İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

“Barıştan başka şansımız yok”

“Bitti Bitti Bitmedi” isimli son kitabını okurlarıyla buluşturan Vedat Türkali, Ermenilerin ve Kürtlerin yaşadığı zulmü anlatmaya çalıştığını belirterek en güzel romanını yazmaya hazırlandığını ifade ediyor. Edebiyat dünyasının önemli isimlerinden biri olan Vedat Türkali son kitabı “Bitti Bitti Bitmedi” isimli romanını okurlarıyla buluşturdu. Taylan Kesanbilici’nin Yurt gazetesi için yaptığı röportajta Türkali, Ermeniler başta olmak üzere Kürtleri de konu alan bu romanını yaşanan acıları anlatmak için kaleme aldığını ifade ediyor. “Eğer sağlığım el verirse en güzel romanımı yazacağımı zannediyorum” diyen Türkali, bu kitabında Kürtleri anlatacağını belirtirken, barıştan başka şansımız olmadığını vurgulamayı da unutmuyor.

Öncelikle sizi böyle bir roman kaleme almaya iten düşünceyi anlatabilir misiniz?
Evvela bunu Ermeniler için değil Kürtler için yazmaya başladım. Sonra anladım ki Kürtler ile Ermenilerin kaderi bir. Bundan sonraki kitapta Kürtleri yazacağım. “Bitti Bitti Bitmedi” de Ermenilerin ve Kürtlerin yakın tarihte yaşadıkları acıları anlatmak istedim. Romanda bahsedilen Kürtlerin ve Ermenilerin hepsi yaşamış kişiler. İstibdat padişahı Abdülhamit’i tahttan indirdikleri için, devrimci ve ilerici olarak nitelenen İttihat ve Terakki’nin üç önemli ismi vardı. Talat, Enver ve Sait Halim Paşa… Bugün de Talat Paşa’nın İttihat Terakkisi kıvamında Doğu Perinçek’in İşçi Partisi var. Bunca gerçeğin içinde hala “Biz soykırım yapmadık, Ermeniler Türkler’i kesti” diyebiliyorlar. Ermenilere ve Kürtlere yapılanları, zulmü ve işkenceyi anlatabilecek bir roman yazmayı düşündüm. Diyarbakır ve Adana cezaevlerinden başlayıp İttihat Terakki dönemine kadar…
“Anlatılanların tümü gerçek”
Roman’da anlatılanlar aslında tarihsel bir gerçekliği de anımsamamızı sağlıyor. Kitabın karakterleri gerçek karakterler mi?
Hayır, karakterleri ben uydurdum. Hepsi hayal ürünü ama Tarık daha önce idama mahkûm edilen gerçek bir karaktere çok benzedi. Bazı karakterler ise romanın akışı içerisinde kendiliğinden doğdu. Hikaye gerçek, anlatılanlar belgelere dayalı. Bu kitapta hiç yalan yok. Anlatılanların tümü gerçek.
Romanı hazırlarken gerekli tarihsel belge ve bilgileri edinmek sizi zorladı mı? Ne kadardır üzerinde çalışıyordunuz?
Bu kitapla iki senedir uğraşıyorum. Daha evvel bütünü üzerinde 2 yıl hazırlandım. Elle yazamıyorum. Yardımcım Sebahat Hanım destekledi. Hikâyeyi ona anlattım. Sonra çok kez üstünden geçtik. Kitap tümüyle tarihsel belgelere dayalı. Diyarbakır’da yapılan edepsizliklerin hepsi 78’liler Vakfı’nda belge olarak var. Onların büyük yardımı oldu. Vakıf, yapılan tüm ağır işkenceler ile ilgili Diyarbakır’da yatanların ifadelerini almış. Hepsi bizzat onların anlattıkları… İşkencelere dair yazdıklarım aynen doğrudur.
“Zulmü inkar eden sözde aydınlar var”
Gerek Ermeni tarihine, gerek Kürt tarihine, gerek TKP tarihine, gerekse 12 Eylül sürecine ilişkin bir çok bilgi birarada yer alıyor. Bu açıdan kitabın belge niteliği taşıdığını da söyleyebiliriz. Çokça tarihi bilgiyi yan yana getirmek özellikle yaptığınız bir tercih miydi?
Az önce de dediğim gibi Kürtlerle Ermenilerin kaderi bir bu ülkede. Türkiye’de Ermeni ve Kürt halkına yapılan zulmü inkar eden, hâlâ Ermeni soykırımının gerçekten soykırım olmadığını öne süren sözde aydınlar var. Bunları roman kahramanları ve gerçek-yaşanmış olaylar üzerinden aktarırken birçok tarihi belge ve bilgiyi bir araya getirmek durumundaydım. Bu özellikle bir tercih değildi ancak gerçekliği yansıtmak adına yapılması gerekliydi.
Sizin de söylediğiniz gibi romanın konusu toplumsal olarak henüz tam olarak kabullenilememiş bir takım gerçekleri önümüze koyuyor. Bundan dolayı tepkiyle karşılaştınız mı?
Olumsuz bir tepkiyle henüz karşılaşmadım. Tepkiler olabilir, olacaktır. Belgelere dayalı olması nedeniyle, bu romanın yakın siyasi tarihe ışık tutmak, söylenmeyeni söylemek, unutturulmaya çalışılanı hatırlatmak gibi bir misyonu oldu haliyle. Son olarak; bu toplumsal kabulleniş gerçekleşmedikçe, Kürt ve Ermeni meselesi devam ettikçe Türkiye’nin demokratikleşmesi çok zor. Birbirimize yüzümüzü dönmek, birbirimizin elini tutmak zorundayız. Resmi tarihin örtbas ettiği bu zulmü dile getirmek ve tarihle yüzleşmek bu ülke aydınlarının vicdani sorumluluğudur.
Kitapta anlatılanların bugüne ilişkin vermek istediği bir mesaj var mı ya da buradan çıkarılması gereken anlam nedir?
Evet…Türklerin, Kürtlerin ve Türkiye içindeki tüm halkların birlik içinde olması. Buna ihtiyaç var. Türkiye’de yüzlerce çeşit çiçek var. Ermeniler, Rumlar, Gürcüler, Arnavutlar, Yahudiler, Çingeneler… Hepsi bu toprağın insanları. Barıştan başka şansımız yok!
Haig Açıkgöz kimdir?
Kitabın ilk sayfalarında Dr. Haig Açıkgöz’e bir teşekkür notunuz var. Açıkgöz’ün yaşamınızdaki yerinden bahsedebilir misiniz?
O benim hem çocukluk, hem mahalle, hem de Parti arkadaşımdı. Külleri bugün Leipzig’deki gömütlükte. Lisede siyasi inançlarımı ilk açıkladığım insandı o. Sınıfın en iyi öğrencisiydi. Sonra onunla üniversite ve sonrasında da hep beraber olduk. TKP’nin üzerinde ağır baskılar olduğu dönemde Haig, eşim Merih ve ben gizli bir hücre de kurmuştuk. 1951’de müthiş bir sosyalist avı başlatıldı ve Türkiye’nin önde gelen aydın, siyasetçi ve yazarları tutuklandı, içlerinde Haig Açıkgöz de vardı. Meşhur Sansaryan Han’da türlü işkencelerden geçti ama ismimi bir kez olsun söylemedi, sorumlu kişileri ele vermedi. Gerçi yine de yedi yıl hapis yattım ama o başka. Ben de bu son romanımı ona armağan ettim.
Romanınızın ilerleyen süreçte sinema filmine dönüştürülmesi gibi bir fikre sıcak yaklaşıyor musunuz? Eğer böyle bir durum olursa hangi ismin ya da isimlerin filmde yer almasını istersiniz?
Benim kitaplarımda hep bir sinema dokusu vardır. Okurken bu dokuyu rahatlıkla fark edebilirsiniz. Filmde yer almasını istediğim bir isim söyleyebilirim. Filmde yer alması güzel olurdu. Uğur Yücel’in romandaki Dede’yi çok iyi canlandıracağını düşünüyorum. Beren Saat de filmde yer almaya uygun bir oyuncu gibi görünüyor bana.
Sohbetin başında da bir sonraki kitabınıza dair ipucu verdiniz ancak son olarak biraz daha detaylı bahsedebilir misiniz?
Eğer sağlığım el verirse en güzel romanımı yazacağımı zannediyorum. Temelinde bütün Kürtleri, Dersim Kürtlerini, Şafi Kürtleri içeren ve bir yol gösterici görevi üstlenmiş bir roman düşünüyorum. Bir süredir üzerinde çalışıyorum. Bataklıkta Dağ Güneşi olacak ismi. Herşey hazır. Kitaba neleri koyacağımı biliyorum. Daha fazla bir şey sormayın sürpriz.
FOTOĞRAF: ELİF AKSÜNGER

Yorumlar kapatıldı.