İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

MİLLET-İ MAHKUME’DEN KOD NUMARALI AZINLIK VATANDAŞILIĞINA

Yervant Özuzun
Bir ülkede kimliğimizi, aidiyetimizi belirleyen unsurlar nelerdir?
Genetik değerlerimiz ya da inançlarımız mıdır? Siyasi, coğrafi,  kültürel birliktelik ya da anayasal yurttaşlık mıdır? Sizleri bilemiyorum. Ama biz Rumlar, Ermeniler, Yahudiler kimliğimizi biliyoruz. Ayrı bir kategorideyiz.
Temel belge olan Lozan’a göre ve ülkemizin mevzuatına göre biz “azınlıklarız”, “azınlık vatandaşlarımız” deniyor bizlere.
Bizimle ilgili her şey ‘azınlık’ sözcüğüyle tanımlanır: Azınlık okulları vakıfları var. Azınlık mülkleri, yasaları, yönetmelikleri var. Ve şimdilerde, siyasilerimizin “azınlık temsilcileriyle” yemekleri var. 1960’dan bu yana azınlıklarla ilgili her konuda söz söyleyen, kararları dikkate alınan “Azınlık Tali Komisyonu” vardı. Şimdilerde ise “Azınlık Sorunlarını Değerlendirme Kurulu” var.
Sözlüklere göre azınlık sözcüğü “sayıca az olanlar”dır. Bizler o tanımın ötesindeyiz. Yani ‘ötekileriz’

EŞİT  YURTAŞ MIYIZ ÖTEKİLER MİYİZ?
Devlet Müslüman olmayanları; Müslümanlardan ayırmış. Irk ve dinlerine göre ‘kod’ numarası vermiş. Ya da fişlemiş mi diyelim?
Buna göre Rumlar 1, Ermeniler 2, Yahudiler 3 kod numaralı yurttaşlarmışız.
Biz de yeni öğrendik. Bu kodlama cumhuriyetimizle yaşıtmış.
Nasıl mı öğrendik: Azınlık öğrencileri kendi cemaatlerinin okuluna gider. Bu zorunludur. Kimin hangi okula gideceğine (veli ve okul idaresi değil) bakanlık karar verir.
Bakanlık yetkilisi bir öğrenciye babanın nüfus kütüğünde gizli soy ‘kod’ numarası olmadığı için Ermeni Okuluna ‘uygunluk belgesi’ vermemiş. (“Kod” numaralı yurttaşlığımızı da böylelikle öğrenmiş olduk.)
Kayıt dönemlerinden az da olsa bildiğimiz ve bizleri üzen, idari ve yargı sürecidir bu.
Oysa bunun pratik yolu vardır. Cemaat kurumlarından istenen bir belge ile sorun basitçe çözülür.
Çözülür de; gerçek niyet buysa çözülür. Ama burada esas olan azınlık karşıtı politikaların okullara uygulanan versiyonudur. Soy kodunun gereken yerlerde nasıl kullanıldığının göstergesidir.
Bu hassasiyet: 1915 de sağ kalıp yurtdışına giden, sonra geri gelmek isteyenler içindir.
Ayrıca din değiştirerek kalan Ermeniler için. Bunlardan az da olsa eski kimliklerine geri dönenler var.
Devlet baştan bunlar için önlem almış. 1923’de, hem kodlamış hem de sayıca dondurmuş.
Yukarıdaki olay bunun günümüzde yaşanmış bire bir örneğidir.
YENİ ÖĞRENDİĞİMİZ KOTLAMA BAŞKA NERELERDE UYGULANDI?
Yakın tarihimizde Rum, Ermeni ve Yahudilere ayrımcı uygulamaları hep biliyoruz.  
Şimdi ise kodlamaları ve kodlamaların ‘çok amaçlı’ olduğunu her uygulamada kullanıldığını öğrendik.
Mesela: Nafıa askerliği (amele taburları) uygulaması ülkede yalnızca kodlu unsurlar içindi.
Babam da askere alınanlardandı. Tertipleriyle bir araya geldiklerinde konu buydu.
“Önce kahverengi eski elbiseler giydirip amele taburları oluşturdular. Sonra hepimizi toplayıp ellerindeki listeden bizleri Rumlar, Ermeniler, Yahudiler olarak ayırdılar. Ayrı ayrı kamplara gönderdiler…”diye anlatırdı.*
Mesela, Varlık Vergisi: Sözde genel bir vergi olarak yasalaşır. Irk, din, esasına göre uygulanan, ırkçı bir vergi olarak tarihe geçer.
Hedef kitle yine Rum, Ermeni ve Yahudilerdi. Yani kod numaraları 1, 2, 3 olanlar. En yüksek vergi bunlarındı. Kot numaralarına uygun olarak listelenmişlerdi.
Vergilerini ödeyemeyenler çalışma kampına gönderilir. Gidenlerin hepsi de 1, 2, 3, kod numaralılar.
YENİ TÜRKİYE SÜRECİ VE  ZİHNİYET DEĞİŞİMİ?
Nüfus kayıt (kütük) bilgileri 2006’dan beri Merkezi Nüfus İdaresi Sistemi’ne (MERNİS) aktarıldı.
Kod numaralarının yeni sistemde de aynen devam ettirildiğini görüyoruz.
Bunu nasıl yorumlayalım?  Gözden kaçmış mı diyelim? Yine gerekebilir mi?
Bir yanda farklılığın kültürel zenginlik ve ülkenin asli unsurlarının parçası olduğu söylenir.
Diğer yanda azıcık kalan azınlıklara, yok olma sürecinde katkı sağlayan uygulamalar. (Bunca yıldır bizler için tek iyi örmek var.**)
Osmanlı’dan bu yana gayrimüslimlerin yaşam tarzlarında da ideolojide de pek değişiklik olmadı.
Zihniyetlerde, düşüncelerde ve uygulamalarda az ya da çok bunun tortusu hala var.
Osmanlıda Müslümanlar Millet-i hâkimeydi,  Müslüman olmayanlar ‘Millet-i Mahkume. Bugün ‘Azınlık Yurttaş’lığına’ dönüştük. Üstelik kodlu yurttaş. Ne diyelim?
Tüm iktidarlardan iyi sözler işittik. Talep ettik. Hiç hayır demediler. Söz verdiler. İnandık. O iyi sözler hep havada asılı kaldı. Umut ede ede, umut yorgunu olduk.
Demokrasilerde azınlıkların eşitliği ilkesi ve hakları o ülkenin demokrasisi için turnosal kâğıdıdır.
“Yeni Türkiye” denen bir süreçteyiz.
Bu süreç ülkenin tüm farklılarını kucaklayan, ötekileştirmeyen, bir arada yaşama bağlarını güçlendiren (Başbakanın söylediği gibi hepimizi asli unsur sayan) köklü bir zihniyet değişikliğini de getirir mi? Yorgun umutlarımızı canlandırır mı? Dilerim. Umut yaşamaktır. Ne dersiniz?
Yervant Özuzun
*1941’de azınlıklardan 20 tertip birden“Nafıa Askerliği” adıyla amele taburları oluştururlar.
Ayrı ayrı gruplandırıp kamplara gönderilmeleri korkuya, endişeye neden olur.
Nazilerin utanç yıllarıdır. Yahudiler sonlarının ölüm olduğunu düşünür.
Kendilerini 1915’in artığı gören Ermeniler sıranın kendilerine geldiğini sanırlar.
Mübadeleden muaf olan Rumlar bizleri ne yapacaklar endişesini taşırlar.
**Cumhuriyet sürecindeki bu iyi örnek: Vakıf mülklerinin iadesiyle ilgili AKP iktidarındaki yasal değişikliklerdir. Bizleri memnun eden olumlu tek örnektir.  

Yorumlar kapatıldı.