İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türkiye ve Ermenistan’a Büyük Görev Düşüyor

Semih İdiz
Türkiye’deki “Ermeni tabusu” kademeli olarak kalkıyor. Resmi tarihçiliğin cenderesinden arınmış araştırmaların ve anıların sayısında da artış var. Bugün özellikle İstanbul’da düzenlenecek olan ve katılımdan çok, yapılıyor olmasının simgesel önemi büyük olan Ermeni tehciri, katliamı veya soykırımı -isteyen istediği tabiri kullanır- anma törenlerini de bu çerçevede görmek lazım. Fakat bunlar yeterli değil. Devletler cesur adımlar atmadıkça, milletler arasındaki büyük husumetler kolay aşılamıyor. İsraillilerle Almanlar, İrlandalılarla İngilizler, hatta Vietnamlılarla Amerikalılar arasındaki mevcut ilişkiler de bunu gösteriyor. Türkiye ile Ermenistan’a bu yüzden büyük görevler düşüyor. Ayrıca karşılıklı iyi niyet ve samimiyet gerekiyor.

Ermeni meselesi, 1970’li yıllardan bu yana Türkiye için giderek artan, ayrıca ASALA tarafından katledilen diplomatlarımız, aile fertleri ve diğer elçilik görevlileri nedeniyle öldürücü olan bir sorun haline dönüştü.
Her yıl stratejik ilişkilerimiz olan ülkelerle bu yüzden çalkantılar yaşıyoruz. Bu çerçevede arkasını getiremeyeceğimiz tehditler savuruyor, uluslararası itibarımızı sarsan adımlar atıyoruz. Çanakkale Zaferi’ni anma törenlerinin geleneksel çerçevesinden çıkarılarak 24 Nisan’a kaydırılması gibi.
Bu adım dışarıda, “Ermenistan’ın soykırımı anma törenini gölgeleme çabası” olarak değerlendirildi ve çok sayıda olumsuz yazıya yol açarak, gözlerin soykırım meselesine daha fazla dönmesini sağladı. Bunun, Çanakkale şehitlerimize karşı ne denli saygılı bir gelişme olduğu da tartışılabilir.
Başbakan Davutoğlu’nun Ermeniler için yayımladığı taziye mesajının ve ardından sarf ettiği bazı sözlerin samimiyetinin bu ortamda sorgulanması da doğal sayılmalı. Buna rağmen Davutoğlu’nun sözlerinden Türkiye açısından iki önemli “sorumluluk” ortaya çıktı.
Davutoğlu Ermeni tehcirini “insanlık suçu” olarak niteledi ve “Ermenilerinin hatırasına ve Ermeni kültürel mirasına sahip çıkmanın Türkiye için tarihi ve insani bir görev olduğunu” vurguladı. Bu sözler, Türkiye’nin uluslararası kamuoyu nezdinde Ermeni meselesindeki samimiyetini kanıtlaması açısından çıtayı yükseltti.
Barış için, Ermenistan’ın da elbette ki iyi niyetini ve samimiyetini göstermesi gerekecek. Oysa Erivan, Davutoğlu’na olumlu yanıt vermekten çekindi. Cumhurbaşkanı Sarkisyan, Davutoğlu’nu azımsarcasına, “önemli olan Erdoğan’ın sözleridir” anlamına gelen sözlerle yetindi.
Oysa durum Ermenistan açısından da istenen noktada değil. Ermeni yetkililer Papa’nın sözleriyle çeşitli parlamentolardan çıkan Ermeni soykırımı kararlarının bağlayıcı bir yanı olmadığını biliyorlar. ABD Başkanı Obama da kendilerini yine hüsrana uğratacak.
Bunu açmazı gören Ermeniler de var. ABD’deki Lehigh Üniversitesi’nden Arman Grigoryan Washington Post gazetesinde 17 Nisan’da çıkan yazısında mevcut durumun Erivan’a bir yarar sağlamadığını vurguladı. Ermenistan’ın Türkiye düşmanlığından vazgeçerek Ankara’ya Türkiye’nin siyasi endişelerini giderecek güvenceler vermesi gerektiğini yazdı.
Ermenistan’dan gelecek bazı jestler mevcut ortamı yumuşatabilir. Örneğin 1915’te Anadolu’da yaşamını yitiren tüm insanların yanı sıra ASALA’nın öldürdüğü Türkler için taziye sunabilir.
Taraflar 2009 yılında ortaya çıkardıkları fakat arkasını getiremedikleri Zürich Protokolleri’ni tekrar canlandırabilirler. Sarkisyan CNN-Türk’e önceki gün verdiği demeçte “Protokolleri Türkiye onaylarsa, biz de onaylarız” dedi. Protokollerdeki yumuşak konulardan başlanarak zorlu konular güvenin arttığı bir döneme ertelenebilir.
İşin tabii ki bir de Azerbaycan boyutu var. Ancak, Ankara Bakû’ya çıkarları uğruna bazı adımlar atması gerektiğini ve Ermenistan ile iyi ilişkileri olan Türkiye’nin bölgesel barışa daha fazla katkı sağlayabileceğini anlatabilmeli.
Barıştan yana karşılıklı samimi çabalar her zaman sonuç vermiştir. Fakat siyasi irade ve iyi niyet yoksa o zaman husumete devam, başka yol yok. Türklerle Ermenilerin kaderi bu olmamalı…

Yorumlar kapatıldı.