İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Yüzleşme kapısında sanatın tokmağı

Yrd. Doç. Suncem Koçer*
‘100 yıl sonra Türkiye toplumunun soykırımla yüzleşmesi ve Ermeni halkıyla dayanışması bu tarihin yükünü bir nebze de olsa hafifletir, cesareti olan herkesi biraz da olsa özgürleştirir.’ … Ermeni soykırımının 100. yılında yüzleşmenin dar kapısı açılır mı, nasıl açılır bilinmez ama sanatın o kapının tokmaklarını vuruyor olduğu bir gerçek. İrlandalı fotoğraf sanatçısı Helen Sheehan’ın 14 Ocak’ta açılışı yapılan fotoğraf sergisi o kapıda epey tok bir ses çıkartıyor. Sheehan’ın üzerinde beş yıldır çalıştığı “Ermeni Aile Hikâyeleri ve Kayıp Manzaralar” sergisi 8 Şubat’a kadar Depo’da görülebilir.

***
‘100 yıl sonra Türkiye toplumunun soykırımla yüzleşmesi ve Ermeni halkıyla dayanışması bu tarihin yükünü bir nebze de olsa hafifletir, cesareti olan herkesi biraz da olsa özgürleştirir.’
19 Ocak’ta, Hrant Dink’in katledilişin 8. yıldönümünde Agos’un önünde kalabalık bir kez daha toplanacak ve cinayetin aydınlatılmasını, katillerin gerçekten yargılanmasını ilk kez edermiş gibi yeniden talep edecek. Her yıl 19 Ocak için hazırlanan çağrı filminin bu yıl anahtar kelimesi yüzleşme. “‘1954 doğum 1915 ölüm tarihli’ Hrant’la yüzleşin, soykırımla yüzleşin” deniyor filmde; Hrant Dink cinayeti aydınlatılsın, soykırım 100. yılında tanınsın, deniyor.
Ermeni soykırımının 100. yılında yüzleşmenin dar kapısı açılır mı, nasıl açılır bilinmez ama sanatın o kapının tokmaklarını vuruyor olduğu bir gerçek. İrlandalı fotoğraf sanatçısı Helen Sheehan’ın 14 Ocak’ta açılışı yapılan fotoğraf sergisi o kapıda epey tok bir ses çıkartıyor. Sheehan’ın üzerinde beş yıldır çalıştığı “Ermeni Aile Hikâyeleri ve Kayıp Manzaralar” sergisi 8 Şubat’a kadar Depo’da görülebilir.
TARİH’E ALTERNATİF ANLATILAR: AİLE HİKÂYELERİ
Fotoğrafçı Helen Sheehan soykırım anlatılarıyla ilk kez Venedik’te St. Lazarro adasındaki Mekitarist okulunda öğretmen olarak çalıştığı 1990’lı yıllarda karşılaşmış. Yıllar sonra Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattını fotoğraflarken Venedikli Ermenilerin sürgün belleği Sheehan için bu coğrafyada somutlaşmış. 2009’da yaşadığı kent olan Paris’teki Ermeni ailelerin hikâyelerini, karşılıklarını buldukları topraklarda fotoğraflamaya, sürgünün ve yurtsuzluğun bugündeki görüntüsü olan fotoğraflar aracılığıyla soykırımı anlatmaya karar vermiş. Sheehan, Paris’ten sonra Londra’ya ve Halep’e, sonrasında Ermeni coğrafyasının farklı köşelerine bu hikâyelerin peşinden gitmiş. Sheehan, “Diasporada birlikte çalıştığım ailelerin hikâyelerini bana anlatmayı kabul etmeleri kolay olmadı” diyor: “Ermeni değilim, Türk değilim, tamamen dışarıdan biriyim… Ama vazgeçmedim. Bu ailelerin hayatındaki adaletsizliğe takıntılı hale gelmiştim. Bir fotoğrafçı olarak evsiz, ülkesiz yaşamak ne anlama geliyor, nasıl mümkün olabiliyor, diye düşünmeye başladım. Düşün ki kültürünün, benliğinin sembollerinden koparılmışsın; ülkem dediğin yerde şimdi başka bir şey var. Bunu düşünürken Filistinliler, doğu Avrupa Yahudileri hep aklımdaydı… Bu hikâyeleri anlatmalıydım.” Ama nasıl? Sheehan’a göre, sözlü tarih aracılığıyla aile belleklerini takip etmek, sürgünü ve soykırımı bugündeki yüküyle anlatmanın en iyi yolu. Sheehan, “Tarih kimin amacına hizmet ediyorsa tarih kitaplarında onun anlattığı şeyler yer alıyor… Bugün Türk hükümeti, soykırımın inkârına devam etmek için tarihçilerden medet umuyor ama bu çok toy bir şey” diyor ve ekliyor: “Aile hikâyeleriyse farklı. Hiç kimse aile hikâyelerini inkâr edemez çünkü hepimizin hikâyeleri var. Tabii ki o hikâyeler de öznel, onlar da gerçeğin sadece bir versiyonu. Ama aile hikâyeleri, o dönemde ne olduğuna dair hakikate en yakın anlatılar; bir tarih kitabı gibi hakikati eğip bükmüyorlar.”
ERMENİ AİLE HİKÂYELERİNİN DİYARBAKIR’DAKİ GÖRÜNTÜSÜ
1895 pogromunda Diyarbakır’dan Halep’e sonra Beyrut’a sürgüne giden ve Paris’e yerleşen Zeytun ailesi için örneğin, hakikat bir mücevher gibi kuşaktan kuşağa aktarılan hüzünlü şarkılarda ya da Digranagerd’deki evin damında yeşeren kırık bir aşk hikâyesinde saklı. Sheehan o hakikatin fotoğrafını Zeytun ailesinin belleğinden süzerek on yıllardır saklanan ipek bir şalda ya da Diyarbakır sur içindeki gölgeli bir avluda çekmiş.
Aile belleklerinin izini sürdüğü bu coğrafyada karşılaştığı yeni hikâyelerse Paris, Londra ve Halep’te Sheehan’a anlatılanların tamamlayıcısı olmuş. Sheehan “Diyarbakır’da önceleri benimle konuşmaktan çekindiler, korkuyorlardı” diyor. Boynundaki kolyeyi gösteren ve fısıldayarak ‘benim büyükannem Ermeni’ydi, bu da onun kolyesi’ diyen bir kadın, Diyarbakır’daki müslümanlaşmış Ermenilerin sadece bir örneği olmuş Sheehan için. Çalışmanın devam ettiği yıllar içinde SurpGiragos Kilisesi’nin Diyarbakır büyükşehir belediyesi tarafından yenilenmesi ve ibadete açılmasına da tanık olduğunu söyleyen Sheehan kilisenindiasporada birlikte çalıştığı ailelerin belleğindeki yerini vurguluyor.
Sheehan’ın ‘ülkesiz nasıl yaşanır’ sorusuna bu çalışmanın sonunda verdiği cevapsa ‘ancak hafıza ve hafızayı dik tutan objeler ve dille’ olmuş. Soykırımın 100. yılında sanatın yüzleşme kapısını aralamadaki rolü ile ilgili “bir sanatçı olarak kurbanların ne yaşadığını hissetmem imkânsız belki ama sanat aracılığıyla hikâyelerini anlatabilirim”diyen Sheehan, Türkiye hükümetinden soykırımın tanınmasına dair bir adım gelirse yüzleşme kapısının aralanacağını söylüyor. 100 yıl sonra Türkiye toplumunun soykırımla yüzleşmesi ve Ermeni halkıyla dayanışması bu tarihin yükünü bir nebze de olsa hafifletir, cesareti olan herkesi biraz da olsa özgürleştirir diye ekliyor.
Helen Sheehan’ın“Ermeni Aile Hikâyeleri ve Kayıp Manzaralar”başlıklı fotoğraf sergisi 8 Şubat’a kadar Depo’da görülebilir.
*Kadir Has Üniversitesi, İletişim Fakültesi

Yorumlar kapatıldı.