İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Son kalemkâr: Dünyada tekim

Damla Kayayerli
Kalemkârlık zincirinin son halkası o. Kalemkâr ustası Berç Melikyan “Yaptığım mücevherleri bugüne kadar yapan bir tek kişi bile çıkmadı” diyor. Sanatçı, 40. yılına özel 45 parçadan oluşan koleksiyonunu ilk kez Pazar SABAH ile paylaştı. Küçük tezgâhlarda sabır ve titizlikle yıllarca değerli madenleri çelik kalemle işleyip mücevherlere dönüştürdü. Elmasa, pırlantaya onun kalemi yani el işçiliği tercih edildi hep. Ünlü kuyumcular peşinden koştu. Yıllar içinde el emeği göz nuru yaptığı mücevherlerin namı aldı başını gitti. Ama onun ismi hiç bilinmedi. Tâ ki kendi tabiriyle bu duruma ‘savaş’ açana dek! Saç telinden daha ince olan çelik kalemini 40 yıldır yoldaş bilen Berç Melikyan (55) dünyada kendi tarzını var eden bir kalemkâr ustası.

14 yaşında İstanbul Kapalıçarşı’daki meşhur Çuhacı Han’da başlamış çıraklığa. İlk sadekârlık mesleğini öğrenmiş. Onun hayallerini aslanlar, kartallar, atlar ve desenler süslermiş. Küçük yaşında yeteneğini görenler “Sen kalemkâr ol!” diye tembih etmişler hep. Ama kolay mı kalemkâr olmak? O dönem kimseler yanına çırak almazmış. Sonrasında Melikyan, ustası Mardiros Halyaçyan’ın yanına çırak olmuş. O günleri düşündüğünde Melikyan duygusallaşıyor, gözleri doluyor: “Bana dediler ki: ‘Ustanın yanında üç-dört sene sadece seyredeceksin. Sakın ha kalemlerine dokunma, saygısızlık etmiş olursun!’ Ben de saygıda kusur etmedim” diyor. Aslında Osmanlı’dan gelen bir zincirin son halkası Melikyan. Ustası Halyaçyan gibi oda Çuhacı Han’daki iki metrekarelik küçük, karanlık ve bir tek ampulle aydınlanan dükkânda dört yıl boyunca çalışmış. İşe büyük zorluklarla başlamış: “İlk işe başladığında büyük bir şok yaşadım. Kuyumculuk deyince insan pırıltılı bir dünya bekliyor. Kuyumcu imalathaneleri aslında mücevherlerin parıltısıyla tezatlık oluşturur. Mücevherler ne kadar parlak bir dünya sunarsa, işçiliğinin yapıldığı yerler de o kadar karanlıktır. Bizim sanatta tam bir tezatlık var” diyor. Çıraklığı sırasında terbiyeden dolayı ustasının yanında konuşmadan onu seyreden Melikyan, ustasının kullandığı çelik kalemlerin hangileri olduğuna bakıp kurşun kalemle çentik ata ata, hangi kalemle ne yapmak gerektiğini azimle öğrene öğrene kendini geliştirmiş.
1000 YILIN EL İŞÇİLİĞİ
Askere gidip geldikten sonra kendi dükkânını açmak istemiş ama maddi zorluklar nedeniyle açamamış. Bir fark yaratarak varlığını sürdürmek isteyince amcası yardımına yetişmiş. İstanbul Nuriosmaniye’deki kuyumcu dükkanında amcasına yardım etmeye başlamış. Eş-dosttan işler alarak kalemini konuşturmuş. Ünü yayıldıkça yayılmış. “Kalemkârlık, sabır işi, bir bilek, bir yürek işi” diyen Melikyan beş yıl aradan sonra 1987’de kendi dükkanına kavuşmuş ancak… “Kalemkârlığı kullanarak kendi tarzımı yaratıp farklılık yarattım” diyen sanatçının işleri ünlü kuyumculardan rağbet görmüş yıllarca. Birçok dünya liderine ve çok önemli isimlere kuyumcular aracılığıyla yaptığı mücevherler sunulmuş. Fuarlara kuyumcu firmaları onun işleriyle katılmış. Hayatı boyunca hiç yurtdışına çıkmasa da dünya hep ayağına gelmiş fakat emeğinin hakkını hiç alamamış. Ama o iddialı: “Kalemkârlığı kullanarak tasarımlar, desenler eklediğim mücevherlerden bir yüzüğün üstüne on binlerce çelik kalem darbesi vuruyorum. 1000 yıl önceki el işçiliğini kullanarak yaptığım mücevherleri bugüne kadar dünyada hiçkimse yapamadı, yapamaz da!” diyor.
YAŞAYAN İN SAN HAZİNESİ
Melikyan, 1000 yıl önceki el işçiliği ile mücevherler yapan dünyadaki tek kişi. İş başında kendini öyle bir kaptırıyor ki, zamanın nasıl geçtiğini bile anlamıyor. Sanat hayatı için “Uzun ince bir yoldu benim yolum. Hayatımın tek anlamı kalemkârlık” diyen Melikyan, sanatını ‘minyatür heykeltıraşlık’ olarak tanımlıyor. Melikyan’ı, Dünya Altın Konseyi İstanbul’da görülmesi gereken kuyumcu vahası listesine de almış. Yaşayan İnsan Hazinesi olması için de Haliç Üniversitesi UNESCO’ya başvurmuş. O ise İstanbul Nuruosmaniye’de mütevazı bir hanın üçüncü katındaki küçük ama bir o kadar mütevazı atölyesindeki tezgâhında el işçiliğiyle değerli madenleri, azimle, hiç usanmadan işleyip sanat eserlerine dönüştürmeye devam ediyor. Sanatını oğlu Alen Melikyan’a (18) aktarabildiği için ise mutlu. Alen babasının izinde ilerliyor.
40. SANAT YILI İÇİN KOLEKSİYON
Dünyaya iz bırakmak için 40. sanat yılında bir ustalık koleksiyonu hazırlamış Melikyan. “45 parçadan oluşan koleksiyonumla bir ustanın gözünden İstanbul, Türkiye ve dünyayı gelecek nesillere göstermek istedim. İstanbul canlı bir müze. Nereye baksanız, etkileniyorsunuz! Mücevherlerimde İstanbul’un kültürü var. Biz nasıl ki geçmiş dönemlere ‘Neler yapılmış öyle!’ diye bakıyorsak gelecek nesiller de bugüne baktıklarında bir kalemkârın gözünden bugünün kültürünü görsün istedim” diyor.

Yorumlar kapatıldı.