İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Savaşacak mı yoksa barışacak mısınız, karar verin…

Markar Esayan
Ayaklanma, cinayet, dezenformasyon ve darbe ittifakıyla gidilen bir seçim süreci…Hükümetin süreçte attığı adımları saymak için ise yerimiz yeterli değil. Kimse bunu demokratik muhalefet diye yutturmasın. Bu haliyle Çözüm Süreci’ni araçsallaştıran bir savaş mekaniği işliyor. Barış için elini uzatana vurup, Kürtleri öldürenlerle, inkâr edenlerle, siyaseti, sokağı Kürt canı üzerinden karıştırmayı hesap edenlerle yürümeye strateji veya muhalefet denemez. Bu hükümeti açık sulara çekip kayığı batırma amaçlı bir projeye benziyor. Ve tekrar, burada sorun hükümetin değil, Türkiye’nin geleceğidir. Bu ikisi özdeşleşmişse, bu analiz yapandan bağımsız tarihsel bir gerçekliktir. HDP’nin yeri, senaryolar değil, bu tarihsel gerçeklik olmalıdır. Fakir Kürt ve Türk çocuklarının yaşamı üzerinden strateji kurulmaz.

***
HDP’nin bu seçimlerde kilit parti olacağına dönük beklentiler, tahminler, aslında Çözüm Süreci’nin bir sonucu… PKK, 2011 yılında Siirt’te olduğu gibi içinde altı kadın bulunan araçları havaya uçurur, 6-8 Ekim’de 52 vatandaşı linç eder ve özür bile dilemezken, Çözüm Süreci’nin yaşanmadığı bir süreçte HDP kendi kemik oylarını dahi koruyamazdı. Selahattin Demirtaş’ın değil yüzde 9.7 oy alması, HDP’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday göstermesi bile komik kaçardı. (Dört kadının öldüğü Siirt’teki saldırıda ağır yaralanan Nuran Evin olaydan sonra yatağa mahkum oldu, arkadaşı Gülcan Olgaç’ın ise bir bacağı kesildi, protez bacak takıldı.)
Çözüm Süreci’nin merkez formülü zaten silahın tasfiyesi ve siyasetin güç kazanmasıdır. Ancak bu formülde HDP ve Çözüm Süreci arasında ters orantılı bir ilişki gelişti. HDP barışı önceleyerek değil, Çözüm Süreci karşıtı ittifakın piarıyla destekleniyor. Tedirgin edici olan AK Parti’nin oylarına ne olacağı değil, bu bayatlamış propagandayı bir kenara bırakalım. Sorun HDP’nin (doğal olarak Kandil’in) şiddetle ilişkisini kesmemiş olması, gizli ajandayla yol alması, Çözüm Süreci’ni düşman belleyen vesayet ittifakıyla “ortaklaşmaya” gitmesidir.
Çözüm Süreci’ni desteklerken, kendimizi bir mühendisliğin içinde mi bulacağız?
Bu AK Parti’den öte, Türkiye’nin geleceği ile ilgili bir risktir. HDP pek ala AK Parti’ye özgürlükçü/sert muhalefet ederek, şiddet kartını reddederek, bu arada paralel yapıya, vesayet ittifakına da aynı sertlikte karşı çıkarak çok daha geniş bir kesimden oy isteyebilirdi. Bu siyaseten rasyonel ve sosyolojik gerçeğe daha uygun bir davranış olurdu. İnsanlar HDP’yi demokrasinin bir güvencesi, potansiyel ana muhalefet partisi olarak görmeye başlar, bunun kendisi bile Çözüm Süreci’ni ilerleten bir unsur olurdu.
Ama hikâye çok farklı gelişiyor ve şüpheler de bundan.
Şimdi bakıyorsunuz, HDP ve Sayın Demirtaş üzerinde, vesayet ittifakı ile girişilen işbirliğini örtme amaçlı bir demokrasi tacı oluşturulmaya çalışılıyor. Bunu yapanlar düne kadar Kürtleri öldüren, inkâr eden ve son 13 yıllık dönüşümü engellemeye çalışan yapı… Ha bir de sekiz bin KCK’lıyı hapse atan paralel yapının HDP’ye desteği eklendi buna. Bu formatı sadece yerli unsurlarla anlamaya çalışmak saflık olur. Bu hesap, Çözüm Süreci’nin dönüştürücü gücünden tiksinen üst aklın maestroluğunda ilerliyor gibi. Çünkü bu projenin başarısı tüm bölgede büyük bir değişimin ilk hamlesi olacak.
Dolmabahçe Sarayı’nda Öcalan’ın bildirisi okunuyor. Adımların en esaslısı… Bu hükümetin iyi niyetini, ama ciddi bir risk üstlendiğini de gösteren tarihi bir olay. Öcalan’ın bahar aylarında, yani tarih vererek silahsızlanma kongresi toplanması çağrısı yaptığı noktada, Demirtaş tıpkı 3 Ocak 2013 İmralı ziyaretinden sonra yaptığı gibi zehir zemberek açıklamalar yapıyor, “Hükümetin pratiği barış adına zerre kadar ümit vermiyor” diyor. Öte yandan, Cemil Bayık “Erdoğan tımarhaneye kapatılmalıdır” diye sinkaflı sözler sarf ederken, “Zaten bu nedenle Erdoğan’ın siyaset döneminin sonuna gelinmektedir. Artık beklenti yaratıp oyalama politikası teşhir olmuştur. Bu politika karaya vurmuştur. Ya Kürt sorununda adım atacaktır ya da gidecektir” diye tehditler savuruyor.
Aynı Bayık, “Erdoğan IŞİD’in halifesidir. Süleyman Şah’ı IŞİD karargah olarak kullanıyor” da demişti.
Dün itibarıyla da Dağlıca’da PKK askere havan ve makinalılarla saldırı düzenliyor…
Peki sürekli tehdit ve yalana dolana başvuran HDP/Kandil’in bugün beyaz Türkler, ulusalcılar, eski liberaller ve paraleller tarafından demokrasi havarisi olarak el üstünde tutulması nedendir? Bu demokrasi havarisi örgüt, 3 Ocak 2013’ten sonra hangi adımları atmıştır?
Koca bir hiç… 52 vatandaşı linç etmiş, Güneydoğu’da hamile eşinin yanında insanların kafasına sıkmıştır. 8 Mayıs’ta “çekilme başlıyor” demiş, sonra Gezi’de başlatmadığı çekilmeyi de durdurmuştur. Daha sonra da “Çektiklerimizin yerine daha fazlasını gönderdik” açıklaması yapmıştır.
Ayaklanma, cinayet, dezenformasyon ve darbe ittifakıyla gidilen bir seçim süreci…
Hükümetin süreçte attığı adımları saymak için ise yerimiz yeterli değil.
Kimse bunu demokratik muhalefet diye yutturmasın. Bu haliyle Çözüm Süreci’ni araçsallaştıran bir savaş mekaniği işliyor.
Barış için elini uzatana vurup, Kürtleri öldürenlerle, inkâr edenlerle, siyaseti, sokağı Kürt canı üzerinden karıştırmayı hesap edenlerle yürümeye strateji veya muhalefet denemez. Bu hükümeti açık sulara çekip kayığı batırma amaçlı bir projeye benziyor.
Ve tekrar, burada sorun hükümetin değil, Türkiye’nin geleceğidir. Bu ikisi özdeşleşmişse, bu analiz yapandan bağımsız tarihsel bir gerçekliktir.
HDP’nin yeri, senaryolar değil, bu tarihsel gerçeklik olmalıdır. Fakir Kürt ve Türk çocuklarının yaşamı üzerinden strateji kurulmaz.

Yorumlar kapatıldı.