İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kimlerle işbirliği yaptığınızın farkında mısınız?

Kurtuluş Tayiz  / kurtulus.tayiz@aksam.com.tr
Agos gazetesinin yakın zaman önce attığı “Bu dava paralele sığmaz” manşetini okuyunca çok şaşırmıştım. Dink’in kurduğu gazetenin yöneticileri, suikastın arkasında Cemaat’in parmağı olabileceğine ilişkin kimi açıklama ve imalara bu manşetle tepki gösteriyordu. Geçtiğimiz ay yapılan Hrant anmasında Cemaat’ten isimlerin ön sıralarda yer alması en az attıkları manşet kadar şaşırtıcıydı. Dink suikastının şüphelileri ve bu davanın karartılmasındaki rolü tartışmasız olan Cemaat, nasıl olur da Hrant’ın yakın çevresiyle omuz omuza hareket edebilirdi? Bu durum bana polisiye romanlarda ya da filmlerde sık kullanılan bir klişeyi hatırlattı; katil, cenazeye katılır ve merhumun yakınlarıyla birlikte gözyaşı döker…

Bu konuya yeniden kafa yormamın sebebi ise dün Milliyet’te yayımlanan bir haber. Tolga Şardan’ın haberine göre yasadışı dinleme faaliyetlerini soruşturan HSYK müfettişleri, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği ilginç bir dinleme kararını tespit ediyor. Müfettişler, 2008’de Hrant Dink soruşturmasına bakan Hâkim Erkan Canak’ın da sahte isimle dinlendiğini belirlemiş. Kararı veren hâkim yabancı değil; Seferberlik Tetkik Kurulu’nda arama yapan Cemaat hâkimi Kadir Kayan. Dinlemeyi talep eden ise Hrant davasının şüphelilerinden Ramazan Akyürek’in başkanı olduğu Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi. 
***
Cemaat, Hrant Dink suikastının ve suikast sonrası yürütülen soruşturmanın her aşamasında baş şüpheli olarak karşımıza çıkıyor. Bu haber soruşturmayı yürüten hâkimin Cemaat tarafından adım adım izlendiğini gösterdiği gibi; Cemaat’in başından itibaren Hrant dosyası üzerinde nasıl bir denetim kurduğunu da ele veriyor. Fakat nedense yedi yıldır Hrant Dink’in ailesi etrafında toplanan kalabalığın çıkardığı gürültü, dikkatleri baş şüpheli konumundaki Cemaat’ten uzaklaştırmaya yaradı. Öyle ki  suikastın dördüncü günü şüpheliler sıralamasında ilk sırada olduğu ortaya çıkan Cemaat’in rolü yedinci yılda ancak gündeme gelebildi. O gürültü korosunda seçkin solcular, kıdemli yazarlar, avukatlar, siyasetçiler, saygın akademisyenler, işadamları bulunuyor. Bunlardan bazıları sürekli “akil insan”, “bilge gazeteci” pozlarıyla davayı sadece daha fazla karmaşıklaştırmaya çalıştı; bazıları ise çok özel performans göstererek belgeseller hazırladı. Vicdan çığırtkanlığıyla dikkatleri nedense hep asıl faillerden uzaklaştırmaya çalıştı. Zavallı aile öyle bir kuşatma altına alındı ki, bunların etkisinin dışında bir görüş, tutum geliştiremez oldu. Etyen Mahçupyan’ın da çok isabetli olarak tespit ettiği gibi; Hrant üzerinden Ermeni mağduriyetini derinleştirerek Ermeni cemaatini esir aldılar. 
***
Dink suikastının arkasında Emniyet ve Yargı’ya hâkim olan yapı vardı. Bu derin yapı demokrasiye darbeye kalkıştı. Siyasi iradenin rolü ve sorumluluğu elbette söz konusudur; ama dikkat edilecek olursa Hrant’ı vuranlar aynı mekanizma üzerinden siyasete de suikast girişiminde bulundu. 
Hrant suikastı ve arkasındaki derin yapı doğru analiz edilmez ve bu davayı karartan sivil-derin mekanizma görülmezse, Türkiye’de son 10-15 yıldır yaşanan hiçbir siyasi-toplumsal olay anlaşılmaz. Şimdi gerçekten merak ediyorum; Hrant’ın yakınları, arkadaşları ve sevenleri kimlerle ve kime karşı işbirliği yaptığının farkında mı? 

Yorumlar kapatıldı.