İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Yeni Türkiye’nin ‘Kültür Emperyalizmi’ aygıtı: Diyanet

Kadri Gürsel
Türkiye’de 122 bin personel ile 85 bin camiyi yöneten Başbakanlık’a bağlı dev kuruluş Diyanet İşleri Başkanlığı’nın AKP dış politikasındaki rolü de giderek artıyor. Kısa adıyla “Diyanet”, ezici çoğunluğu Sünni-Hanefi inancının devletten maaş alan imamları olan 122 bin kişilik kadrosuyla ülkedeki 85 bin camiyi dolduran cemaate merkezde yazılan hutbelerle ulaştırdığı Ankara’nın mesajını, artık çok daha öteye, dünyaya da taşıyan bir kurum haline getirildi. Diyanet’in internet sitesine bir göz atmak bile kurumun uluslararası alanda ne kadar da faal olduğunu görmek için yeterli. Diyanet’in bu sitede yer alan 2013 yılı faaliyet raporunda kurumun sınır aşan amacı “Dünyada objektif İslam algısı oluşturmak ve bu anlayışı yaymak” şeklinde ifade ediliyor. Hedef olarak da “İslam’ın bilimsel temellerine dayalı bir İslam anlayışı sunmak ve yaygınlaşmasına öncülük etmenin” benimsendiği kaydedilmiş. Bu doğrultuda yurtdışında 200.267 adet konferans, panel ve sempozyum düzenlendiği bilgisi raporda yer alıyor.

***
Türkiye’de Başbakanlık’a bağlı olarak faaliyet yürüten, Sünni inancına uygun din hizmetlerinden sorumlu Diyanet İşleri Başkanlığı, müftülükler, camiler ve imamlar kanalıyla ülkenin en ücra köylerine kadar yayılarak dini kontrol eden geniş teşkilatı ve muazzam bütçesiyle tanınır ve konuşulur… Hakkında pek konuşulmayan ise, AKP iktidarının bu çok kayırdığı kurumu son yıllarda sadece Erdoğan’ın istediği “dindar nesil”i yetiştirmek için değil, kendi dış politikasının etkin bir aracı olarak da kullanmaya başladığıdır.
Türkiye’de 122 bin personel ile 85 bin camiyi yöneten Başbakanlık’a bağlı dev kuruluş Diyanet İşleri Başkanlığı’nın AKP dış politikasındaki rolü de giderek artıyor
Kısa adıyla “Diyanet”, ezici çoğunluğu Sünni-Hanefi inancının devletten maaş alan imamları olan 122 bin kişilik kadrosuyla ülkedeki 85 bin camiyi dolduran cemaate merkezde yazılan hutbelerle ulaştırdığı Ankara’nın mesajını, artık çok daha öteye, dünyaya da taşıyan bir kurum haline getirildi.
Diyanet’in internet sitesine bir göz atmak bile kurumun uluslararası alanda ne kadar da faal olduğunu görmek için yeterli. Diyanet’in bu sitede yer alan 2013 yılı faaliyet raporunda kurumun sınır aşan amacı “Dünyada objektif İslam algısı oluşturmak ve bu anlayışı yaymak” şeklinde ifade ediliyor. Hedef olarak da “İslam’ın bilimsel temellerine dayalı bir İslam anlayışı sunmak ve yaygınlaşmasına öncülük etmenin” benimsendiği kaydedilmiş. Bu doğrultuda yurtdışında 200.267 adet konferans, panel ve sempozyum düzenlendiği bilgisi raporda yer alıyor.
Birçok sınır aşan faaliyetin arasında İslam ülkelerine ve Müslüman toplulukların yaşadıkları ülkelere 80 heyetin gönderilmesi, Türk cumhuriyetleri ve Afrika ülkeleri başta olmak üzere 79 ülkede cami, okul ve eğitim ihtiyaçlarının karşılanması için işbirlikleri yapılması da var. Türk cumhuriyetleri, Balkanlar, Kafkaslar ve Afrika’dan toplam 3791 öğrenci, Kuran kursu almaları, imam-hatip liselerinde ve yüksek lisans doktora programlarında okutulmaları maksadıyla Türkiye’ye getirilmiş.
Diyanet’i yakından izleyen kaynaklar kurumun Arap olmayan Müslüman ülkelerinde ve özellikle de Balkanlar’daki İslami kurumlar üzerinde etkisini artırdığını belirtiyorlar.
Aynı internet sitesinin “haberler” bölümünden, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in bu yazının yazıldığı 9 Mart tarihinde Sudan’ı ziyaret etmekte olduğunu öğreniyoruz. Sitenin arşivindeki haberlerin çoğu Diyanet’in bu yeni dış politika aktivizminde doğal olarak başrolü oynayan Başkan Görmez’le ilgili… 2010’un kasım ayında bu göreve atanan Görmez’in işlek bir uluslararası temas trafiği var ve medyada sıkça yer alıyor.
Yılbaşından bu yana Büyük Britanya, Mali, Sudan ve Tayland büyükelçilerini kabul etmiş; çoğu dini hüviyetli olmak üzere Kazakistan, Fildişi Sahili, Litvanya, Bosna Hersek, Polonya, Tataristan, Kamboçya, Azerbaycan ve Zanzibar’dan resmi konuklar ağırlamış, dini nitelikte iki uluslararası heyetle toplantılara katılmış.
Bunun yanı sıra Uluslararası Kudüs Enstitüsü Yönetim Kurulu Başkanı Şeyh Hamid bin Abdullah ve beraberindeki heyeti 20 Şubat’ta kabul ederken “Kudüs imdat diye çağırıyorsa her Müslüman’ın o ses kulak vermesi gerekir” diye konuşmuş. Görmez, yılbaşından bu yana Türkiye’de beş farklı TV kanalında özel programlara konuk olmuş.
Yardımcı Doçent Dr. Nil Mutluer, Aralık 2014’te Helsinki Yurttaşlar Derneği tarafından yayımlanan “Yapısal, Sosyal ve Ekonomi-Politik Yönleri ile Diyanet İşleri Başkanlığı” başlıklı çalışmasında, “Diyanet İşleri Başkanı Görmez’in güncel olaylara yakınlığı ve politik konularda belirli bir duruş sergilemeyi seçmesi sebebiyle diğer başkanlardan ayrıldığını” belirtiyor.
Bu bağlamda Görmez’in Paris’teki Charlie Hebdo katliamını protesto etmek amacıyla düzenlenen büyük yürüyüş hakkında söylediklerini hatırlamakta fayda var: “Bir tarafta son 10 yılda İslam coğrafyasında acılarla kıvranan 12 milyon insan katledildi, yok edildi ama geçen hafta Paris’te yine hiçbir müminin, hiçbir aklıselimin kabul etmeyeceği 12 insan hunharca katledildi. Ama 12 milyon insanın katledildiğine ses çıkarmayan insanlığın sadece 12 kişiye düzenlenen bir cinayet sebebiyle ayağa kalkmasını ibretle izledik.”
Mehmet Görmez, İstanbul’un 1453’te Osmanlılar tarafından fethi sonucunda camiye çevrilen eski Bizans Ortodoks mabedi Ayasofya’nın modern Cumhuriyet tarafından 1935’te müzeye dönüştürülmüş olmasını da içine sindiremediğini 12 Eylül 2013’te katıldığı bir televizyon programında şu şekilde ifade etmişti: “Ayasofya, bu milletin, bu medeniyetin, bu tarihin aslında bütün dünyada önemli olan sembolik değeri çok yüksek olan bir İslam mabedidir. Müze değildir. Ayasofya kilise değildir.”
Türkiye’de din-devlet ilişkileri hakkındaki çalışmalarıyla tanınan hukukçu ve siyaset bilimci Prof. Dr. İştar Gözaydın, 19 Şubat’ta Al-Monitor’un sorularını cevaplandırırken, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Bizans’tan beri bu topraklarda süren bir geleneğin devamını temsil ettiğini söyledi:
“Bizans’ta dünyevi iktidar din kurumunu kontrol ediyor. Aynı şey Osmanlı’da da devam ediyor. Padişah Şeyhülislam’ı atıyor ve azlediyor. Din-devlet ilişkileri bakımından değişen bir şey yok bu topraklarda. 3 Mart 1924’te halifelikle birlikte kapatılan Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığı’nın yerine bir müdürlük olan Diyanet İşleri Başkanlığı kuruluyor. Cumhuriyetin kurucuları din kurumunu gerçekleştirmeye çalıştıkları modernite projesi açısından rakip olarak görüyorlar ama tamamen de göz ardı etmek istemiyorlar çünkü öneminin farkındalar. İdare içinde bir birim olarak yapılandırmayı tercih ediyorlar. Böylece hem kontrol edebiliyorlar hem da daha sonra önem kazanmasını önlemek istiyorlar. Diyanet’in bir de bilgilendirme görevi var. Bilgi dediğin referansla yapılan bir şey. Bu referans Sünni-Hanefi. Osmanlı’dan beri Sünni-Hanefi.”
Gözaydın, Cumhuriyet’in kurucularının olduğu gibi bugünkü AKP iktidarın da bir toplum tahayyülü bulunduğunu belirtiyor. Laik Kemalistlerle İslamcıların tahayyül ettiği toplumlar elbette ki çok farklı ama kullanılan araçlar hemen hemen aynı…
Gözaydın, “Nasıl ki Cumhuriyet’in kurucuları kendi oluşturmak istedikleri toplumsal yapı için bir din bilgisi üretiyorlar, şu anki Diyanet de mevcut iktidar tarafından kendi toplum tahayyülünü ve aile yapısını gerçekleştirmek için kullanılıyor. İktidarın ideolojik aygıtı…” diyor.
AKP Türkiye’sinin dış politikası iç politikasının bir uzantısı haline gelmiş bulunurken ülke içinde kritik bir rol oynayan Diyanet’in bunu dış politik alanında da sürdürmesi haliyle beklenmeliydi. Gözaydın: “Türkiye’nin dış politikasında daha aktif olma çabaları içinde Diyanet. Osmanlı’nın eskiden hüküm sürdüğü topraklar üzerinde bir gücü ve etkisi var ve uluslararası anlamda da Diyanet önemli bir kurum. Yeni Türkiye’nin kültürel emperyalizmi için gayet kullanışlı.”
AKP iktidarının Türkiye’nin içinde ve dışında bu denli önemli roller yüklediği Diyanet’in bütçe ve personel sayısı da bu faktörlerle orantılı bir biçimde artırılıyor. Diyanet’in internet sitesindeki veriye göre kurumun 2012’de 4,26 milyar TL olan bütçesi, 2013’te 4,6 milyar TL’ye (2013 kuru bazında 2,4 milyar dolar) çıkmış bulunuyor.
Nil Mutluer 2002’den 2012’ye Diyanet bütçesinde yüzde 176’lık bir yüksek reel artışın gerçekleştiğini saptıyor. Bu veri Cumhuriyet tarihi boyunca Diyanet bütçesindeki en büyük reel artışın AKP döneminde meydana geldiğini gösteriyor.
Diyanet bütçesi, eğitim ve sağlık bütçesine kıyasla daha büyük oranlarda artıyor. Örneğin 2002’de Diyanet bütçesi sağlık bütçesinin yüzde 6,29’u iken 2012’ye kadar yaşanan reel artış sonucunda yüzde 8,82’si oranına yükseliyor. Kişi başına düşen Diyanet İşleri harcamaları 2000’de Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın yüzde 0,16’sı iken bu oran 2012’de yüzde 0,30’a çıkıyor.
Benzer artış trendleri personel sayısında da söz konusu… Personel sayısı 2003’te 74 bin iken 2010’da 84 bine çıkıyor. Ama asıl artış 2010’daki politika değişikliğinin ardından geliyor ve 2013’e gelindiğin

Yorumlar kapatıldı.