İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türkiye ve Ermeni iddiaları: 2015 büyük kırılma yılı?

Haber: Faruk Loğoğlu/CHP Adana Milletvekili / Arşivi
ABD’de bütün taşlar Ermenilerin lehine dizili gözükmektedir. Yönetimin başında soykırım iddiasını kabul ettiğini daha adaylığı sırasında açıklayan, sonraları Türkiye’ye geldiğinde bile bu görüşünü teyit eden ve artık “topal ördek” konumunda iç ve dış sorunlarla boğuşan bir Başkan vardır. Üstelik Türkiye-ABD ilişkilerinde şu sıralarda yaşanan özellikle Orta Doğu’daki gelişmeler ve terörle mücadele konularındaki sıkıntılar hem ABD’deki Ermeni baskısının daha fazla hissedilmesine neden olmakta, hem Kongre karşısında Başkan Obama’yı zayıf düşürmektedir. Öte yandan, Cumhuriyetçi ve Demokrat farkı gözetmeksizin gerek Senato, gerek Temsilciler Meclisinde Ermeni iddialarını onaylayacak çoğunluklar her zaman olmuştur.

***
CHP Adana Milletvekili Faruk Loğoğlu, 1915’in 100. yıldönümünde Ermeni meselesini ve güncel önemini Radikal için değerlendirdi.
24 Nisan 2015 – Ermenilerin soykırım olarak nitelendirdikleri acı olayların 100. yıldönümü! Doğru yaklaşımlar gösterilmediği takdirde Türkiye için iç ve dış politikada ciddi sıkıntıların habercisi olan bir yıldönümü. Gözlemleyebildiğimiz kadarıyla, AKP iktidarı kendisini, süreci geçiştirmeye yönelik olarak konumlandırmış. Bu nedenle “hayır, soykırım olmadı” savunmasına denenmiş bazı tepkisel adımlar dışında hareketsiz ve hazırlıksız. Oysa ufukta ülkemizi bekleyen vahim tehlikeler var.
Çünkü Ermeni tarafı soykırım iddiasına kilitlenmiş olarak küresel çapta, birçok alanda yoğun bir faaliyet sürdürmektedir. İrili ufaklı Ermeni toplulukları soykırım öykülerini bulundukları ülkelere siyaseten, hukuken ve toplumsal planlarda kabul ettirmek, benimsetmek için yıllardır aralıksız sürdürdükleri çabalarını 2015’i bir dönüm noktası olarak tanımlayarak artırmışlardır. Bugüne kadar ciddi başarılar da elde etmişlerdir. İlki Uruguay olmak üzere bugüne kadar 20’den fazla ülkenin ulusal parlamentoları, yüzlerce yerel yönetim meclisleri “Ermeni soykırımı” iddialarını kabul eden kararlar almışlar, hatta inkârını suç sayan yasalara (Fransa, İsviçre) bile imza atmışlardır. Birçok kentte “soykırım anıtları” dikilmiş, filmler yapılmış, kitaplar yayınlanmış, sayısız etkinlikler düzenlenmiştir. 24 Nisan 2015’e giden dönemde kuşkusuz bu faaliyetler artacaktır.
Önümüzdeki dönemde eşzamanlı olarak AB tarafından 2008’de kabul edilen “Irkçılığın ve Yabancı Düşmanlığının Bazı Biçimleri ve İfade Ediliş Tarzları ile Ceza Yasaları Yoluyla Mücadele için AB Çerçeve Kararı” başlıklı çerçeve kararı devrede olacaktır. Bu kapsamda AB üyesi ülkelerin soykırım dâhil yabancı düşmanlığı ve ırkçılık suçlarını ulusal mevzuatlarında yansıtacak ve bu suçları işleyenlerin cezalandırılmasını sağlayacak düzenlemeler yapmaları gerekecektir. Yunanistan bu mükellefiyetini 9 Eylül 2014 tarihinde kabul edilen bir yasayla yerine getirmiştir. Bu bağlamda, 2015 yılında diğer AB ülkelerinde de benzeri düzenlemeler yapılması şaşırtıcı olmayacaktır.
Ancak Türkiye açısından 2015 yılında yaşanabilecek en olumsuz gelişme ABD Kongresi’nin bu konuda bir karar alması olasılığıdır. Zira AKP’nin dış politikada yarattığı enkazın da katkılarıyla ABD’de bütün taşlar Ermenilerin lehine dizili gözükmektedir. Yönetimin başında soykırım iddiasını kabul ettiğini daha adaylığı sırasında açıklayan, sonraları Türkiye’ye geldiğinde bile bu görüşünü teyit eden ve artık “topal ördek” konumunda iç ve dış sorunlarla boğuşan bir Başkan vardır. Üstelik Türkiye-ABD ilişkilerinde şu sıralarda yaşanan özellikle Orta Doğu’daki gelişmeler ve terörle mücadele konularındaki sıkıntılar hem ABD’deki Ermeni baskısının daha fazla hissedilmesine neden olmakta, hem Kongre karşısında Başkan Obama’yı zayıf düşürmektedir. Öte yandan, Cumhuriyetçi ve Demokrat farkı gözetmeksizin gerek Senato, gerek Temsilciler Meclisinde Ermeni iddialarını onaylayacak çoğunluklar her zaman olmuştur. Dolayısıyla, bugüne kadar Kongre’den bir soykırım kararının çıkmamış olmasının nedeni yeteri sayısal çoğunlukların bulunamaması değil, ABD yönetimlerinin “ulusal çıkar” savını kullanarak Kongre’yi frenlemiş olmalarıdır. AKP’nin izlediği politikalar nedeniyle Beyaz Saray Türkiye bağlamında “ulusal çıkar” kartını bu sefer kullanamayabilir. Kısacası, 2015’de Başkan Obama’nın Kongre’yi durdurması bir hayli zor görünmektedir. Kongre’yi iknaya kalkışsa bile bunda başarısız kalması ağırlıklı olasılıktır. Çünkü Kongre üzerindeki Ermeni baskıları karşısında Türkiye’nin hep yanında yer alan güçlü Yahudi lobisi de, Türkiye-İsrail ilişkilerinin olumsuz durumu nedeniyle, artık yanımızda değildir. Ayrıca, IŞİD’e militan ve silah desteği konusunda Türkiye’nin uluslararası toplumda giderek daha fazla zan altında kalması da Kongre’nin kararını etkileyebilecektir.
ABD Kongre’sinden çıkacak bir soykırım kararı niçin önemlidir? Yanıt: çok nedenle ve diğer ülkelerin benzer karar/yasalarından farklı anlam ve sonuçları olacağı için önemlidir. Birincisi, bu karar Türkiye-ABD ilişkileri üzerinde yıkıcı bir deprem etkisi yapar ve etkileri siyasi ve stratejik boyutlarda derin ve kalıcı olur. İkincisi, bu doğrultuda henüz karar almamış ülke parlamentolarını Ermeni tezleri lehinde etkiler. Üçüncüsü, olası Kongre zaferiyle Ermeni tarafı eylemlerine ciddi moral takviyesiyle devam eder. Dördüncüsü ve en önemli olarak, Ermeni tarafı bugüne kadar toplumsal ve siyasi planda yürüttüğü mücadelesini ABD Kongre’sinin kararıyla hukuki plana taşıyacak manivelaya erişmiş olur. Ermeni tarafının hedefi soykırım öykülerini kabul ettirmek kadar Türkiye’ye ağır bir bedel ödetmektir. İşte bu nedenlerle Kongre kararının özel anlam ve önemi vardır Ermeniler için. Çünkü bu karar Türkiye’den toprak, mal ve mülkiyetlerin iadesi, tazminat ve sigorta bedellerinin ödenmesi taleplerinin ABD mahkemelerine götürülmesinin önünü açacaktır. Toprak taleplerinin ciddiye alınacak bir yönü yoktur. Ancak diğer unsurlar ciddidir. ABD mahkemeleri şimdiye kadar Ermeniler tarafından açılan bu tür davaları, “Bunlar siyasi yönü de olan davalardır; ABD yönetiminin bu konuda ulusal çıkarlara işaret eden yol gösterici bir kararı yoktur” gerekçesini de öne sürerek ret yoluna gitmişlerdir. Dolayısıyla, Ermeni iddialarını destekleyen bir Kongre kararı, içeriğine de bağlı olarak, ABD mahkemelerinde Türkiye aleyhine çok sayıda dava açılmasının önünü açacak ve bu davalardan Türkiye aleyhinde kararlar çıkmasını mümkün kılacaktır. Davaların Türkiye aleyhinde sonuçlanması, örneğin tazminat kararı alınması ve ödenmemesi durumunda ise Türkiye’nin ABD’deki taşınır ve taşınmaz mal varlıklarına el koyulabilecektir.
ABD’deki bu olumsuz potansiyel, Avrupa’da yukarıda sözü edilen Çerçeve Kararına göre AB ülkeleri tarafından yapılacak yasal düzenlemelerle birleştiği takdirde, oluşacak sinerji benzeri bir durumun münferit Avrupa ülkelerinde ve Avrupa Adalet Divanında da yaşanmasını gündeme getirecektir. Özetle, ülkemizi ABD ve Avrupa’yla ilişkilerimizde tam bir hukuki kâbus senaryosu bekliyor olabilir.
Burada hassas ve önemli bir tehlikeye daha dikkat çekmemiz gerekiyor. 23 Nisan 2014 tarihinde, yani Ermenilerin soykırım günü olarak tanımladıkları 24 Nisan’ın yıldönümünden bir gün önce, dönemin Başbakanı Erdoğan Ermenilere 1915 olayları için taziyede bulunmuştu. Eğer AKP iktidarı 2014 taziyesini 2015 yılında Ermenilerden “özür” dilemenin bir ön adımı olarak tasarladı ve özür dileyerek bu işi kapatabileceğini ve bunu da ulusal ve uluslararası siyasi ranta dönüştürebileceğini değerlendiriyor ise, vahim bir yanılgı içindedir. Yaşanmakta olan gelişmeler bu işin özür dilemekle kapanmayacağını göstermiştir. Ayrıca, toplumumuz buna asla razı olmayacaktır. Özür, Ermeni tarafınca cebe indirilecek ve mülkiyet ve tazminat taleplerini daha yüksek sesle dile getirmek için kullanılacaktır.
O halde ne yapmalıyız? 2015 için savunma odaklı değil, ön alıcı bir yaklaşım içinde olmalıyız. Ne biz Ermenilerin, ne de Ermeniler bizim tarih öykümüzü kabul etmeyeceğine göre, ortak bir noktada buluşmamız gerekmektedir. Böyle bir uzlaşı şansı, taraflardan birinin diğerine görüşlerini kabul ettirmesi ihtimalinden çok daha güçlü ve fazladır. Bu nedenle, 2015 yılının bir büyük bir kırılma noktası değil, iki tarafın uzlaşarak buluşacağı bir nokta olması için çalışmalıyız. Ortak tarihimizden korkmadığımızı, Ermenilere düşman olmadığımızı, tam aksine onlarla tarihsel dostluğumuz olduğunu göstermeliyiz. Kuşkusuz Hükümet ve kurumlarımız tarafından yapılmakta olan çok yönlü hazırlıklar vardır. Ancak bunlar uzlaşı önermekten uzak savunma odaklı hazırlıklar olduğu için etkileri muhtemelen sınırlı olacaktır. Dolayısıyla başka bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Öncelikle TBMM’nin oybirliğiyle yaptığı 13 Nisan 2005 tarihli Deklarasyon doğrultusunda yeni bir girişim başlatılabilir. Nasıl bir girişim yapılabileceği ise yine TBMM çatısı altında belirlenmelidir. Bu amaçla da yaklaşan 2015 genel seçimi ortamına hapsolmadan ve bu önemli yıldönümünü unutmadan canla başla çalışacak milletvekillerinden gecikmeksizin bir grup oluşturulması atılacak ilk adım olmalıdır. Gecikmeye tahammül yoktur. Zaman hızla ilerlemekte ve daralmaktadır. Ermeni iddialarının bir kâbusa dönüşmemesi ve iki toplum arasındaki dostluk çabalarının berhava olmaması için bir an önce harekete geçilmelidir.

Yorumlar kapatıldı.