İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İran basınında Mehmet Perinçek röportajı

Araştırmacı yazar Mehmet Perinçek, İran’da yayımlanan Mehd-i Temeddün (مهد تمدن – Uygarlık Ocağı) dergisine konuştu. Söyleşide Ermeni meselesinin tarihsel ve güncel boyutlarına değinen Perinçek, “Taşnaklar, Birinci Dünya Savaşı’nda üstlendikleri rolü İkinci Dünya Savaşı’nda da oynamışlardır. Bu sefer Hitler Almanyası’nın yanında. Taşnaklar, faşist Alman orduları için gönüllü birlikler oluşturarak bölge halklarına karşı yeni bir suça imza atmışlardır. Karabağ’da yaşananlar da bu çizginin devamıdır.” dedi. (Al babasını vur oğluna. Otu çekerler köküne bakarlar. HYETERT)

Mehd-i Temeddün dergisinin “I. Dünya Savaşı’ndan önce bölgenin sosyal-politik konjonktürü nasıldı?” sorusuna, o dönemde emperyalist devletlerin Türkiye’yi paylaşmaya karar verdiğine belirten Perinçek, “Savaş öncesi emperyalist devletlerin Türkiye’yi paylaşma planlarındaki en önemli araçlarından biri de Ermeni meselesi olmuştu. Savaşın çok öncesinde Türkiye Ermenileri üzerinde büyük bir oyun oynanmaya başlanmıştı. Bu savaşın başlamasıyla çok daha hızlandı.” yanıtını verdi.
Ermeni-Müslüman boğazlaşmasının sorumlusu, Batılı emperyalistler ve Çarlık Rusyası olduğunu ifade eden Perinçek, “Osmanlı devletini ve Anadolu’yu paylaşmak isteyen büyük devletler, bağnaz milliyetçi Ermeni örgütlerini kışkırtmışlar ve savaşa sevk etmişlerdir. Osmanlı devleti, TBMM hükümeti ve Müslüman halk, bu durumda savaş önlemleri almış ve ayaklanan Ermeni çetelerini şiddetle bastırarak haklı bir savaş vermiştir, kendi vatanını savunmuştur.” dedi.
İşte Perinçek’in Mehd-i Temeddün dergisine verdiği söyleşi:
Ermeni meselesi ile ilgili çalışmalarınız ve araştırmalarınız hakkında bizim için bilgi verir misiniz?
15 senedir Rusya’nın birçok farklı devlet arşivinde Ermeni meselesi üzerine çalışmalar yapıyorum. Gerek Çarlık gerekse de Sovyet dönemi arşivlerinde çalıştım. Dışişleri arşivinden askeri arşivlere Komünist Partisi’nin arşivinden Komintern arşivine kadar bütün önemli kurumlarda araştırmalarda bulundum.
Rus devlet arşivleri, bize Ermeni meselesi açısından en zengin kaynakları sunuyor. Gerek Çarlık gerekse Sovyet devleti, 1915 olaylarına, öncesine ve sonrasına en yakından tanıklık eden devletlerdir. Ayrıca bu arşivler üzerinden bugün araştırmacılara kapalı olan Ermeni arşivlerinde yer alan bazı belgelere de ulaşmak mümkündür.
Rus devlet arşivlerindeki belgelerin içerik açısından ortak özelliği ise Türkiye’nin tezlerini esas olarak doğrulamaları ve Ermeni soykırımının uluslararası bir yalan olduğunu tartışmasız bir biçimde gözler önüne sermesidir. Bu belgelerden çıkan sonuçlar ise şu şekilde özetlenebilir:
Bu belgeler, 1915-1920 yılları arasında Ermeni çetelerinin Güney Kafkasya’da, Doğu Anadolu’da ve Kilikya olarak adlandırılan Adana ve Maraş bölgesinde Türkiye ve Azeri Türkleri ile Kürtlere yönelik sistematik katliam politikası izlediğini kanıtlamaktadır.
Ermeni çetelerinin etnik temizlik politikası, Birinci Dünya Savaşı’nda ve sonrasında Ermeni çeteleri ile Türk devleti ve Müslüman halk (Türkler ve Kürtler birlikte) arasında savaşın ve karşılıklı kırımın (mukatele) yaşanmasına yol açmıştır. Böylece iki taraf da birbirine şiddet uygulamıştır.
Ermeni-Müslüman boğazlaşmasının sorumlusu, Batılı emperyalistler ve Çarlık Rusyası’dır. Osmanlı devletini ve Anadolu’yu paylaşmak isteyen büyük devletler, bağnaz milliyetçi Ermeni örgütlerini kışkırtmışlar ve savaşa sevk etmişlerdir. Osmanlı devleti, TBMM hükümeti ve Müslüman halk, bu durumda savaş önlemleri almış ve ayaklanan Ermeni çetelerini şiddetle bastırarak haklı bir savaş vermiştir, kendi vatanını savunmuştur.
I. Dünya Savaşı’ndan önce bölgedeki ve dünyadaki olayların tarihsel süreci ve bölgenin sosyal-politik konjonktürü nasıldı?
I. Dünya Savaşı’na giden süreçte emperyalist devletler, Türkiye’yi paylaşmaya karar vermişlerdi. Hatta bununla ilgili hem savaş öncesinde hem de sırasında birçok gizli antlaşma imzalamışlardı. Dolayısıyla Türkiye’nin savaş dışında kalma ihtimali yoktu. Çünkü Türkiye savaşın nesnesiydi. I. Dünya Savaşı’na katılan bütün devletler bir emperyalist paylaşım savaşı verirken, sadece Türkiye bunun dışındaydı, başka toprakları paylaşmak değil, kendi paylaşımını engellemek için vatan savunması gerçekleştirdi.
Savaş öncesi emperyalist devletlerin Türkiye’yi paylaşma planlarındaki en önemli araçlarından biri de Ermeni meselesi olmuştu. Savaşın çok öncesinde Türkiye Ermenileri üzerinde büyük bir oyun oynanmaya başlanmıştı. Bu savaşın başlamasıyla çok daha hızlandı.
Dünya kamuoyu Osmanlı devletini Ermenilere soykırım uygulamakla suçluyor. Bu sözün ispatı için Talat Paşa devletinin Tehcir Kanunu’ndan söz ediliyor. Acaba Tehcir Kanunu Ermenilerin toplu ölümüne sebep olmuş mudur?
Osmanlı hükümetinin 1915 yılındaki tehcir kararı ve uygulamasını bir savaş önlemi olarak görmek gerekir. Bu önlem teamüli hukukun bir unsurudur ve bugün Cenevre Sözleşmelerine ek 2. Protokolün 17. maddesinde tedvin edilmiştir. Tehcir, Osmanlı yöneticilerinin de kabul ettiği bazı aşırılıklara rağmen, hukuka uygundur.
Özellikle Rus devlet arşivleri iki temel noktaya işaret etmektedir ki, bunlar tehcirin ne kadar haklı sebeplere dayandığını gösterir: Birincisi; Taşnakların önderliği altındaki geniş Ermeni kitlelerinin Batılı emperyalist devletlerle ve Çarlık Rusyası’yla işbirliği. İkincisi ise Ermeni gönüllü birliklerinin “Büyük Ermenistan”ı kurmak amacıyla nüfus dengesini kendi lehlerine çevirmek için giriştikleri Müslüman nüfusa yönelik etnik temizlik politikası.
Taşnakların, Çarlık Rusyası yetkilileriyle yaptıkları yazışmalarından ve görüşmelerden Türkiye’yi işgal planları çerçevesinde Ermenilere iki görev yüklenildiği görülmektedir. Ermeniler, cephe gerisinde ayaklanma çıkararak Türk ordusunu zaafa uğratacaktır. Bu birinci görevdir. İkincisi ise oluşturulan Ermeni gönüllü birlikleri yoluyla Türk ordusunun savunma hattını yırtarak Rus işgalini kolaylaştırmaktır. Bu temelde Rus ve Ermeni yetkililerin yazdığı sayısız rapor vardır.
Her iki görevin yerine getirilmesinde Türkiye Ermenileri aktif rol oynamıştır. Mesele birkaç Taşnak teröristinin işinden ibaret değildir. Geniş Ermeni kitleleri gönüllü birliklerin oluşturulmasında ve ayaklanmaların çıkartılmasında yer almıştır. Arşivler, Çarlık ordularına hizmet etmek ve gönüllü birliklerde Türklere karşı savaşmak için Türkiye Ermenilerinin Rus yetkililere başvurularıyla doludur. Türk tebaasına bağlı sıradan köylülerden üniversite öğrencilerine, doktorlara kadar binlerce Ermeninin isim isim listeleri arşivlerde mevcuttur. Bu belgeler, tehlikenin boyutunu göstermesi açısından önemlidir. Ve bu hareket tehcirden önce başlamıştır.
Diğer taraftan Çarlık generallerinin ve subaylarının yazdığı yüzlerce rapor ve Çarlık askeri mahkemelerinin yüzlerce tutanağı ve kararları göstermektedir ki,Birinci Dünya Savaşı sırasında işgal edilen bölgelerde Ermeni gönüllü birlikleri Müslüman halka karşı vahşi katliamlara girişmiş ve mallarını yağmalamıştır. Bu belgelere göre bu katliam ve yağma politikası sistematik bir biçimde yapılmıştır ve ırkçı nefrere dayanmaktadır. Ermeni çetelerini kullanan Rus komutanları bile bu vahşet karşısında dehşete kapılmıştır. Birçok Ermeni subay ve askeri, bu nedenle askeri mahkemelerde yargılanmış ve idam cezasına çarptırılmıştır. Bu katliamların ve yağmaların tehcirden önce başlaması da ayrıca önem taşımaktadır.
Kaçaznuni, kendi raporunda Ermenilerin I. Dünya Savaşı döneminde emperyalistlerin elinde bir oyuncak gibi kullanıldıklarını söylüyor. Sizce Kaçanuni’nin bu sözden amacı nedir? Acaba Ermeniler gerçekten bir oyuncak gibi kullanıldılar mı?
Taşnak hareketinin önemli isimlerinden ve Ermenistan’ın da ilk başbakanı olan Kaçaznuni, 1923 Nisan’ında partisinin yurtdışı örgütünün Bükreş’teki kongresine sunduğu raporda, geçmiş dönemin ağır bir özeleştirisini verirken çarpıcı itiraflarda bulunur ve çekilen acıların sorumluluğunu partisine yükler. Kaçaznuni, raporunun sonunda Taşnaksutyun’un kendisini feshetmesi ve siyasi arenadan çekilmesi gerektiğini savunur.
Kaçaznuni, I. Dünya Savaşı’nda emperyalist devletler tarafından nasıl kullanıldıklarını, o dönemde başlarında kavak yelleri estiğini, Batılı devletlerinin vaatlerine inandıklarını, aslından Ermeniler adına değil, emperyalist planlar için hareket ettiklerini, Ermeni halkını bu planlara feda ettiklerini, emperyalist devletlerin kullandıktan sonra Ermenileri bir köşeye attıklarını ifade eder. Çarlık ve Sovyet arşivlerindeki başka birçok belge de Kaçaznuni’nin bu tespitlerini doğrulamaktadır.
Olayların tam merkezinde bulunan Ermeni lider, emperyalistlerle yapılan işbirliğinin zararlı sonuçlarını yaşayarak görmüş, tabiri caizse duvara çarptıktan sonra geçmişe dair bir muhasebe yapmıştır. Kaçaznuni’nin bu raporu ve tespitleri, bugün açısından da önemli derslerle doludur. Bölgede emperyalizmin desteğiyle girişilecek her türlü bölücü hareket bölgeyi kanlı çatışmalara sürüklerken bütün yaşayan halklara büyük zarar vermektedir. Emperyalist devletler, kullandıkları hiçbir grubun çıkarlarına önem vermezler, işleri bittikten sonra bir kenara atarlar. Dolayısıyla bugün de bu oyunlara gelmemek ve bölge meselelerini emperyalist müdahalelere izin vermeden kendi aramızda çözmemiz gerekmektedir.
Ermeni propagandası I. Dünya Savaşı’nda 1.5 milyon Ermeni’nin öldüğünü iddia ediyor. Acaba Bu istatistikler doğru olabilir mi? Acaba o dönemde bölgede 1.5 milyon Ermeni yaşıyor muydu?
Bu kadar insanını hayatını kaybetmesi mümkün değildir. Çünkü Osmanlı’da o kadar Ermeni yaşamıyordu. Bu rakamlar tamamen propagandaya dönüktür ve bilimsel hiçbir değer taşımamaktadır.
Diğer taraftan hem Çarlık hem de Sovyet belgeleri, bölgede Müslüman nüfusun tehcir öncesinde de Ermenilere oranla kat ve kat daha fazla olduğunu kanıtlamaktadır. Dolayısıyla “Büyük Ermenistan” kurulmak istenen topraklarda bir Ermeniye beş Müslüman düşmektedir. Bu da bölgede “Büyük Ermenistan”ın kurulmasının haklı bir zemininin bulunmadığını da göstermektedir.
İran Azerbaycanı’na göç eden Ermeniler ve Asuriler Büyük Ermenistan’ı kurmak amacıyla ve emperyalistlerin teşvikiyle bu bölgede yerli halkla çatışmışlardır. Bu çatışmaların boyutu hakkında Türkiye’de ve dünyada yeterli bilgi var mıdır?
Rus devlet arşivlerinde İran Azerbaycan’ında yaşanan olaylara dair de belge ve bilgiler bulunmaktadır. Bunlardan bazı örnekleri kitap ve makalelerimde yayınlamıştım.
Örnekler verebiliriz. Bütün Ermeni Katolikosu Kevork, 2 Aralık 1915 tarihinde Çarlık Rusyası’nın Kafkasya Valisi Prens Nikolay Nikolayeviç’e bir telgraf gönderir.Ermenilerin dini merkezi Eçmiadzin’den Tiflis’e gönderilen telgrafta Adenbercan Başpiskoposu’nun başka bir telgrafı iletilmektedir:
“Karadağ’da Ermenilerin durumu felaket, hanlar (Pers hanları kastedilmektedir-MP) Ermenilere yönelik çok kaba bir yönetim gösteriyor, Ermenileri yağmalıyor, öldürüyorlar. Ermeniler, korku içinde Kafkasya’ya ve Tebriz’e kaçıyor.”
Başpiskopos, devamında Bütün Ermeni Katolikosu Kevork’dan Ermenileri korumak üzere Kafkasya Valisi’nden Tebriz’deki Kazak birliğini ya da Salmast’taki Ermeni gönüllü birliğini talep etmesini ister. Bu talep, Katolikos Kevork’un telgrafıyla Kafkasya Valisi’ne ulaşır.
Kafkasya Valisi’nin bu durumun araştırılması emri verdiği anlaşılmaktadır. Bunun üzerine Kafkas Ordusu Karargâhı’na 6. Sınır Bölgesi Komutanlığı’ndan “gizli” damgalı bir rapor yazılır. Komutan adına bir albayın yazdığı rapor, 11 Aralık 1915 tarihlidir. Raporda yukarıda bahsi geçen gelişmelerin telgrafla Ardebil Birliği ve 28. Elizavetpol Sınır Tugayı komutanlarına sorulduğu ifade edilir. Komutanların gönderdikleri cevaba göre otorite boşluğundan dolayı Karadağ’da yağmalardan bütün nüfus mağdurdur, özel olarak Ermenilere yönelik bir zulüm yoktur.
Bir taraftan yalana başvuran Ermeni milliyetçi hareketi, diğer taraftan nüfus dengesini kendi lehlerine çevirerek “Büyük Ermenistan”ı kurmak amacıyla Müslüman nüfusa yönelik katliamlar ve yağmalar da gerçekleştirmişlerdir. Bunun örneklerine İran toprakları üzerinde de rastlamak mümkündür. Bir Rus komutanın I. Dünya Savaşı sırasında 15 Şubat 1915 tarihinde yazdığı telgraf bunun bir örneğini teşkil etmektedir. Ermenileri Birinci Dünya Savaşı sırasında destekleyen ve silahlandıran Çarlık yetkilileri dahi Ermenilerin yaptıkları bu eylemlerden rahatsız duruma düşmüşlerdir:
“CULFA HOY
“General Çernozubov’a
“Dışişleri Bakanı’nın Başkomutan’a telgrafı: ‘İran elçisi, İran’dan Kafkasya’ya giderken yolda, özellikle posta müdürlüğü gibi hükümet kurumlarının ve İran ve Hint-Avrupa firmalarının da nasibini aldığı Şoca kasabasında ve İran Culfası’nda bir sıra yağma gerçekleştiren İran Ermeni göçmenleri ve gönüllüleriyle ilgili şikâyetleri bildirdi. Olaylar sırasında Ermeniler tarafından 4 İran Kazağı, 2 posta görevlisi ve birçok sivil öldürüldü, 2 Kazak yaralandı. Ne yazık ki bu şikâyetlerin temeli, Hoy’a giderken bizim tarafımızdan silahlandırılan Ermeni ve Suriye Hıristiyanları tarafından gerçekleştirilen yıkımın izlerini gören Vedenskiy’in raporlarıyla tamamen doğrulanıyor. Bu yağmaların suçlularına karşı ne tür önlemler alınabileceğini ve İran Müslümanlarının Kafkasya için oldukça külfetli olacak bahsi geçen göçmenlerin vatanlarına dönüşünü esas olarak imkânsız hale getiren Hıristiyanlara karşı haklı öfkesine yol açan bu tür olayların gelecekte tekrarlanmasını hangi yollarla engellenebileceğini öngördüğünüzü belirtiniz. Sazonov’ Yağmaların gerçekleştiren Ermeni göçmenlere ve gönüllülere karşı tarafınızdan hangi önlemlerin alındığını ve gelecekte hangi önlemleri almayı öngördüğünüzü lütfen telgrafla iletiniz. 2318. Mışlayevskiy”
1991-1993 yıllarında Ermenistan devletinin Karabağ savaşı esnasında Azerbaycan halkına karşı yapmış olduğu soykırım göz önünde bulundurulursa sizce Ermenistan devletinin bugün kendisini mazlum bir ülke gibi göstermesi ne ölçüde inandırıcıdır?
Ermeni milliyetçiliğinin saldırgan ve şoven köklerini bu anlamda incelemek gerekir. Çarlık belgeleri, Ermeni milliyetçiliğinin Batı’nın ve Çarlık Rusyası’nın özellikle 19. yüzyılda başlayan Ermenileri Türkiye’ye karşı kullanma projelerine paralel olarak geliştiğini göstermektedir. Özellikle arşivlerde yer alan o döneme ait Ermeni yayınları ve belgeleri, Ermeni milliyetçiliğinin işbirlikçi, şoven ve saldırgan köklerini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Daha o dönemlerde Ermeni milliyetçileri tarafından ırkçı teorilerin geliştirildiğini görüyoruz.
I. Dünya Savaşı döneminde yaşanan akıl almaz katliamlar, ardından Taşnak Ermenistanı’ndaki (1918-1920) etnik temizlik politikası aynı ırkçı ve saldırgan fikirlerin devamıdır.
Hatta Taşnaklar, Birinci Dünya Savaşı’nda üstlendikleri rolü İkinci Dünya Savaşı’nda da oynamışlardır. Bu sefer Hitler Almanyası’nın yanında. Taşnaklar, faşist Alman orduları için gönüllü birlikler oluşturarak bölge halklarına karşı yeni bir suça imza atmışlardır.
Karabağ’da yaşananlar da bu çizginin devamıdır.
Neden Azerbaycan halkının Ermeniler tarafından öldürülmesi dünya gündeminde ve kamuoyunda yerini bulmamaktadır? Neden dünya medyası bu olaydan hiç söz etmiyor?
Emperyalist devletler kendi çıkarlarının bulunmadığı hiçbir konuyu gündeme getirmezler. Batı medyası “Ermeni soykırımı” yalanını propaganda eder ama Irak’ta, Afganistan’da ABD’nin yaptıklarını görmezden gelir ya da Hocalı da yaşanan dramı aktarmaz.
İşgal edilen Karabağ topraklarının ve bir milyonu aşkın Azerbaycanlı mağdurun uluslararası hukuki statüsü ve meselenin çözüm yolu hakkında düşünceleriniz nelerdir?
En başta Türkiye bu konuda daha faal bir politika sergilemelidir. İkincisi bu meseleye emperyalist müdahalenin önüne geçilmelidir. Rusya, şuan Karabağ’da statükonun korunmasından yanadır. Çünkü Azerbaycan’la Ermenistan arasındaki bir çatışmanın Batı’nın bölgeye müdahalesine yol açabileceğinden çekinmektedir. Emperyalist güçlerin bölge üzerindeki planlarının bertaraf edilmesi önemlidir. Bu, Rusya’yı Karabağ konusunda daha olumlu bir rol oynamaya çekecektir. Diğer taraftan İran-Azerbaycan ilişkilerinin geliştirilmesi de önemlidir. Türkiye, İran ve Rusya’nın bölge çıkarları temelinde bir araya gelmesi Ermenistan’ın işgalci politikasının tecrit edilmesi açısından zaruridir.
2014 yılında dönemin Türkiye Cumhuriyeti başbakanı Recep Tayyip Erdoğan bir mesaj yayınlayarak ölen Ermeniler için taziyede bulundu ve ölenlerin torunlarına başsağlığı diledi. Acaba bu mesajı Ermenilerden özür dilemek gibi tabir edebilir miyiz? Sizce hangi etkenler Erdoğan’ın bu mesajı yayınlamasına yol açtı? Bu mesaj tarihsel gerçekleri ne kadar yansıtıyor?
Türkiye-Ermenistan sınırının açılması planı Amerikan projesiydi. ABD, Ermenistan’ı Rusya’dan kopararak Türkiye üzerinden Washington’a bağlamak istiyor. Birkaç sene önce Türkiye’de ortaya konan “Ermeni açılımı” ve ardından imzalanan Türk-Ermeni protokolünün altında yatan neden de buydu. Ancak bu açılım ve protokoller, Türk halkından ciddi tepki gelince hayata geçirilemedi.
Fakat ABD’den gelen yeni bir talimatla Türk hükümetinin yeniden harekete geçirildiği anlaşılıyor. Görünen o ki Türkiye’ye Ermenistan karşısında daha da geri bir adım attırılmak isteniyor. Davutoğlu’nun Erivan ziyaretinde (Aralık 2013) İttihatçıları suçlaması, tehciri gayriinsani olarak nitelemesi, Bilgi Üniversitesi’nde yapılan “soykırım” sempozyumunu övmesi ve bu sempozyumu tabuları yıkarak kendilerinin himaye ettiğini anlatması Türk dış politikasının geldiği noktayı göstermektedir. En sonunda da Tayyip Erdoğan’ın açıklamaları gelmiştir. Bu açıklamalar, Türkiye’yi uluslararası arenada zor durumda bırakacak türdendir.
Dolayısıyla buna karşı siyasi bir cevabın da olması gerekiyor. Eğer başı dik milli bir dış politikanız yoksa tarihi gerçekler istediğiniz kadar sizin yanınızda olsun, haklılığınızı kabul ettiremezsiniz. ABD’nin dayatmasıyla girişilen ve tekrardan canlandırılmak istenen Ermeni açılımıyla Türkiye bu konuda ilk önce kendini tehlikeye atmaktadır. Ermenistan karşısında atılacak her geri adım sözde soykırım iddialarını güçlendirecektir.
Acaba Ermeni Sorunu ile ilgilenen ülkeler sorunları ele almak ve anlaşmazlıkları çözmek için ortak bir tarih komisyonu kurabilirler mi? Acaba bugünkü Ermenistan hükümetinde bütün belgeleri yayımlamak gibi bir irade var mı?
Tarih komisyonu tabii ki kurulmalıdır. Ancak Ermenistan tarafı bu türden çağrılara yanıt vermemektedir. Zaten bu meseleyi siyasiler değil, tarihçiler, bilim adamları tartışmalıdır. Türkiye’de arşivler açıktır. Yabancı ülkelerden de herkes Türk arşivlerinde çalışabilir. Ancak Ermeni arşivlerinden ve Boston’daki Taşnak arşivinden faydalanma imkânı Türkler açısından neredeyse yok denecek kadar azdır.
Bildiğiniz üzere Fransa’da Ermeni Soykırımı’nın inkarını cezalandıran yasa Tasarısı Kabul edildi. Acaba bu tür kanunlar meselenin çözümü için bir katkı sağlar mı? neden bazi devletler bu olayın araştırılmasını istemiyorlar?
Fransa’da bu kanun Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Bundan da önemlisi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Perinçek-İsviçre davasında 17 Aralık 2013 tarihinde verdiği kararla Doğu Perinçek’i haklı buldu ve Ermeni soykırımının inkarını fikir özgürlüğü olarak gördü. Ayrıca Ermeni soykırımı iddialarının tartışılır olduğunu, 1915 olaylarının uluslararası hukuk açısından “soykırım” tanımında farklı olduğunu belirtti. Bu davanın temyiz duruşması 28 Ocak’ta görüldü. Burada elde edilecek başarı, ilk kararın onaylanması “Ermeni soykırımı” iddialarına büyük bir darbe vuracak.

Yorumlar kapatıldı.