İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bir İstanbul ki Taşı Toprağı Felç Olmuş!… Şayet Oyumu Kullansaydım!…

Levon Panos Dabagyan
Evet! Şayet oyumu kullansaydım, hiç şüphesiz sayın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan lehinde kullanacaktım. Niçin mi?… Gayet basit; Belediye Başkanlığı döneminde, Eyüp’deki iki Kilise ve vakıflarımızı, korumuş, elimizden alınmasını önlemişti. Dahası, Başbakanlık döneminde de umum vakıflarımızı korumuş ve hâlâ korumaktadırlar. Oyumu niçin kullanmadığıma gelince; “Başkanlık sistemine” ilgi duymadığım ve kendilerinin de ısrarla “Başkanlık sistemini” öne sürmeleri karşısında pasif kalmayı tercih ettim.

Denecektir ki, Parlamento’da yer alan diğer Partilerden birisini tercih edebilirdiniz. Bu doğrudur. Ancak, diğer Partilerin de, AK Partinin de sempatizanı olmadığım gibi, oy kullanma görevine de pek sıcak bakmamaktayım!… Zira; seçimden seçime kapımızı çalanlar, daha sonra bizleri tamamen unutmakta ve kale dahi almayıp, bir kenara itmektedirler…
Yıllardır; Parlamento’ya bizlerden Milletvekili seçilmesi için gücüm yettiğince ses duyurmaya çalışmaktaydım. Çok şükür nihayet dileğim tahakkuk etti ve üç Ermeni vatandaş seçim kazanarak Parlamento’ya ayak basabildi. Ancak görüyorum ki, bu durumdan ziyade rahatsız olanlar var!… “8 Haziran 2015 Pazartesi” tarihli “Milliyet” baş sahifesinde özetle şu haberi geçmiş: “3 Ermeni, 1 Roman Meclis’te olacak.” Ve devamla: Selina Doğan Özuzun “CHP”, Markar Esayan “AK Parti”, Garabed Paylan “HDP”.
Gönül isterdi ki: “Üç Ermeni Vatandaşımız” tabiri kullanılsın. Ancak, içten gelmedikçe, zorla güzellik olmaz!… Zararı yok yine de Hz.Allah’a sonsuz şükürler olsun. Yarınlarda daha samimi tabirler kullanılabilir. Evet, zaman en tesirli ilaçtır!…
Biz Osmanlı Ermenileri, şerefli Parlamentomuza, ilk olarak ayak basmış değiliz: Osmanlı-Türk Parlamentosu ve Cumhuriyet dönemimizin Parlamentosu muhtelif Ermeni vatandaşın naçiz hizmetlerine şahit olmuştur.
Biz, Osmanlı-Türk Ermenileri; “Balkan Harbi, Çanak-Kale, Birinci Cihan Harbi, Kuvayy-ı Milliye, İstiklâl Harbi vs.” hemen her hayati savaşta şerefli yerimizi almış ve bu aziz vatan uğruna canını vermekten asla çekinmemiş bir Kavimiz.
Şayet son senelerde bir takım siyasi kumpaslar neticesi, bizler geri plâna itilmişsek, bu bizlerin günahı değildir!…
Ermeni adının küfür manasında değerlendirilip, her kim hoşa gitmiyorsa: “Ermeni dölü” tabiri ile sözde küçülttüğümüz kimseleri ve bizlerin manen çektiği acıları, hemen hiç kimse unutmuş değildir!…
Üç Ermeni soydaşımın aziz Parlamentomuza girebilmiş olmasında beni sevindiren başlıca husus: Hayatlarında tek bir Ermeni arkadaşı olmamış, Ermeni ile yakın temasta bulunmamış bazı Milletvekillerimizin, ilk olarak Ermenilerle karşı karşıya gelerek, onları yakından tanıyabilmeleri olacaktır!..
Temennim odur ki, saygıdeğer Parlamenterlerimiz, bu vatanın üç değerli evlâdını, samimiyetle bağrına bassın ve onları içtenlikle kabullensin.
Şu husus hiçbir zaman unutulmasın: Bu aziz vatanın has evlâtlarından olan biz Ermeniler: “Saygı, sevgi ve himayeye” susamış bir cemaat olarak, sizlerden bunu içtenlikle beklemekteyiz.
Hiç bir zaman unutulmasın: (1923-1938) Türkiye’sinin gerçek Türklük ruhu, Aziz Türk Milleti’nin asıl kimliğini taşıyan özelliklere haiz bir dönemdi ve bizler “Ermeniler” o uğurlu dönem içinde gerçekten bir vatanımız olduğunu görüyor ve hissediyorduk.
Eşsiz halaskârımız Gazi Hazretleri şayet çok değil bir on yıl daha sağlam olarak yaşayabilseydi, herhalde Türkiye’miz günümüzdeki çıkmazların içinde bocalayan bir ülke konumunda olmazdı. Heyhat ki, tam aksi oldu ve eşsiz Önderimizi çok erken kaybetme talihsizliğine uğradık!..
Muhteşem bir İmparatorluğun devamı konumunda bulunan aziz Türkiye’mizin şerefli adı, sadece bir kesimi bağlamaz. Ülke bütünlüğünü teşkil eden Milletimizin “Müslim, Gayr-ı Müslim” umumuna şamildir!
Evet! Aslı bu olmasına rağmen, 1939’lardan günümüze bir kesim ırki harslarla hareket ederek; Türk adını, Türklüğü sadece kendine has görmekte ve öyle kabullenmektedir.
Nitekim Gazi Hazretleri’nin: (Ne mutlu Türküm diyene!) vecizesi, onlar açısından makbul görülmemiştir. Çünkü, Türk adına layık olabilmek için, Türk ana-baba’dan doğmak şarttır inancı onların bütün benliklerini sarmış durumdadır….
Sırf bu inanç yüzünden, ülkemiz içinde hiç de hoşa gitmeyecek bir takım morimsi vak’alar zuhur etmiş ve böylece bir çok ocak nahak yere sönüp gitmiştir…
Bir ülkede başka ırklarla birlikte yaşamaya mahkûm bir kavimin mensupları böylesine mantık dışı düşüncelerle hareket eder ve mezkûr fikri savunmaya devam ederse, meydana çıkacak tablo ancak günümüzdeki karmaşık Türkiye’yi gösterebilir ki, hiç de hoşa gidecek bir görünüm vermemektedir!…
Hangi ülke olursa olsun; ırki ayırımı esas alan bir ülke, hiçbir zaman istikrarlı olamaz. Çünkü, ayırımlar, ülke içinde kutuplaşmalar meydana getirir ve böylesi bir ortamda da istikrarlı bir hayat beklenemez!..
Biz, Gayr-ı Müslim cenah, her daim horlanmış ve küçük görülmüştür. (1923-1938 hariç) Ne acıdır ki, günümüzde dahi bu menfi durum kalkmış değildir.
Bizlerin tek tesellisi aziz Parlamentomuza, dört azınlık mensubunun alınması olmuştur ki, bunun üçü Ermeni vatandaşıdır.
Temennim odur ki, bu umut var tablo yarınlarda daha canlı daha belirli olabilsin!..
Ülke içinde ayırım, Türkiye Devleti’nin güçlü olabilmesini her daim, önlemiş ve bu durumdan sadece Emperyalist Devletler kârlı çıkmıştır. Günümüzdeki Türk Devletini temsil eden Hükûmet ve Parlamentomuz ise; azınlıklar meselesine hâlâ dürbünün tersinden baktığından, gerçek tehlikeyi görebilmekten yoksun olduğu inancı sergilemektedir!…
Demem o dur ki, Türkiye’nin birinci derecede problemi ülke içindeki “ayırım sorunu” olmasıdır. Bu durum düzelmedikçe, Türkiye hiçbir zaman istikrar bulamayacaktır. Zira, Türkiye üzerinde gözü olan Emperyalist Devletler, mezkûr yarayı kaşıyıp duracak ve böylece, Türkiye istikrarlı yarınlara kavuşamayacaktır.
Bizler yani Türkiye insanları, Gazi Hazretleri’nin çizdiği kesin çizginin dışına çıkmış olmamızla, bugünlere geldik. O halde, meseleye bir de bu açıdan bakmakta fayda olacağı inancındayız!…
Türkiye büyük meseleleri çözebilecek güçte bir tarihi tecrübeye haizdir. Dolayısıyla bu açıdan pek derdi olmaz, olamaz! Ne var ki, koca İmparatorlukları dahi büyük meseleler değil, tam aksi, pek umursanmayan küçük meseleler yiyip bitirmiştir… O hâlde, meselenin bir de bu yönü üzerinde durulması elzemdir!…
Bu aziz vatan ne şu, ne bu kavimin olmayıp, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olma hakkına haiz, cümle insanlarımızındır. Yani, hangi kavimden olurlarsa olsunlar, şayet Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin vatandaşı olabilme hakkını kazanmışlarsa, Türk sayılmaları tabiidir, diyebiliriz.
İşte Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin birinci derecede problemi budur. Yani, “Irki ve Din ayırımı” problemini bir türlü çözememiş olmasının hâl çaresi!…
Sizlere gayet canlı bir misal vereyim ki, başkalarının böylesi bir misal verebilmesi tabii olarak imkansızdır!… Zira, biz azınlıklar böylesi konulara pek yaklaşmayız!…
(-: Bilindiği gibi doğup büyüdüğüm mahal Marmara’nın nefis sahil semtlerinden “Yeni-Kapu”dur. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarım: “Yeni-Kapu, Vlânga, Kum-Kapu, Kadırga, Nişanca” semtlerinde geçmiştir. Vatani görevini ifa noktasına gelinceye kadar, benim dünyam yukarıda adlarını saydığım semtlerden ibaretti.
Yakın arkadaşlarımının cümlesi de Ermeni çocukları idi ve “Rum-Türk-Musevi” asıllı olanlar ise, sadece oyun arkadaşları olup, onun dışında bir yakınlığımız olmazdı. Dahası Türk olanlar karşısında ise her daim tedbirli olup, onları kızdırmamaya çalışırdık. (1938-1965)
Vatani görevimi ifa ettiğim yıllarda ise, (1954-1957) Türk arkadaşlarla ilk yakın temasım, temas da değil, ilk yakın arkadaşlığım oluştu ve bu durum o hale geldi ki, bir gece nöbetimde; Şayet Ermeni askerleri bizim Garnizona saldırılarsa hangi tarafı tutarım diye düşündüğümde, hiç beklemeden o an uyuyan arkadaşlarım olan Türkleri tercih ederim, diyerek adeta büyük bir rahatlık duydum.
Türk Ulusuna tam manada bağlanmam ise, Gazetecilik mesleğine girmemden sonra olmuş ve böylece günümüze kadar gelebilmişim.
Evet, Türkiye’nin birinci derecede problemi budur ve bunu bir an evvel çözebilmesi, Türkiye’mizin yarınlarına huzur getirecektir.
Unutulmasın, bu aziz vatan hepimizindir ve de Türkiye için canımızı vermekten asla çekinmeyiz. Böyle olduğunu da Türk tarihini siyaset dışı işleyenler gayet iyi bilirler.
Unutulmasın bizlerin Türkiye dışında bir vatanımız yoktur. Bizleri öz vatanımızdan uzaklaştırmayı düşünenler. Bu ırkçı düşünceleri ile baş başa, bocalayıp duracaklardır.
Çünkü, Hz.Allah’ın şaşmaz adaleti, her gücün üstündedir!…
Saygıdeğer okuyucularım, İnşallah yeni bir makalemde buluşabilmek dileğimle cümlenize hayırlı yarınlar diliyorum efendim.

Yorumlar kapatıldı.