İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Harput’un romanı

Ragıp Zarakolu
Yaba Yayınları. Ankara’da kuruldu, İstanbul’a Tünel’e, Tüksek Kaldırıma yerleşti… . Yaba yayınlarının yükünü taşıyan iki güzel insan var. Aziz Aydın Doğan ve eşi Ayşe Doğan. Biri Kürt, öteki Yörük kızı… Son romanında Aydın Doğan sadece “Yığıkili Zülküf’ün değil, yitik kent “Harput’un Hikayesi”ni yazmış…Harput, acı ile dolu bir coğrafyanın,  her taşına bu acının sirayet ettiği bir parçasıdır. Tamamen olmasa da O, cennet şehri Van gibi yerle bir olmuş, yerle bir edilmiş bir Ermeni kentidir. Zaten Aydın Doğan’ın kendisi de, yine bir Ermeni yerleşimi olan Kesrik’tendir. Bugün orası da Harput gibi, Elazığ ile birleşmiş, onun bir mahallesi haline gelmiştir. Elazığ, ne yazık ki, soykırımın en ağır yaşandığı Yozgat, Trabzon, Maraş, ve Erzurum gibi, milliyetçiliğin ve tutuculuğun en egemen olduğu kentler arasında. Bu da belki soykırımın arkasında bıraktığı travmanın bir başka türden yansıması. O da yoksulluk içinde, yetim olmasa da bir yetim olarak büyümüştür. Bu ortamın izlerini Aydın Doğan’ın bütün yapıtlarında bulabilirsiniz.

***
Ah ey garip ne gezersin bu dağda
Zülüflerin ak-ı püryan olmuş bu çağda
Ben gider iken gül çoğ idi bu bağda
Geldim gördüm ki viran olmuş o bağlar
Geçenlerde bir yazımda Türkiye’de bağımsız yayıncılığın sorunlarından ve onca engel ve zorluğa karşı, adeta bir direniş savaşı vererek ayakta kalıp, üretime devam edişinden bahsetmiştim.
Bunlardan biri de Yaba Yayınları. Ankara’da kuruldu, İstanbul’a Tünel’e, Tüksek Kaldırıma yerleşti. Yine inanılmaz bir kültür savaşımı vermeye devam ediyor.
Yaba yayınlarının yükünü taşıyan iki güzel insan var. Aziz Aydın Doğan ve eşi Ayşe Doğan. Biri Kürt, öteki Yörük kızı… Omuz omuza vermişler, sokaktan hiç kopmamışlar. Ayşe hep sokaktaki standın başında durur. Aydın ise, içeride inatla 1979’da kurduğu Yaba Edebiyat dergisini devam ettirir. Orası aynı zamanda hem bir sahaf hem de bu derginin editörlük ofisidir. Belge gibi, Yaba da 80 darbesinden sonra yayına ara vermedi.
Aydın Doğan’ın on parmağında on marifet var. O titiz bir editör olması yanında, bir tiyatrocu geçmişe sahiptir. Tiyatroya olan ilgisini bugün, Albert Camus’un benim gençlik  idolüm olan oyunlarından biri olan ‘Doğrular’a da yer verdiği tiyatro yapıtları devam ettiriyor. Birçok amatör tiyatro grubu bu dizi sayesinde değerli eserlere ulaşabiliyor. Yaba’nın cep kitaplarının nostaljik havasını yeniden raflara sunan sevimli bir dizisi de var. Burada da çok sevdiğim,  Puşkin’in  Erzurum Günlüğü’nün yeni baskısı da var. Kitabın Rusça’dan çevirisini yapan ise, TKP’nin eski genel sekreterlerinde Zeki Baştımar. 51 Tevkifatı’ndan sonra on yıl kadar hapis yatan Baştımar, 60’lı yılların başında tahliye olduktan sonra küçük bir yayınevi kurmuştu. Kitabın ilk basımı da buradan yapılmıştı. Aydın Doğan’ı 90’lı yıllarda Ankara Olgunlar Sokak’taki sokak sergisinde tanıdım. Yaba dergisinde çıkan Kürtlere ilişkin bir yazıdan dolayı, ANZ ve birçok yayıncı gibi TMY 8. Maddeden dolayı o da nasibini aldı. Hapis yattı, ağır bir para cezası aldı. Ankara’da artık nefes alınmaz hale gelinmişti. İstanbul’a taşındılar.
Yaba’nın en önemli katkılarından biri de, Mezapotamya Kütüphanesi. 20’yi aşkın kitabın yayınlandığı bu dizi de, Süryani/Asuri, Ermeni, Kürt, tüm Mezapotamya halklarının tarihine ilişkin çok önemli kaynak kitaplar yayınlandı. Bu dizi sayesinde, bölgenin yerel merkezlerinin en kadim geçmişini yakalayabiliyorsunuz. Özellikle Süryaniler, Kürtler dahil tüm bölge halklarının Osmalı’dan, Selçuklu’dan da önceki tarihine ulaşabiliyorsunuz. Bunlar arasında 5 ciltlik, Şerefname, özellikle taktire şayan. 1880’lerdeki kritik Rus edisyonunun özelliği inanılmaz zenginlikteki kaynakça ve dipnotlar. Burada Şerefname’nin de ötesinde, bütün yerel tüm halklara ilişkin derin köklerin izlerini bulabiliyorsunuz. Aydın Doğan’ın bir özelliği de var. O aynı zamanda iyi bir yazar. Onun “Taşralı Bir Gencin Günlüğü” adlı hikaye kitabını çok sevmiştim. “Deli Oğlan ve Diğerleri”, “Gece” ve “Öğle Şarabı” adlı, Katherine Anne Porter’den uyarladığı,   oyunlarını da sevmiştim. Amatör ya da profesyonel tiyatro gruplarına tavsiye ederim. Keşke bu oyunlar Kürtçe’ye de çevrilip oynansa. Ama şu ara elimden düşmeyen bir kitabı var. Bence tam da Yaşar Kemal tarzında epik bir anlatı. Son romanında Aydın Doğan sadece “Yığıkili Zülküf’ün değil, yitik kent “Harput’un Hikayesi”ni yazmış.
Harput, acı ile dolu bir coğrafyanın,  her taşına bu acının sirayet ettiği bir parçasıdır. Tamamen olmasa da O, cennet şehri Van gibi yerle bir olmuş, yerle bir edilmiş bir Ermeni kentidir. Zaten Aydın Doğan’ın kendisi de, yine bir Ermeni yerleşimi olan Kesrik’tendir. Bugün orası da Harput gibi, Elazığ ile birleşmiş, onun bir mahallesi haline gelmiştir. Elazığ, ne yazık ki, soykırımın en ağır yaşandığı Yozgat, Trabzon, Maraş, ve Erzurum gibi, milliyetçiliğin ve tutuculuğun en egemen olduğu kentler arasında. Bu da belki soykırımın arkasında bıraktığı travmanın bir başka türden yansıması. O da yoksulluk içinde, yetim olmasa da bir yetim olarak büyümüştür. Bu ortamın izlerini Aydın Doğan’ın bütün yapıtlarında bulabilirsiniz.
Aydın Doğan, genç yaşta yitirdiğimiz 78 Kuşağı’nın en başarılı şairlerinden biri olan Adnan Yücel’in vasiyetini yerine getirerek, Harput’un efsane kabadayısı Zülküf’ün yaşamını romanlaştırdı. Bu kitapta, İnce Mehmet’in, Keşanlı Ali destanının tadını bulabilirsiniz.
O da siyasal olamayan başka türden bir isyankar, bir hak arayıcısı… Ve türkülere, şiirlere yansıyan trajik bir son.
Bunlar da zaten “Yiğıkili Zülküf’”ün bir parçası.

Ragıp ZARAKOLU

Yorumlar kapatıldı.