İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

100. yılında sürgün yolunda-2: Geyveli Ermeniler’e ne oldu?

Tarihi 4 bin yıl önceye dayanan ve benim de anne tarafımın memleketi olan Geyve’de binlerce Ermeni yaşıyordu. Bugün bir zamanlar Ermeniler’in yaşadığı köyden geri tek şey miras ise kilise kalıntıları… (Yunanistan’a göç etmiş Rumlar, Geyve köylerini görmeye geliyorlar.)

GEYVE
Anne tarafımın bir kısmının Geyve’li olduğunu öğreneli henüz birkaç sene oldu. Bu konuyla ilgili bir gazeteci olarak bugüne kadar neden çok fazla soru sormamış olmamın sebebini ise hep İstanbullu olduğumuza inandırılmış olmakta buluyorum. Sanırım kimsenin hatırlamak istemediği, siyasetçilerin ve tüm eğitim sisteminin bu anıları silmek için çabaladığı bir Türkiye ‘de, soykırımı ucundan yaşayıp da kurtulmanın verdiği mahcubiyetle ailemin bunu bana anlatmamış olmasını doğal karşılamak zorunda kaldım.
GEYVE DİYE BİR YER
Peki Geyve neresi?
Birçoğunuzun bilmediğine emin olduğum bu ilçe aslında İstanbul’un sebze meyve ihtiyaçlarının büyük bir bölümünü karşılıyor.
İstanbul -Sakarya yolu üzerinde şu anda hızlı tren inşaatı yüzünden tamamı alt üst olan yollarıyla Geyve, Pamukova Ali Fuat Paşa tren istasyonu çevresinde yer alan bir yerleşim birimi. Karadeniz ile Marmara iklimi arasındaki konumu sebebiyle verimliliği oldukça yüksek olan Geyve’de otoban kenarlarında bile meyve ağaçları bereket saçıyorlar.
1830 yılından beri ilçe konumunda olan Geyve, 1954 yılına kadar Kocaeli Ili’ne bağlıyken bu tarihten itibaren, Sakarya iline bağlanmış.
Geyve’nin yerlileri Bithynie’de kalma Rumlar ve ana lisanları Ermenicedir. Bölgede Ermeniler 600’lü yıllarda görülmüşlerse de büyük göç, Pers kralı Büyük Abbas baskısından kaçanlar tarafından gerçekleştirilmiş. Geyve’den önceki durağımız İzmit Armaş’ı (Akmeşe) da İran göçmeni Ermenilerin kurduğunu söylemişti köy kahvesindekiler. Dolayısı ile 37 kilometre farkla birbirini tutan iki öyküyü birleştirmiş olduk.

100 yıl önceki ve sonraki Kıncılar Köyü.
410 HANELİ KÖYDE SADECE KİLİSE DUVARLARI AYAKTA
Cuniet, La Turquie d’Asie kitabının dördüncü cildinde Geyve’de 6.752 Gregoryan ve 132 Protestan Ermeni olduğu söylenmekte. İzmit mutasarrıflığında 1914 sayımlarında ise sancakta 18.223 Müslümana karşılık 18.550 Ermeni bulunduğu söyleniyor. Osmanlı sayımlarına göre sadece Kıncılar Köyü’nde 1914 yılında 410 hanede 2265 Ermeni yaşamaktaydı.
Geyve’de 2 Ermeni okulunda toplam 170 öğrenci bulunmaktaydı. Bunların 90’ı Ortaköy (Orta-Kyuğ) Erkek Lisesi’nde, 80’i ise tekrar aynı köyde kız yatılı okulunda bulunuyordu.

Aya Minas Ayazması…
KÖKLER GERİ ÇAĞIRIYOR
Bundan üç yıl önce Geyve’ye gittiğimde sosyal medya üzerinden tanıştığım ismini paylaşmak istemeyen F.B beni ve babamı kısık sesle konuk ederken bir yandan da çevreden gelecek tepkiler için çekiniyordu belki de. Halen isminin paylaşılmasını istemez. Ancak yıllar içerisinde bağımız kopmadığı gibi daha da ilerledi. Bir emlakçı olarak çevre köylerden neredeyse tamamının envanterini çıkarmakla kalmadı, her gün her saat Geyve’nin geçmişinin unutulmaması için çaba harcayan bir yerel tarihçiye dönüştü, F.B. Yunan alfabesini, az biraz Osmanlıca’yı ve hatta biraz da Ermenice harfleri tanıyor artık.
Bugün, Geyve’ye vardığımda ofisi kaynak kitaplarla dolu, gördüklerini ve okuduklarını kelimelere sığdıramayacak kadar hızlı aktarmaya çalışan bir tarihçi.
4000 yıllık Geyve, eğer bir şekilde yeniden eski şanına kavuşacaksa bu onun çabalarıyla olacak.
Yukarıda özetlediğimiz birçok bilgiyi kaynaklarıyla birlikte şehir merkezinde yaptığımız sohbette alıyoruz.
Geçtiğimiz yıl Geyve’nin mübadeleyle Yunanistan’a göç ettirilmiş ailelerine ulaşarak onları köylerini görmeye davet etmiş.
Yunanistan’daki Geyve’liler köylerinin isimlerini de taşımışlar oraya. Ve şimdi 90 yıl sonra tekrar gerçek Ortaköy’ü görmeye geri geliyorlar. Bir traktörün sırtında tırmandıkları köylere eski evlerini ve anılarını yad ediyorlar.

SON KALINTILAR DA MADEN ÇIKARILIRKEN PATLATILDI
Ama diğer köyler o kadar da şanslı değil. 1915’in ardından Ermenilerin yoğunlukta olduğu köylerin çoğu tamamen yıkılmış. Benim ailemin bulunduğu Kurtbelen’de ise son kalan kilise kalıntıları geçtiğimiz yıl köyün altındaki maden arama çalışmaları sırasında dinamitlenerek dağın içine gömüldü.
Şimdi Akıncılar eskinin Kıncılar köyünün bir fotoğrafı geçiyor elimize. Şeref Elma’nın arşivinden. Evler o kadar çok ki sayamıyorum. 100 yıllık kareden bugüne tek kalan Surp Sarkis Kilisesi’nin kalıntıları.

ZAVEN SERAİDERİAN’IN ANILARINDAN
Nasıl olmuş ise bu yerel tarihçi F.B’nin eline 1980 yılında ABD’de New York’ta Ermeni Birliği’nin soykırımdan kurtulanlardan Zaven Seraiderian ile yaptığı bir sözlü tarih çalışmasının deşifresi geçmiş.
“Bu adam sizin köylü, bir göz at” diyor. 12 sayfalık deşifrede 1915’in en acımasız yanlarını ve kurtarıcılarını tarif ediyor Seraiderian. Satır aralarında da tarihsel bilgiler veriyor. Örneğin Ermenilerin Kurtbelen köyüne nasıl geldikleri gibi:
“Geyve Kayleplur’un (Kurt tepesi) bir parçasıydı. Ki adını Türkçe’ye Kurtbelen diye çevirdiler. 15 bin Ermeni vardı burada. Köyümüzün arkasında “Mayrastan” dediğimiz 10 bin ağaçlık bir mesire yeri vardı. Yaz aylarını orada geçirirdik. Hayvanlarımız çoktu, bereketliydik. Birçok göçmen buraya geldikten sonra kalırdı. En önemli göçmen Ani’den ve Ermenistan’dan gelidi Kurtbelen’e. Kurtbelen isminin hikayesi de şöyle: Bir gün köylüler eşekle tepeye tırmanmaya çalışırlar ama zorlanırlar. İlk su kaynağına geldiklerinde oraya Kare aghpyur (Taş çeşme) derler. Birkaç dakika sonra bir başka kaynağa rastlarlar orada da Vari Aghpyur (Aşağı çeşme) derler. Bu arada da eşeği de ağaca bağlayıp bırakırlar. Uzun bir tırmanışın ardından geri döndüklerinde eşekten sadece kemikler kalmıştır. Kurtlar parçalamıştır onu. Bu yüzden de o tepeye Kayleplur (Kurt tepesi) derler.”

Kurtbelen Köyü’nde Ermeniler’den geriye kalan tek şey, kilisenin duvar kalıntıları.
İKİ TAHTA KAŞIK
15 Nisan 1908’de doğan Seraiderian Ermeni soykırımı günlerini çok iyi hatırlıyor ve anlatılarında Geyve’den toplanan Ermenilerin nasıl Bilecik’e oradan da Afyon ve Konya yolu üzerinden Der Zor’a sürüldüğünü anlatıyor. 4 ağabeyinden 3’ünü, kız kardeşini, anne ve babasını kaybediyor. Ünlü bir demir tüccarı olan babası Hacı Hampartsoum Seraiderian’ın Taşnaklara silah sakladığı ihbarı yapıldığını, askerlerin silah bulamamasına karşın deposundaki demirlerin malzeme olarak gösterilip babasının hapsedildiğini söylüyor Seraiderian ve ekliyor:
“Ağabeyim Harutyun ile ikimiz kurtulmuştuk sadece. Bizi Beder diye birine verdiler. Karısı bizi yıkadı temizledi. Sonra elimize iki tahta kaşık verdi. Bizim yemek kaşıklarımız diğerlerinden farklı olarak o tahtalar olacaktı. Bir gün tarlayı sürüyorduk, ben süremiyordum. Zig zag gidiyordum sürekli. Beder geldi bana küfür edip bağırdı. ‘Kafanı keseceğim senin’ dedi. Sonra da ağzımı burnumu döverek kanattı. Ayağa kalkamayacak bir haldeydim. Ağabeyim kaçabildi evden ben daha küçüktüm. Ağustos 1916’da ben de kaçtım. Khanhamur’da bir Bedevi evine sığındım. Şeyh Abu Arslan ve eşi. Beder gelip beni geri istedi… ‘Oğlumu ver’ diye bağırdı. Bana sordular ‘gidecek misin?’ diye. ‘Yok’ dedim. Öyle kurtardılar beni…”
Seraiderian’ın hikayesi bundan sonra Meskene’ye, oradan Halep’te oradan da ABD’ye uzanıyor…
Geyve’den ayrılırken kar atıştırmaya başlıyor. Yerler tutmaya başlamış bile. Bilecik, Afyon ve Konya üzerinden uzun ve fırtınalı bir yol bekliyor beni. Haberler karayolunun kapalı yönünde. Birbirimizi görmediğimiz süre zarfında biriktirdiklerinin tamamını benle paylaşamamanın verdiği tebessümlü bir hüzünle F.B., Kutrbelen köyünün tarihinin yazılı olduğu Rumca bir kitap tutuşturuyor elime, hediye niyetine…
Bir de ağabey nasihatı yapıştırıyor sırtıma:
“Kurtbelen tamamen yok olmadan valideyi buraya bir getirmelisin…”
Seraiderian gibi ben de Bilecik ve Afyon’a doğru sürgün yoluna devam ediyorum…
NOT: Bu proje Gülbenkian Vakfı tarafından desteklenmektedir.

Yorumlar kapatıldı.