İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Hayır! Saygıdeğer Cumhurbaşkanım Hayır! Sizin Eliniz Havada Kalmadı!..

Levon Panos Dabagyan
Hayır, saygıdeğer Cumhurbaşkanım hayır! Zat-ı devletlerinizin değerli eli hiçbir zaman havada kalmamıştır. Bu tespit yanlıştır. Havada kalan bir el varsa, o da Ermenistan Cumhurbaşkanı’nın elidir!.. Ermenistan ilk Cumhurbaşkanı Levon Der Bedrosyan döneminde, Türkiye’nin saflarına katılabilmek için hayli çaba sarf etmiştir… Saygıdeğer Cumhurbaşkanım! “1915 Tehcir olayı” Türkiye’de cereyan etmiş ve bunun acısını Osmanlı-Türk Ermenileri tatmıştır. Yani demem odur ki; mezkûr mesele; Türkiye Ermeni’lerinin meselesi olduğuna göre, konuya muhatap olarak Ermenistan niçin seçilmiştir?!… Bir takım hesaplar peşinde olan veya olanlar, bu konuyu Ermenistan’a kaydırmaktan nasıl bir fayda ummuşlar veya hâlâ ummaktadırlar?… (Buyurun bu da bizim MHP’li yazarın fikri. Neredeyse bizim aslanlar gibi muhatap benim diyecek. HYETERT)

***
Hayır, saygıdeğer Cumhurbaşkanım hayır! Zat-ı devletlerinizin değerli eli hiçbir zaman havada kalmamıştır. Bu tespit yanlıştır. Havada kalan bir el varsa, o da Ermenistan Cumhurbaşkanı’nın elidir!.. Ermenistan ilk Cumhurbaşkanı Levon Der Bedrosyan döneminde, Türkiye’nin saflarına katılabilmek için hayli çaba sarf etmiştir. Son çabası, Paris’de merhum Alpaslan Türkeş ile Der Bedrosyan görüşmesi olmuştur ve bu görüşmede her iki taraf da antant kalmış ve fakat, ülkelerine döndükleri zaman, merhum Türkeş’in vefat edişleri ile Levon Der Bedrosyan’ın Devlet başkanlığından alınmasıyla, bu güzelim anlaşma havada kalmıştır!..
Saygıdeğer Cumhurbaşkanım!
“1915 Tehcir olayı” Türkiye’de cereyan etmiş ve bunun acısını Osmanlı-Türk Ermenileri tatmıştır. Yani demem odur ki; mezkûr mesele; Türkiye Ermeni’lerinin meselesi olduğuna göre, konuya muhatap olarak Ermenistan niçin seçilmiştir?!…
Bir takım hesaplar peşinde olan veya olanlar, bu konuyu Ermenistan’a kaydırmaktan nasıl bir fayda ummuşlar veya hâlâ ummaktadırlar?…
Bu uğursuz vak’a, cereyan ettiği zaman, Ermenistan hangi saflardaydı?… Bu husus hiç düşünülmüş müdür!… Olsun Çarlık ve olsun Sovyet Rusya tarafından Anadolu’ya gönderilen ajanlar tarafından Osmanlı-Ermenilerini Osmanlıya karşı kışkırtılması olayı ile Katolik ve Protestan Misyonerleri’nin Osmanlı Ermenilerini bölüp, parçalamak çabaları ki, bu hususta maalesef muvaffak olmuşlardır. (1834-1835) Bütün bunları hiç mi hiç hatırlamadan meseleye eğilmek, yüksek müsaadelerinizle samimi bir eğilim olmamış ve hâlâ olmamaktadır!…
Türkiye’mizin has evlatları olabilme şansını, (1923 ve 1938) yıllarından sonra bir daha elde edememiş bulunan günümüz tabiriyle Türkiye Ermenileri, Saygıdeğer Devletimizin tarafından bir “Azınlık” olarak görülmesi ve bu faktöre göre değerlendirmesi, bizlerin yani Türkiye Ermeni’lerinin Türkiye’de bir nevi yabancı imiş gibi değerlendirilmeleri, bizleri, yani Türkiye Ermeni’lerini pek ziyade tedirgin etmektedir!… Zira bizlerin bir başka vatanı yoktur! Günümüz Ermenistan’ı ise, bizleri ancak uzakta olursak sevgi gösterir ki, bu durum onların en tabii hakkıdır. Çünkü, her iki taraf arasında “ırki ve dini” bağ haricinde herhangi bir birlik beraberlik düşünülemez. Zira bizler OSMANLI Kültürü ile yoğrulmuş, onlarsa Rus kültürü almışlardır.
Görülüyor ki, ırki ve dini birlik; milli kültür açısından hiçbir zaman uygum sağlamamış ve yarınlarda da sağlamayacaktır. O hâlde bizler öz vatanımız Türkiye’nin dışına atılırsak, bizleri nasıl bir akıbet bekleyecektir?..
Saygıdeğer Cumhurbaşkanımız!
(-: Gelin bu meseleyi siyaset alanından çıkaralım, bilime ve bilim insanlarına havale edelim.) buyurmuşsunuz.
Bu bir hayırlı temennidir ve biz Türkiye Ermenileri de mezkûr temenniye kalben iştirak etmekteyiz. Ancak, bu değerli düşünce sadece bir temenni olmaktan ileri gidemez. Zira, meselenin özü siyasidir.
Bilim insanlarına havale edildiğini farz etsek bile, her ülkenin bilim adamı, kendi ülkesi menfaatlerini düşünerek, taraf olacaktır. Keza, yabancı bilim adamları da, “beynelmilel siyasi görüşün” paralelinde hareket edecektir. Böyle durumlarda; güçlü ve kuvvetli olan taraf kazanır. Zayıf olanı ise silinir gider…
Bilmek lâzımdır: “Birinci ve İkinci Cihan Harplerinin muhtevasını Harbin galipleri yazmıştır.”
Hâl böyle iken “siyasi bir meseleyi” bir takım fantezi’lere terk etmek pek sıhhi olmaz inancındayım!..
Kaldı ki vak’a açıkça siyasidir ve siyasi olan konular da siyasi sahalarda masaya yatırılırsa, daha âlâ netice alınır inancındayım!..
Saygıdeğer Cumhurbaşkanım!
Bizim Dış İşlerimizde görevli bürokratlarımızın bu meseledeki umursamaz davranışları ve bulundukları ülkelerde bu konu ile alâkalı olanların bulundukları ülkedeki “Siyonistlerin” dümen suyunda hareket ederek, bir takım yanlış değerlendirmelere gitmeleri, bu uğursuz meselenin günümüze kadar uzanmasında başlıca rol oynamıştır.
Lütfen düşünün: (Azerbaycan soydaş, Gürcistan dost ve Yunanistan komşu) ülkeler olarak vasıflandırılıp, Ermenistan’ın sözü dahi edilmediği bir politik görüş karşısında, her açıdan zayıf bir ülkenin idarecileri derdini nasıl anlatabilir?…
Görüldüğü kadarı ile günümüz Ermenistan’ı, “Ermeni tehcirini” siyasi maksatlar açısından değerlendirerek, Türkiye’ye karşı bir koz olarak kullanabilme emeli gütmektedir.
“24 Nisan 1915” trajedisinin Osmanlı Ermeni’si değil de, Ermenistan Ermeni’si yaşamışmış kabilinden hareket edilerek, bu davanın sahibi ve sorumlusu olarak günümüz Ermenistan’ını muhatap almak, yanlışların en büyüğü olmaktadır ve zaten bu sebeple meselenin düzelebilmesine imkân yoktur diyebiliriz!..
Kendisinin bu konuda muhatap alınmasını memnuniyetle karşılayan günümüz Ermenistan’ı, buna rağmen, Türkiye’yi şehitlerini anma gününe davet etmiş ve fakat Türkiye herhangi bir cevap vermemiş, bilahare Çanakkale Şehitlerimizin anma günü için Ermenistan’a davetiye göndermiş ve tabii ki ne olumlu ve ne de menfi bir karşılık görmemiştir.
Saygıdeğer Cumhurbaşkanım!
Uzattığımız el havada kalmış değildir. Tam aksi onların uzattıkları el havada kalmıştır. Bunun böyle olduğunu, sayın medyamızdan öğrenmek gayet kolaydır. Çünkü gazete arşivlerine bakıldığı zaman bendenizin yanılmamış olduğum açıklıkla görülür.
Saygıdeğer Cumhurbaşkanım!
Evet bendeniz, tarafım. Ancak, Türkiye adına tarafım, Ermenistan değil. Bunun böyle olduğu, samimi bir şekilde düşünülürse, açıklıkla görülebilir.
Ve zaten bu hususta herhangi bir tereddütüm yoktur ve olamaz da, çünkü bizi tanıyan tanır ve hayati meselelerde taraf tutmayacağımı herkes bilir.
Türkiye’yi sevmek, Türkiye için her türlü riske katlanmak söz konusu ise, Türkiyeli bir kalem adamının son derece hassas olması şart değil, bilakis elzemdir.
Biz Ermeniler, tarihte birkaç devlet kurmuş olmamıza rağmen topraklarımızın “Doğu ile Batı” arasında kalan, Emperyalist güçler için stratejik bir mevki sayılmasından dolayı, devamlı savaşlara muhatap olunmuş Bizans’ın da kaypak hareketlerle Ermenistan’ı yutmaya çalışması vs. Ermeni hakimiyetinin sonu olmuş ve ilk Selçuklular ve bilahare Osmanlılar bize sahip çıkmış olmalarıyla Ermeni Kavimi günümüze kadar varlığını devam ettirebilmiştir.
Osmanlı dönemi ayaklanmaları söz konusu olduğunda “Ermeni ihanetinden” dem vurulur. Neye karşı? Devlete karşı. Peki diğer Kavimlerin ki, Türk Kavimi de içindedir; ayaklanmaları Devlete hizmet mi olmuştur?!…
(Ey Şanlı avcı attın, attın ama ne yazık ki vuramadın..) diyen Şair Ermeni miydi!.. Ve soruyorum: Ermeniler’in bu aziz vatana hiçbir hizmetleri dokunmamış mıdır!..
Osmanlı hanedanının varlığına son veren Paşaların hepsi de Ermeni miydi!.. Sultan II.Abdülhamid Hân devrinden söz ediyorum.
Azerbaycan’ın devamlı şikâyetleri her daim dikkate alınıyor da, Ermeni’lerin talihsizliği niçin görmezlikten geliniyor?.. Hocalı Katliamı derken, Bakü ve çevresinde neler olduğundan niçin söz edilmiyor!..
Ermenistan ve Türkiye anlaşmazlığından söz edilirken, niçin her daim Azeri menfaatleri ön plana alınıyor?.. Çünkü, onlar soydaştır. Peki milletler arası problemler soylara göre mi çözülmeye çalışılıyor?.. Böyle bir değerlendirmede hak hukuk ne kıymet ifade eder!..
Azerbaycan’a göre: “Ermeni varlığı son bulmalıdır.” Bu sözü sarf eden Azerbaycan Dış İşleri Bakanı olmuştur. Halbuki bu bir Rus siyasetidir. Aslında Azerilerin, Ermeniler ile hemen hiçbir problemleri yoktu ve birkaç yıl içinde aniden patlak veren savaşın asıl sorumlularının Rus siyasetçileri olduğunu uçan kuşlar dahi bilmektedir. Çünkü bu hadiseler Ermenilerin bir daha Türkiye ile dostça münasebetler kurabilmesini önlemiş olmaktaydı.
Bu durumdan ABD başta olmak üzere Batı Dünyası da kendi açılarından memnun olmuşlardı. Çünkü, Türkiye’ye karşı bir koz ele geçirmiş olmaktaydılar. Dolayısıyla, her fırsatta Ermenistan’ı meydana sürmekte ve Türikye’yi bu konu ile meşgul etmektedirler.
ABD “Soykırım diyecek mi, acaba?” endişemizi her yıl tekrarlatıyorlar. Şayet buna bir son verilmesi isteniyorsa, Türkiye-Ermenistan anlaşmazlığının sonunu getirebilmek için: (İttihatçıların icraatlarını gözlerden uzak tutabilmek için, Türk Milletinin adını kullanarak, meselenin yönünü değiştirmeye çalışmak, akıntıya karşı kürek çekmekten farksızdır.)
Mezkur problemin anahtarı da bu noktadadır. Bu Türkiye’nin iç meselesidir ve her zaman söylemiş olduğum gibi: Ülkemizin Ermenileri ile Türk Devletini alâkadar eden bir meseledir. Bizler bu açıdan meseleye eğilmedikçe, mezkûr mesele hiçbir zaman düzelmeyecektir.
Bu suç olarak adlandırılıyorsa bunun müsebbipleri: “İTTİHAT VE TERAKKİ FIRKASI İLE HINÇAK VE TAŞNAK FIRKALARIDIR”. Meselenin bu yönünün acilen dikkate alınması şart da değil kesinlikle elzemdir.
Hürmet ve saygılarımla saygıdeğer Cumhurbaşkanım.

Yorumlar kapatıldı.