmalarına rağmen geleneksel olarak Türkiye’nin Türk Dünyasına açılan kapısı olan ve Türk milliyetçilerinin kalesi olması gereken bu bölgeye (Kars-Ardahan-Iğdır) MHP Genel Başkanı 2015 seçimlerinde tek bir ziyaret dahi yapmadı. Buna her üç partinin yanlış aday tercihleri de eklenince hezimet kaçınılmaz oldu. Ve tabi bölgede çok önemli olan sandıklara yeterince sahip olunamaması da çok önemli bir faktördür.
“NÜFUS ARTIŞI KELEŞ KADAR ETKİLİ BİR SİLAH OLDU”
Bu durum neticesinde HDP Ağrı’da 4-0, Iğdır’da 2-0, Kars’ta 2-1, Ardahan’da 1-1 gibi bir sonuca ulaştı. Artvin’de ise DHKP-C üzerinden, radikal sol üzerinden faaliyetlerini sürdürürken, seçimlerde hiç tabanı olmamasına rağmen hatırı sayılır oy alması, PKK’nın iştahını kabarttı ve yeni hedef olarak Karadeniz’e çıkış konuldu.
Yeri gelmişken bir hususun da altını çizmem gerekir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan sürekli, “3 çocuk yapın” diyor, çocuklara teşvik veriyor. Bu doğru bir siyaset olmakla beraber 3 çocuğa da teşvik veriliyor, 13 çocuğa da. Halbuki 3 çocuğa teşvik verilirken, Doğu ve Güneydoğu’da ailelerin bakma imkanı olmayan 5’ten fazla çocuk yapılmasını menfi teşviklerle engellemek gerekirdi. Zira bölgede nüfus artışı artık PKK’nın Keleşi kadar etkili bir silah haline gelmiştir.
– Sınır illerimizin HDP’nin kalesi haline gelmesi Ermenistan ve Azerbaycan politikalarımızı nasıl etkileyecektir?
Oğan : HDP’nin bölgede etkin hale getirilmesi öncelikle Ermenistan ile sınır illeri arasında kapıların açılması ve sınır ticareti yapılmasını kolaylaştırıcı rol oynarken, Azerbaycan’ın nefes borularının kesilmesi anlamına da gelecektir. Bölgede büyük bir oyun oynanmaktadır. Maalesef Azerbaycan da bu oyunun çok farkında değildir. Oyunu, Ermenistan ve Batı’daki Ermeni hamileri kurarken, HDP ve AKP oyunun oyuncuları ve piyonları haline gelmiştir. Türkiye’de sınır illerimizin HDP ve PKK’nın kontrolüne girmesi sonucu bölgedeki dengeler hızla Ermenistan’ın lehine ve Azerbaycan’ın aleyhine gelişmektedir. Bu hızlı ilerleyişe akılcı müdahaleler edilmediği takdirde Türkiye’nin Türk dünyası ile bağı kesilecektir. Aynı zamanda Azerbaycan’ın da bölgeye hapsedilmesi ve Rusya’ya bağımlı kılınması ile neticelenecektir. Siyasi partilerin ve devletin bu bölgeye siyasi kaygılarla değil, milli kaygılarla yaklaşması bir zaruret haline gelmiştir.
İRAN ANLAŞMASI VE TIR YAKMA EŞ ZAMANLI
– Bölücü terör örgütünün Kars-Ağrı-Ardahan üçgenine yüklenmesinin sebebi nedir?
Oğan : Bu sorunun iki cevabı vardır. Birincisi yukarıda bahsettiğim uzun vadeli jeopolitik gerekçelere dayanmaktadır. Diğer sebep ise daha kısa vadeli ve mühimdir.
PKK neden Ağrı-Iğdır-Kars-Ardahan ve Iğdır-İran; Iğdır-Nahçivan sınır kapıları hattında etkin olmaya başladı? PKK yukarıda ifade edilen hatlarda yüzlerce araç durdururken, neden otomobilleri veya diğer araç türlerini yakmıyor da sadece TIR yakıyor? Bu soruların cevabının verilmesi gerekiyor.
PKK, neden Nahçivan’a ve özellikle de İran’a giden TIR’ları yakıyor? İşin ilginç yanı PKK’nın Iğdır-Ağrı-İran ve Kars-Iğdır-Nahçivan hattında TIR yakma eylemlerini başlatmasının tarihinin, ABD-İran arasındaki Nükleer Anlaşma ile aynı günlere denk gelmesiyle alakâlı olabilir mi? PKK’nın amacı eğer terör ise korku salmak ise yolda durdurduğu her türlü aracı yakması gerekmez mi? Neden sadece TIR’ları yakıyor, diğer araçların kontak anahtarlarını toplayıp, dokunmadan, yakmadan gidiyor? Zannediyorum ki, bu İran ile Batı arasında başlayan balayı sonrasında, Batı’nın iştahını kabartan İran pazarı üzerindeki ekonomik savaşın Türkiye’ye yansımasıdır. PKK almış olduğu ihale gereği taşeronluk yapmaktadır. İran pazarına mal sağlayacak ülkelerin geçiş güzergâhı olarak Türkiye’nin kullanılmasını istemedikleri bu saldırılar ile net bir şekilde ortaya çıkmıştır.
Sosyal medyada bir takipçim bana yazarak, aynen şöyle diyor; “Ben Akdeniz Bölgesi’nde ihracat yapan Kürt kökenli bir vatandaşım. Son günlerde Doğubeyazıt’a mal gönderecek TIR bulamıyorum. Elim kırılaydı da HDP’ye oy vermeyeydim”… Buna benzer çok sayıda yorum, mail ve telefon alıyorum. Bölge ile ticaretimiz kilitlenmiş durumda. Zaten istenen de sanırım buydu…
AKİLLER, ARTİSTLER NEREDE?
– Malazgirt’te bir Binbaşımızın şehit edilmesi, Erzurum-Horasan’da Uzman Çavuşumuza saldırılması tesadüf müdür?
Oğan : Elbette tesadüf değildir. PKK bu cinayetleri ciddi bir istihbarat faaliyeti sonucu gerçekleştiriyor. Peki bizim önleyici tedbirlerimiz, istihbari faaliyetlerimiz neden yok? Adına çözüm süreci denen melanet günler boyunca PKK bütün hazırlığını tamamlarken, istihbarat örgütlerimiz ve güvenlik güçlerimiz ne yaptı? Maalesef ki, ortalıkta yakıp yıkan terör, ona karşı direnemeyen beceriksiz bir hükümet ve karşısında ise sessiz bir kitle var… Bu beceriksizler maalesef ki, Türkiye’yi kapana kıstırdılar.
PKK’yı IŞİD’i azdırıp bugünlere getiren, önleyici tedbirleri almayıp terörü dolaylı besleyenler ve siyasi uzantıları da en az onlar kadar sorumludur. Bugünlerde Akil Adamlar, artistler pek ortalıkta yok, bebek katili Öcalan’ı kahraman yapanlar ortalıkta yok, kimse ortada yok. Ortalıkta sadece katiller ve maalesef onların şehit ettiği güvenlik güçlerimiz var.
– Tarihi ve bölgeyi en iyi bilen isimlerden biri olarak, önerileriniz nelerdir?
Oğan : Yapılacak işleri ikiye ayırmak gerekir. Birincisi, siyaset olarak yapılması gerekenler: Öncelikle HDP dışındaki tüm siyasi partiler, liderleri ve devlet bu konuya ciddi olarak eğilmelidir. Bu bölgeye siyasi kaygılarla değil, milli menfaatler olarak bakmak gerekir. Parti içi kısır çekişmeler asla bu bölgeye yansıtılmamalıdır. Bu bölge için aday tespitleri belki çok önceden yapılmalıdır. Bölgeye partinin en güçlü isimleri aday olarak gönderilmelidir. Sandıklara ciddi sahip çıkılmalıdır.
İkincisi: İşsizliği azaltıcı tedbirler derhal devreye alınmalıdır. Batıya göç etmiş bölge insanları geriye göç pozisyonuna getirilmelidir. Bölgeye en kaliteli valiler, kaymakamlar, polisler, müdürler, askerler, bürokratlar, öğretmenler ezcümle en kaliteli ve yüksek maaşlı memurlar gönderilmelidir. Sınırdaş ülkeler ile özellikle de Azerbaycan, Gürcistan ve İran ile bölgeye has özel görüşmeler yapılmalıdır. Bunun neticesinde ise özel çok taraflı projeler hayata geçirilmelidir. Ayrıca bölgede 3 çocuğa teşvik verilirken 5’ten fazla çocuk teşvik kapsamından çıkarılmalı ve hatta tersi tedbirler alınmalıdır. Zira aileler bakamayacakları sayıda çocuk yaptıklarında işsiz ve eğitimsiz bu gençler terör için kaynak haline gelmektedir. Türkiye’ye göç eden Ahıska Türkleri ve Türkmenlere vatandaşlık verilerek, bu bölgeye yerleştirilmelidir. Ve bölgede TOKİ tarafından ücretsiz toplu konut yapımına geçilmelidir.
Güvenlik açsısından gümrüklere sahip olunmalıdır. PKK’nın gelir kaynaklarından birisi olan kaçakçılık engellenmelidir. Ve elbette, profesyonel terörle mücadele güçleri kurulmalı ve bu bölgede faaliyete geçirilmelidir. Terör ile ekonomik araçlarla, istihbari araçlarla ve sosyal politikalarla ve profesyonel güvenlik güçleri ile mücadele edilmelidir.
Müyesser Yıldız
Odatv.com
Lozan’antlaşması Tarihin Çöplüğünde
Ortadoğu’da sınırlar, 1923 Lozan antlaşmasıyla Kürt halkının varlığı, demografik yapısı masa başında hiçe sayılarak çizildi. Kürd Halkı’nın bölünüp parçalanmasından sonra Türkiye, İran, ulus dahi olmayan Irak ve Suriye olarak dört sömürgeci gücün anlaşmasına göre en katmerli asimilasyon yöntemleri yoluyla eritme, deforme etme yöntemleri geliştirildi; başarılı olunmaz ise her türlü baskı ve aşağılama yöntemiyle kişiliksizleştirerek O’nu kolonyalistlerin, sömürgeci egemen halkın sevdirdiği ve O’na ekonomik, sosyal ve kültürel olarak muhtaç ve hayran bırakma. Bunlarda yetmezse ve hâlâ direnenler olacaksa katliamlar uygulama, dağıtma yoluyla Kürdistan demografyasını, yerleşkelerini bozmak, binlerce yıllık kadim ülkesinden göçertmek, O’nun aşına ekmeğine göz koyarak yaşamı O’na zindan ederek, doğduğundan ve yaşadığından pişman ettirerek O’na Türklüğü, Acemciliği ve Arapçılığı benimsetmek gerekecekti. Tüm bunlar en faşizan uygulamalarla gerçekleşti. Faili meçhuller, köy yakmalar ve Enfallarle… Sonuç: Tüm bu uygulamalar tümden başarıya ulaşamadı, her şeye karşın Kürd halkı erkeği ve kadınıyla onurluca direndi, kıyımlar ve korkunç acılar yaşadı, büyük bedeller verdi.
Bu arada sömürgecilik uygulamalarında kısmen başarılı da oldu. Her parçada kendisine bağlı halkına düşman Ceş (Sıpa) orduları kuruldu. Kırsalda bunlar köy korucusu, Güney Kürdistan’da Ceş, ajan-muhbir orduları, kentlerde Türk, Arap ve Acem olmak için yırtınanları, sömürgeciliğin gözüne girmek için yapmadıkları kişiliksizlik kalmadı derken kendini çok rahat satabilen kimliksiz ve ahlaksız ucube bir sınıf ortaya çıktı. Bunların bir kısmı bürokrat ve politikacı oldu. Şu sıralar AKP’li Metiner, Miroğlu ve Kızılkaya birer ibretlik örnektir. Bu sınıf halkının hatta insanlığın tecavüzcüsü, kelleci “IŞİD’i övecek kadar ucubeleştiler. Diğer tahripkar yöntem din ve mezhep yoluyla geliştirildi. Öyle sefil bir hal aldı ki, bir Kürde hangi ulustansın diye sorsan, Sünni ise ‘Elhamdülillah Müslüman’ım’ Alevi ise ‘Kürdüm’demez’ Aleviyim’ der. Ezidi ise ‘Ezidiyim’ der ama ‘Kürdüm’ demez. Bu cehaletin dibe duruş biçimidir. Bir alman bir Fransız, bir Türk ya da bir İranlı’ya ulusunu sorduğunda Katoliğim, Hıristiyan’ım ya da Müslüman’ım demez. İşte sömürgeciliğin Kürtler üzerindeki beyin ve ruh tahribatı insan soyunun görülmemiş boyutlardaki deformasyonudur ; cahil, kişiliksiz ve kimliksiz. Oysa O’nun egemen ulusun bireyinden çok daha fazla aşağılandığından ve yok sayıldığından ötürü inadına ‘Ben Kürdüm’ demesi gerekirdi. Diğer bir boyut solculuk. Türk devleti Kürd olma ama istediğin kadar solcu ol politikasını dayattı. Kürdistan isteme ama sosyalist Türkiye diye istediğin kadar slogan at. Hatta Kürdistan’da ilk sınıf örgütlenmesi devlet istihbaratı tarafından örgütlenmiştir. ’Türk Kürd kardeştir, Önce Türkiye’yi kurtaralım’ hikâyeleri tamamen Kürdistan davasına karşıydı. Batı karşıtlığı MİT’in ısrarla geliştirdiği bir projeydi ve Kürd Ulusal hareketi bunun bedellerini anlamadan çok ağır ödedi derken Cemil Bayık yıllar sonra Almanya’dan özür dilemek zorunda kaldı. Sahi kim Kuzeyli Kürdleri niçin Batı’ya düşman etmişti. PKK anlamsız bir yere Terör listelerinin başında yer aldı. Batı düşmanlığı NATO’nun gücünü Kürtlere karşı kullandırtmayı amaçlıyordu ve sonuç korkunçtu. Çünkü Batı Kürdlerle ittifak olursa Kürdistan kurulur, olmazsa kurulmaz. Kürd hareketi içine sızanların en tehlikelisi Kürd hareketini Batı karşıtı ve dünyayı kurtaracağız hayalciliğiyle marjinalleştirmekti. Ve devlet bu yönteminde önemli ölçüde başarılıda oldu.
Kürdistan’ın bölünüp paylaşılmışlığı ve Kürd halkının devlet olamayışından ötürü kıt-kanat, silahsız ve uluslararası destekten yoksun koşullarda en gelişkin savaş teknolojisine karşı çıplak yürekleriyle direndiler. İsyanlar ve savaşlar hiç durmadı.
Kürdistan’ın parçalanmışlığını sağlayan Lozan Antlaşması öncesi 1926’da Milletler Cemiyeti adına Estonyalı General Laidener çizdi fakat Kürdlere muhtariyet yani özerklik sözü verildi. Bu sözü tutmayan Türk, Arap ve İran sömürgecileriydi. “Tek bayrak, tek millet, tek vatan” kafatasçı konsepti ile bunun etrafında Kürd inkarcılığı ve yeni bir Türk milliyetçiliği ve ırkçılığı geliştirildi.
Kuşkusuz Ortadoğu’daki her hareketin yapılanması ve palazlanması uluslararası siyasetin dışında gerçekleşmesi mümkün değildir. Irak’a olan müdahale ile Peşmerge direnişi Güney Kürdistan’ın ortaya çıkması sağlandı.
Arap baharıyla birlikte ortaya çıkan Batı Kürdistan’daki fiili durum, Kürtlerinin organize yapılanmasının ve oradaki özerk yapıyı yöneten PYD ve PKK’nin ideolojik ve politik ortaklaşmanın sonucudur. Kandil’de gerilla mücadelesi yürüten Batı Kürdistanlı kadroların varlığı da bu çabanın ürünüdür. Ortadoğu’nun tarihi Anka kuşu misali statü sahibi özgür Kürdistan düşü küllerinden doğarak yeniden yazılıyor, siyasi ve coğrafik sınırları yeniden konuşlandırılıyor. Varsın Türk devleti Kandil’i bombalasın. Bu neyi çözecek ? Bu andan itibaren, Türkler, Farslar ve Araplar Kürtlerin ulusal haklarını dikkate almadan iç ve dış politikalarında başarılı olma şansları yoktur.
Kürd halkının uyanışı ve örgütlü gücü hesaba katılarak Büyük Ortadoğu Projesi’nin temelinde yakın vadede Diyarbakır merkezli Özerk Kürdistan ile Nato’nun üyesi, AB’nin adayı Türkiye’nin ortak Federasyonu amaçlanmaktadır. Kürdistan’ın jeopolitik ve stratejik önemi, Kürt ulusal Hareketi’nin insan haklarına verdiği değer, demokratik hukuk devletini savunması ve laik ve seküler olması gibi Batı’ya yakın değerleriyle projeyi kolaylaştıran bir gerçekliğe sahip. Fakat Kürd ulusal hareketi ilkin Kobanê’de yakaladığı tarihsel önemdeki müttefikliğin önemini ve değerini bilmeli ve bunu aleni savunmalıdır. Kürd Hareketi’nin yaratacağı güvensizlik bu projeyi geciktirebilir ya da sekteye uğratabilir. Kürdlerin içinden birileri Kürdleri uluslararası destekten yoksun bırakmak için Batı ve Güney Kürdistan düşmanlığını geliştiriyor. Bu zihniyet sızmadır,maksatlıdır.
Yaratılan Kaos Kürd halkının devletleşmesini sağlayacak muazzam bir fırsat sunuyor. Bunun gerçekleşmesini de sağlayacak iki unsur var; uluslararası destek yani Batı ile ittifak olmak ve Güney Kürdistan ile sarsılmaz bağlara sahip olmak. İşte bu ulusal atraksiyon Kürtlerin Lozan’ı tarihin çöp sepetine atmasını sağlıyor. Uluslararası destek mümkün çünkü uluslararası ittifaklar duygusal ilişkilere dayanmaz; somut ve rasyonalite ister. AB’nin can damarı sayılan ve çok ihtiyaç duyduğu enerji kaynakları ve boru hatları ve AB’nin sınırlarını Ortadoğu’ya taşımasını zorunlu kılıyor. Çıkarlar karşılıklıdır. Petrol boru hatları sadece petrol taşımıyorlar. Geldikleri, geçtikleri ülkelere, ABD-AB’nin politikaları ve çıkarları pompalanacak ve bu çıkarlar karşılıklı olacak. AB, yaşlı nüfusunu hesaba katarak, globalleşme ile sınırlarını Kürdistan’ı kapsayacak ve Arap dünyası ile sınır olabilecek nitelikte yeni pazarlara sahip olmak istiyor. AB’nin Ortadoğu’dan uzak durması bu pazarı Çin ve Rusya’nın egemenliğine bırakması demektir.
Suriye’nin siyasal dizaynından sonra sıranın İran’a geleceğini bilmek için kahin olmaya gerek yok. Batı’nın İran ile çelişkileri çok yönlüdür. İsrail’i nükler silahlarıyla tehdit eden tek ülke olması ve zengin gaz ve petrol rezervlerine sahip, Batı’ya kafa tutan ve Pro-Rusya politikasını izlemesi, sokaklarda idamın rutin bir hal alması, aşırı insan hakları ihlalleri, Kürdlerin statü sahibi olma çabaları İran’ın bu dalgadan kurtulamayacağını gösteriyor.
Sadece coğrafyanın jeopolitik konumundan ötürü değil, Ortadoğu’daki en örgütlü ve dinamik güç olmaları açısından Kürtlerin dikkate alınmaları kaçınılmazdır. PYD Türkiye tarafından tehdit edilse de zamanla bu yapıyı kabul etmek zorunda kalacaktır. Tıpkı Güney Kürdistan’ı kabullendikleri gibi. İnönü ve Atatürk’ün İngilizlerle çizdiği Lozan Batı Kürdistan’ın özgürleşmesiyle tarihin çöp sepetine gidecektir. Türkiye’nin önünde iki seçenek var; statükoculukta ısrar ederse askeri ve siyasi açıdan hezimete uğrar. Çünkü Türkiye bir iç savaşı kaldırabilecek bir ülke değil. Tarihin akışına karşı kürek çekmenin bir tür kafatasçı devlet aptallığıdır ve sonuç yenilgidir.
Bu haksız sınırların yüzyılını tamamlamadan doğal ve meşru sınırlarına kavuşması kaçınılmazdır. Direnen ve statü sahibi olmak isteyen ve bunun için ağır bedeller ödeyen Kürt halkı, örgütlü ve direngen yapısı, 40 milyonu aşkın nüfusuyla sömürgeciler üzerinde baskı ve güç oluşturarak Ortadoğu’da hak ettiği yerini alacaktır.
AYDIN DERE

Yorumlar kapatıldı.