İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Hocalı katliamı ve kronikleşen milliyetçilik krizi

Sempozyum “İnsanlığın Adalet Arayışı” ve Hocalı Katliamı başlığını taşıyor olmasına rağmen kimi konuşmacılar ısrarla “Hocalı soykırımı” söylemi eşliğinde müthiş bir Ermeni nefret ve düşmanlığı propagandası yaptılar. Azeri halkı hak ve mağduriyeti, Ermeni halkı zulüm ve gaspı nasıl olurda tek başına temsil edebilir? İşgal ve katliama karşı çıkmak yaşanan karşılıklı acılara saygı duymaya engel değil ve de olmamalı. Ermeni milliyetçiliğinin körüklediği söylemler hangi yaraya ne kadar merhem olabilirse Azeri milliyetçiliği de ancak o kadar merhem olur. İşgal ve katliam yeteri derecede büyük bir kötülüktür zaten. İlle de “en büyük kötülük olan soykırım yaftasını Ermenilerin boynuna asacağız” diye yırtınmanın bir anlamı ve faydası var mı?

***
Türkiye ve Azerbaycan’ın Ermeni sorunu olduğu gibi Ermenistan ve Ermeni toplumunun da Türkiye ve Azerbaycan (Türk ve Azeri) sorunu var. Bu öyle bir sorun ki, basit çatışma ve rekabet duygularından değil tehcir, katliam ve işgal gibi epeyce köklü, sarsıcı ve giderilmesi imkânsız bir dizi acı ve kayıplara dayanıyor.
Türkiye bir taraftan 1915’te yaşanan Ermeni tehciri ve tehcirin yol açtığı kitlesel kıyımların 100. yıldönümünde yine ve ısrarla ‘soykırım’ suçlamasıyla karşı karşıya. Diğer taraftan Nahcivan ve Dağlık Karabağ meselesi üzerinden süregiden Ermenistan ve Azerbaycan anlaşmazlığının getirdiği yüklerle baş etmeye çalışıyor.
KATLİAM KESMEZ, ‘SOYKIRIM’ OLSUN!
SSCB’nin dağılmasıyla birlikte öteden beri tartışma konusu olan Dağlık Karabağ meselesi Ermenistan ve Azerbaycan’ı savaşa sürükleyen bölgenin her açıdan stratejik bölgesiydi. 1991 ve 1993 yıllarında Ermenistan Rusya’nın desteğiyle Dağlık Karabağ’la birlikte Ağdam, Laçin, Kelbecer, Fizuli, Cebalayır ve Gubaldi’yi işgal edip tampon bölge oluşturdu. Azerbaycan ve Ermenistan aynı süreçte AGİT’e üye olduysalar da 26 Şubat 1992’de Hocalı’daki Müslüman Azeri unsurlara karşı bir katliam gerçekleştirildi. Sonuçta Ermenistan asker ve milis kuvvetlerinin saldırısı sonucunda Azeri sivillerden yaklaşık 600 ölü, 1275 yaralı, 487 esir ve 150 kayıptan oluşan Hocalı katliamı ortaya çıktı.
Hocalı Katliamının 23. yıldönümü vesilesiyle İHH İnsani Yardım Vakfı İstanbul’da “İnsanlığın Adalet Arayışı” başlıklı bir sempozyum düzenledi. Benim de bir tebliğ sunduğum sempozyuma akademisyen, siyasetçi ve mağdurlardan da katılım oldu. Bu tür etkinliklerde maalesef acıları yarıştırmak gibi bazı mikro milliyetçilik hastalıkları kolay ve yaygın bir biçimde tezahür edebiliyor. Oysa her şeyden önce amaç yaşanan acıları hatırlamak, haksızlıkları ve faillerini ifşa etmek, gasp edilen hakların temini yolunda somut gelişmelerin yolunu açmak olmalıdır.
Sempozyum “İnsanlığın Adalet Arayışı” ve Hocalı Katliamı başlığını taşıyor olmasına rağmen kimi konuşmacılar ısrarla “Hocalı soykırımı” söylemi eşliğinde müthiş bir Ermeni nefret ve düşmanlığı propagandası yaptılar. Azeri halkı hak ve mağduriyeti, Ermeni halkı zulüm ve gaspı nasıl olurda tek başına temsil edebilir?
İşgal ve katliama karşı çıkmak yaşanan karşılıklı acılara saygı duymaya engel değil ve de olmamalı. Ermeni milliyetçiliğinin körüklediği söylemler hangi yaraya ne kadar merhem olabilirse Azeri milliyetçiliği de ancak o kadar merhem olur. İşgal ve katliam yeteri derecede büyük bir kötülüktür zaten. İlle de “en büyük kötülük olan soykırım yaftasını Ermenilerin boynuna asacağız” diye yırtınmanın bir anlamı ve faydası var mı?
AZERBAYCAN: EN YAKIN UZAK!
“İslam Dünyasının Karabağ Sorununun Çözümündeki Rolü” başlıklı konuşmamda Türkiye’den başka bu bölgeye odaklanmış bir başka Müslüman ülke olmadığını vurguladım. Kafkasya’da işgal ve tehcirle temin edilen statüko sürdürülemez elbette. Rusya, AB ve ABD’nin “Kafkasya’da barış ve istikrar istiyoruz” söylemi Ermenistan’ı koruyup kollayan paradigma ile malul ve bu çarpık paradigma ile çözüm üretilemez.
Ermenistan ile kıyaslandığında Azerbaycan toplum, ekonomi, siyaset ve stratejik açıdan önemli bir üstünlük taşıyor. Fakat bu cesametine rağmen bölge siyasetinde zaaf ve bağımlılık sembolü olarak beliriyor. Diğer taraftan Ermenistan siyasi istikrarsızlık, iktisadi açmaz ve yoksulluklar, önü alınamayan göçler ülkesine dönmüş durumda. 
ÇÖZÜM AZERİ MİLLİYETÇİLİĞİ Mİ?
Karabağ sorununun çözümünde İslam dünyasının rolü ne olur? Azerbaycan-Ermenistan arasında yaşanan kronik sorunlar İslam dünyasının gündemine nasıl girer? Karabağ’daki işgalin bitirilmesi için hangi devletler rol alır? Açıkça ve net söyleyelim: Sadece Karabağ meselesi değil Azerbaycan’ın kendisi de İslam dünyasının gündeminde değil. Bu durum sınırdaş olmayışla veya Ermenistan’ın ciddi bir tehdit olarak algılanmayışıyla da ilgili olabilir. Fakat bunun daha ötesinde bir sorun var. Azerbaycan toplumu, aydınları, akademisi ve hükümeti İslam dünyasıyla duygusal veya kültürel, diplomatik, askeri, stratejik yakınlık hissine ne kadar sahip acaba?
Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ veya başka bir sorununda çözüm ortağı olarak yer almak bir tarafa haber düzeyinde bile ilgi yok denecek kadar az. Böylesi bir vasatta Azerbaycan toplum ve siyasetine sorumluluk düşmektedir doğal olarak. Azerbaycan meselesini Bosna hatta Kosova meselesiyle bir kıyaslayalım. Neden Bosna ve Kosova gibi bölge ve halklar İslam dünyasının gündeminde yer tuttu da Azerbaycan meselesi sadece Türkiye’nin gündeminde karşılık bulabiliyor?
Azerbaycan İslam’a ve Müslüman toplumlara sırtını dönmekte inat ettiği oranda zayıflamaya, hem kendi içinde hem de küresel düzlemde kaybetmeye mahkûm olacaktır. Ermenistan’la kıyaslandığında açık üstünlük taşıdığı nüfusu, ekonomisi, stratejik imkânları, doğal kaynakları kendi öz değeri olan İslami değerlere yakın olduğu kadar bir kıymeti harbiye taşımaktadır.
Ermeni milliyetçiliğinin söylem ve eylem biçimlerini merkeze almak, sorunları Türk-Azeri milliyetçi söylem ve ilişki modelleriyle çözmeye şartlanmak büyük ve ölümcül bir tuzaktır. Bu tuzaktan hem kendimizi hem de kadim komşumuzu uzak tutma gayretinde olmalıyız. Karşılıklı olarak acıları anlamak, paylaşmak, yüzleşmek hiç kimseye zarar getirmez tersine hepimize fayda sağlar.

Yorumlar kapatıldı.