İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Daima düşünce ve ifade özgürlüğü

Ragıp Zarakolu
 Bu kez de Kopenhag’da bir Sinagog ve Cafe’ye saldırı… Yine hedef bir karikatürist: İsveçli Lars Vilks. Paris’teki Charlie Hebdo  katliamdan sonra… Yine ifade özgürlüğünün sınırları tartışması.
Ve Sinagog’un, Hz. Muhammed’in karikatüristleri birlikte hedef seçilmesi.Bizdeki siyasal İslamcılar, bu tür saldırıları eleştirme yerine, İslamofobiden bahsederek, bir anlamda bu saldırıları dolaylı biçimde onaylamış oluyorlar. Elbette, inançlara, kimliklere saygı, elbette nefret söylemine karşı duruş! Peki sınır nerede? Eleştiri ile, insanlığın komik hallerini yansıtmak ile hakaretin, aşağılamanın sınırı nerede? Doğu Perinçek’in İsviçre’ye gidip, Ermeni soykırımı yoktur demesi, ifade özgürlüğü mü yoksa, insanlığa karşı işlenmiş suçları onaylamak, meşru göstermeye çalışmak mı?

Bir AKP’li ile CHP’li kodaman, bütün kavgalarını bir yana koyup Doğu Perinçek ile dayanışma için Strasbourg’a gider?
Hrant Dink, ilk kez Genel Kurmay tarafından Atatürk’üm manevi kızı Sabiha Gökçen’in Ermeni kökenli olduğunu söylediği için hedef gösterildi.
Sonra Ermeni milliyetçiliğini eleştirdiği bir yazısı, Türk milliyetçileri tarafından  saldırı gerekçesi yapıldı.
Onunla dayanışma içinde olan aydınlar Ergenekon örgütünün sözde sivil yapılanmalarının açık saldırılarına maruz kaldılar.
Siyasal İslamcıların, “hakaret” anlayışı ile, Ergenekoncuların “hakaret” anlayışı arasında ne fark var?
Sapına kadar laik diplomat Şükrü Elekdağ, Mavi Kitap vesilesi ile,  “vay bana hakaret ediliyor” diye, tazminat almadığı yayıncı ve yazar kalmadı.
Elbette inançlara saygı.
Ama inancına saygı talep eden grupların, eline makinelı tüfek alarak ortalığı taraması yerine, nefret söylemi temelinde mahkemeye gitme olanakları var Avrupa ülkelerinde, tazminat davası açma olanakları var…
Hem İslamofobiden yakınacaksın hem gidip antisemitistlerle paralel olarak gidip Sinagog bombalayacaksın.
Bugün Avrupa’da gelişen, aşırı sağdan destek alan bir İslamofobinin var olduğu bir gerçek. Buna çağımızın yeni tür bir antisemitizmi de diyebiliriz. Çünkü artık ayıp kabul ediliyor Avrupa toplumlarında. Yaşanan onca vahşetten sonra bu doğal.
Ama bundan en son şikayet etme hakkı olan ülke Türkiye.
Laik ülke kılığı hakkında Kilise inşa etme hakkı olmayan bir ülke TC.
Almanya İslamı kendi ülkesinin bir parçası olarak kabul ediyor. Peki Türkiye Hıristiyanlığı Türkiye’nin bir parçası olarak ne zaman kabul etti?
Almanya’da cami inşa etme hakkı olduğu gibi buna devlet desteği de var.
Lozan Antlaşması’nın güvencesine sahip oldukları halde, Ermeni ve Rum kiliselerinin TC tarihi boyunca yaşadığı sıkıntılar ortada.
Ama onun güvencesi altında olmayan, üstelik Türk olan Potestan cemaatine yaşatılan sıkıntılara ne diyelim?. Sözde laik Ergenekon şiddet örgütünün ve sözde sivil yapılanmalarının 90’lı yıllarda ve sonrasında boy hedefi olmadılar mı?
Kemalist şeriat ile siyasi İslam şeriatı arasında ne fark var.
1930’lu yıllarda, antisemitizmin etkili araçlarından biri de, Yahudiliği komik, iğrenç ve  çirkin olarak yansıtılırdı.
İslam ve Hz. Muhammed’i konu alan karikatürler, bir anlamda, 30’lu yılların Almanya ve Türkiyesindeki antisemit karikatürleri anımsatıyor.
1917 sonrası Avrupa ve ABD’sinde ve daha sonra Soğuk Savaş dönemindeki karikatürlerde de Sovyet devrimi iğrenç bir olgu olarak aktarılır.
Ama hiçbir Yahudi vay dinime, kimliğme saldırılıyor diye karikatürist vurmaya kalkmadı.
Ya da komünistler siyasal idollerine hakaret ediliyor diye gazete basmadı, kimseyi vurmaya kalkmadı.
Şimdi, İslamofobi yapılıyor diye şikayet edenin, gidip Sinanog basan antisemitizmine ne diyeceğiz?
Dinime söven bari Müslüman olsa demekten başka çare var mı?
İslamofobiden şikayet edip, niye başka bir inanç mekanına, Ermeni, Süryani kilisesine saldırıyorsun be adam Suriye’de, Musul’da?
Hadi diyelim, Şia/Sünni kan davasının 1000 yıllık tarihi var.
Medeni Sözleşmesinden, Hıristiyanlara tanınan kısmi haklardan hiç kimse bahsetmedi mi size?
İran’daki şeriat rejimi sırasında Ayetullah Humeyni tarafından, Salman Rüşti’ye karşı başlatılan eylemlilik, daha sonra Sünni kimi gruplarca da taklit edildi.
Ama İranlılar gerçek İngiliz koruması sayesinde Salman Rüşti’yi vurmayı başaramadılar. Sonunda da fetvayı geri aldılar. Olan 1993 yılında Sivas’ta Şia fetvasını uygulamaya koyan Sünni infazcılarca katledilen 37 insanımıza oldu.
Bu tür bir anlayışın sonucu Irak’ta feci oldu. Kerbela’da Hz. Hüseyin’in türbesi bile bombalanabildi. IŞİD ise ele geçirdiği coğrafyada ne Şia, ne Yezidi, ne Hıristiyan mekanı bırakıyor.
İslam soslu Sünni Arap faşist anlayışı ile Sünni Kürt’ü de Müslüman saymıyor. Nasıl İslamsa bu!
Sonuç: Elbette düşünce ve ifade etme özgürlüğünün de sınırları vardır. Bu da “ötekinin özgürlükleridir”. Hakaret etmemektir. Aşağılamamaktır. Sen bütün bunları yapıp, sonra bu ifade özgürlüğü, eleştiri özgürlüğü diyemezsin.
TC’de ise, eğer Kemalist ya da İslami Şeriat tarafından aşağılanıp, hakarete uğrarsan, mahkeme kararlarına göre bu, “ifade özgürlüğüdür”.
Ama sen Kemalist ideolojiyi ya da siyasal İslamı eleştirirsen, bu “hakarettir”.
Yaşar Kemal’e açık hakaret, Baskın Oran’a açık hakaret, TC mahkeme kararlarına göre, “düşünce özgürlüğü”, “eleştiri özgürlüğü” idi.
Onun için ben nefret söylemi yasaları çıkarsa, bu kafayla, bunun da bir şeye yaramayacağına inanıyorum.
Bu kez Türk millyetçiliğinin ya da siyasal İslamın eleştirisi, “nefret söylemi” kabul edilip insanlar mahkum edilecektir.
Aha buraya yazıyorum!
Böyle kafaya böyle traş!

http://www.yeniozgurpolitika.eu/index.php?rupel=nuce&id=39161

Yorumlar kapatıldı.