İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Iwardo ve Hazax Süryanilerin, Kobanê Kürtlerin Stalingrad’ıdır

Araştırmacı-Yazar H̱anna Beth-Şawoce, 1915 yılında Ermeni ve Süryanilere, günümüzde Kürtlere yönelen soykırımcıların aynı zihniyete sahip olduklarını, ancak ummadıkları direnişlerle karşılaştıklarını; ‘Iwardo ve Hazax’ın Süryanilerin, Kobanê’nin de Kürtlerin Stalingrad’ı olduğunu söylüyor. Aynı zamanda “Nsibin Yayınevi”nin kurucusu olan ve Stockholm Södertörn Yüksek Okulu’na bağlı 3 bini aşkın kitap ve binlerce belgenin bulunduğu ‘Süryani Kitaplığı’nın sorumluluğunu da yürüten Şawoce ile ‘Iwardo ve Hazax direnişlerini konuştuk.

Şawoce,  günümüzde Irak ve Suriye’de yaşananlarla 1915 yılında 1,5 milyon Ermeni, yarım milyonun üzerinde Asuri-Süryaninin yaşamını yitirdiği soykırım arasında büyük benzerlikler olduğunu düşünüyor.
1915 yılında soykırımda öncelikli olarak Ermeni-Süryani önderlerin, günümüzde de Kürt Özgürlük Hareketi’nin hedef alındığını söyleyen Şawoce, soykırımcıların halkları öndersiz bırakarak amaçlarına ulaşmaya çalıştıklarına dikkat çekiyor.
Midyat’taki soykırımında önce Hürmüz, daha sonra da H̱anna Sefer ailelerinin ortadan kaldırıldığını, Süryani liderlerden ‘İsa Zatte’nin askerlerle gitmeyi reddetmesi ve Zatte’nin bir yakınının gelenleri korkutmak için havaya uyarı ateşi açması üzerine Midyat’ta kaosun başladığını ve Hıristiyan halka karşı gerçek anlamda katliamların başladığını söylüyor.
IWARDOLULAR DİRENİŞ KONSEYİNİ ÖRGÜTLEDİLER
Şawoce, ‘Iwardo Köyü’nde yaşayanların aşiret geleneğinden geldikleri için daha 1914 yılının son aylarında saldırıların kendilerine yönebileceğini düşünerek önlem aldıklarını belirttikten sonra olanları şu cümlelerle dile getiriyor:
“Devlet seferberlik için 20-45 yaş arası Hıristiyan erkekleri topladı. Bunları birbirlerine bağlayarak yollarda gruplar halinde katletti. Kurtulan bir kaç kişi ‘Iwardo ve diğer köylerine gelip olanları anlattı. ‘Iwardolular saldırılara karşı bir Direniş Konseyi örgütlediler. Oluşturdukları askeri örgütlenme 1915 Haziran’ında Midyat’ta halka zulüm eden Şerif Efendi adlı tahsildarı evini basarak öldürdü. Bu olay tüm bölgede büyük etki yarattı. Zaten soykırım daha önce başlamıştı. Direniş Konseyi’nin askeri örgütlenmesi bir koridor açarak halkın Midyat’tan ‘Iwardo’ya geçmesini sağladı. Onların sayesinde çok sayıda insan soykırımından kurtuldu.
H̱anne Sefer ve ailesini öğle yemeği yerlerken milis-aşiretlerin saldırısına uğradı ve hepsi öldürüldü. H̱anne Sefer’in kesilen kafasıyla top oynadılar. Sırığa koyup günlerce sokaklarda gezdirdiler. Erkekler öldürüldü. Kadın ve kızlar Kürt ve Mıhallemilerce kaçırıldı. Midyat yağma edildi.”
ÊZÎDîLER IWARDO DİRENİŞİNE KATILDI
Midyat’ın talan edilmesinden sonra sıranın ‘Iwardo’ya geldiğini ama Direniş Konseyi’nin son derece hazırlıklı olduğunu, iyi bir diplomasi, lojistik ve askeri örgütlenme gerçekleştirdiğini, kadınlara sağlıkla ilgili görevler verdiğini söyleyen Şawoce, “Konsey bölgede kimlerin dost kimlerin düşman olduğunu çok iyi biliyordu. 2 ay süren direniş sırasında özellikle Êzîdîler çok yardım etti. Êzîdîlerin bazı ‘Iwardolularla evlilik ilişkileri vardı.
Ama daha önemlisi Êzîdîler ‘Iwardo’nun düşmesinden sonra sıranın kendilerine geleceğini biliyorlardı. Bu nedenle de pek çok Êzîdî ‘Iwardo’da direnişe katıldı. ‘Iwardo’ya askerler ve Teşkilatı-Mahsusa’nın örgütlediği Kürt aşiretlerinden gelen milisler birlikte saldırdı. Ordu’nun iki adet cebel (dağ) topuyla saldırmalarına rağmen ‘Iwardo’ya giremediler. Bunun üzerine devlet bölgenin ileri gelenlerini ve Süryani Piskoposları devreye sokarak ‘Iwardo’yu teslim almaya çalıştı. Ama gelenlerin niyetlerini bilen direnişçiler ateş açarak onların ‘Iwardo’ya yaklaşmasına izin vermediler” diyor.
KÜRT LİDER: ‘SİLAHLARINIZI KESİNLİKLE TESLİM ETMEYİN
Süryanilerin güvendiği Kürt liderlerden Serhano’nun direnişçileri ikna etmesi için getirildiğini, Serhano’nun ‘Iwardo’ya tek başına gidilmesinin kabul edilmesi halinde bu görevi yerine getirmeyi kabul ettiğini belirten Şawoce, “Serhano’yu görünce direnişçiler köye yanaşmasına izin verdiler. Serhano onlara Süryanice ‘Ey ‘Iwardolular! Adım gibi iyi biliyorum, bu bir oyundur. Silahlarınızı kesinlikle teslim etmeyin. Direnmeye devam edin! Size her türlü yardımı yapacağız. Ama şimdi size Kürtçe “Teslim olun! Silahlarınızı bırakın! desem, beni buradan kovun’ dedi. ‘Iwardolular da Serhano’nun dediğini yapıyorlar. Bunun üzerine oradaki askeri komutan direnişçilere kimi arabulucu istediklerini soruyor. Onlar da Şeyh Fethullah’ın aracılığına güvenebileceklerini söylüyorlar” şeklinde konuşuyor.
SÜRYANİLER ŞEYH FETHULLAH’A GÜVENİYORDU
Şawoce, Mıhellemi olan Şeyh Fethullah’ın bölgede halkın güvendiği ve saygın bir kişi olduğunu, Süryani ve Kürtlerle iyi ilişkileri olduğunu belirtikten sonra yaşananları şu cümlelerle aktarıyor:
“Şeyh yanına yeğenlerini alarak ‘Iwardo’ya gitti. Direnişçiler ve halk tarafından sevinçle karşılandı. Şeyh Fethullah halka ‘bunun bir tuzak olduğunu iyi biliyorum. Ama siz, anlaşma sağlamamız halinde, bana işe yaramaz silahlarınızı teslim edeceksiniz. Çünkü bunlar silahlarınızı aldıktan sonra size yeniden saldırabilirler’ dedi. Direnişçiler öneriyi kabul ettiler ve askerlerin çekilmesi karşılığında silahları teslim edeceklerini söylediler.
Sonuç olarak komutan isteklerini kabul ediyor. Ama Şeyh Fethullah yeğenlerini ‘Iwardo’ya rehine olarak bırakıyor ve komutana ‘bakın dediğinizi yaptım ama sözünüzde durmazsanız benim yeğenlerimi öldürecekler’ diyor. Komutan ve Konsey arasında yazılı bir anlaşma yapılıyor. Bu anlaşmanın devletin arşivlerinde olduğu söyleniyor.”
Şawoce, Şeyh Fethullah’ın anlaşmanın yapılmasından hemen sonra oradaki milis Kürt aşiretlerine ve askerlere “Hıristiyanları öldüren ve mallarına dokunanların cehenneme gideceklerini” de içeren bir vaaz verdiğini söylüyor. 100 hanelik köyün, 7 binin üzerinde sığınmacı insanın 20 bin civarındaki asker ve milise karşı 2 ay kahramanca bir direniş sergilediğine dikkat çekiyor.
HAZAX DİRENİŞİNE PİSKOPOZ ÖNDERLİK ETTİ
Hazax direnişinin ‘Iwardo’dan sonra başladığını ve iki direniş arasında bazı farklılıklar olduğunu söyleyen Şawoce, ‘Iwardo’daki direnişe orada yaşayanların kurduğu Konsey’in, buna karşın Hazax’taki direnişe bölgeye Cizre Süryani Ortodoks Piskoposluğundan misafir olarak gelen Behnam Akravi adındaki bir Piskoposun öncülük ettiğine dikkat çekiyor.
1915’in Mart-Nisan aylarında Hazax’a gelen Akravi’nin soykırımdan kaçarak ilçeye sığınan çok sayıda insanla karşılaştığını ve durumun ciddiyetini anlayarak bir Direniş Konseyi’nin örgütlenmesine öncülük yaptığını söylüyor.
Demokratik olarak yapılan seçim sonucu Direniş Konseyi oluşturulduğunu ve başına da İşo H̱anna Gabre’yi getirdiklerini söyleyen Şawoce, Hazax’taki hazırlıkları şu cümlelerle özetliyor:
“Konsey hemen çeşitli komiteler oluşturdu. Erzurum’da Teşkilatı-Mahsusa’nın başındaki Bahattin Şakir önce Kürt milislerini Hazax’a yolladı. Ama haftalarca saldırmalarına rağmen Hazax’a giremediler. Çünkü Hazax halkı ilçenin etrafına sur inşa etmişti. Bunun üzerine Botan, Mardin ve Siirt’ten başka aşiretler yeniden gönderildi. Onlar da başaramayınca Enver ve Talat Paşalar bizzat Süryanilerin isyan ettiğini açıkladılar. ‘Iwardo ve Hazax’ın toptan imha edilmesi talimatını şifrelerle verdiler. İttihat ve Terakki Partisi Merkez Komite Üyesi Ömer Naci Bey komutasında 8 bin milis askeri ve Kürt aşiretlerini Hazax’a gönderdiler. Bu askerlerin çoğu cezaevlerinden soykırıma katılmaları için serbest bırakılan katillerdi.
Kürt Memmiye aşireti Hazax’taki halka hem lojistik hem de diplomatik destek verdi. Soykırımdan ve konvoylardan kaçan Ermeni ve Süryaniyi de getirip Hazax’a bırakıyorlardı. Ömer Naci Bey’in amacı önce Hazax’ı düşürmek ardından da ‘Iwardo’ya saldırmaktı.”
ORDU BÜYÜK KAYIPLAR VEREREK GERİ ÇEKİLDİ
Ömer Naci’nin Hazax halkına teslim olmaları için bir hafta süre tanıdığını, bir hafta sonra Hazax’a saldırdıklarını ve bir hafta süren çatışmalarda büyük kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kaldıklarını söyleyen Şawoce, “Hazax’ın savunulması için surlar örülürken direnişçiler yerleri kazarak tünel de yapmışlardı. Bu tünellerden geçen çocuklar ve kadınlar ölen askerlerin silah ve mühümmatlarını alıp direnişçilere getiriyordu. Böylece silah ve cephane sıkıntısı çekmiyorlardı.
Çok kayıp veren askerler çadırlarına çekilmek zorunda kaldı. Konsey askerlere baskın yapmasını ve olanlardan dünyayı haberder edebilmek için Musul’a da bir heyet göndermeyi kararlaştırdı. Musul’a giden heyet kiliseler aracılığıya tüm Avrupa ülkelerine durumu iletti. Bu şekilde Avrupa ülkeleri Osmanlı Devleti’ne diplomatik baskı yaptı.
Baskına gönderilen 50 kişiden oluşan grup gece karanlığında önce askerlerin atlarının olduğu yerde ateş yakıp atların kaçmalarını sağlıyor, ardından da çadırdaki askerlere ateş ediyorlar. 500 civarında askerin öldüğü ve çok sayıda askerin yaralandığı söyleniyor” şeklinde konuşuyor.
DEVLET BARIŞ YAPILMASINI ÖNERDİ
Baskının ardından Ömer Naci Bey’in bir mektup yollayarak barış yapılmasını önerdiğini, Direniş Konseyi’nin askerlerin çekilmesi karşılığında direnişi sonlandırmayı kabul ettiğini ve sonunda uzlaşmaya varıldığını ancak bu başarısızlıktan dolayı Hükümet’in Ömer Naci’yi sorguya çektiği ve daha sonra Kerkük’te esrarengiz bir biçimde öldürüldüğünü ve ölümünün 2 ay kamuoyundan gizlendiğini söylüyor.
Şawoce, Hazax’ın düşmesi halinde sıranın ‘Iwardo sonra da Turabdin’e geleceği için Hazax direnişinin başarıyla sonuçlanmasının büyük bir önem taşıdığı değerlendirmesini yapıyor. Süryanilerin ‘Iwardo ve Hazax (İdil) direnişlerinin tıpkı Kürtlerin Kobane’deki direnişleri gibi Stalingrad direnişleri olduğunu söylüyor. Bu güne kadar hiç kimsenin Süryanilerinin bu iki direnişlerini kaleme almadıklarını belirten Şawoce, bu görevi kendisinin yerine getirmeye çalışacağını ifade ediyor.
‘DEVLET DİRENİŞE ÖNDERLİK YAPAN LİDERLERİN HEPSİNİ KATLETTİ’
Şawoce devletin anlayışının anlaşılması açısından Iwardo ve Hazax direnişinden sonra devletin intikamcı ve yenilgiyi hazmedemeyen tutumuna dikkat çekiyor. Her iki direnişte geri adım atmak ve yenilgiyi kabul etmek zorunda kalan devletin, olanları hiç bir zaman unutmadığını, her iki direnişe önderlik eden liderlerden bazılarının Teşkilatı Mahsusa, diğerlerinin de Cumhuriyet’in ilan edilmesinden sonra da Kemalist iktidar tarafından teker teker katledildiklerini söylüyor.
‘1914-15’TE HIRİSTİYANLAR, GÜNÜMÜZDE KÜRTLER HAİN İLAN EDİLDİ’
Şawoce, 1915’teki ‘Iwardo ve Hazax direnişiyle günümüzdeki Kobanê direnişi arasında ne gibi ortak yanları ve farklılıklarının neler olduğu sorumuzu “Sayfo’yu, soykırımını araştıran insanlar 1915 yılında yaşananların bugün Türkiye ve Ortadoğu’da yaşandığını biliyorlar. İslam tırmanıyor. Çünkü bu çok güçlü bir silah. 1914-15’te Hırisiyanlar, günümüzde de Kürtler hain ilan ediliyor. Bugün Kürtler Ortadoğu’da örgütlü bir güç. Haklarını silahla savunan bir halk. Haklı bir şekilde bunu yapıyor. Kürt Özgürlük Mücadelesi son 30-40 yılda önemli ilerlemeler kaydetti. Türk devleti bunu engelleyebilmek için Kemalizm üzerinden her türlü yol ve yöntemi denedi.
Sonuç alamadı ve kullanacağı tek seçenek din kaldı. Bugün Kürtler arasında çok derin İslamcı bir gelenek var. Bunun üzerinden devlet 1914-15’te olduğu gibi işbirlikçiler yaratıyor. Gizli milisler örgütleniyor ve bunlar Kürt hareketine saldırıyorlar” diyerek yanıtlıyor.
Bu örgütlenmenin sadece Türkiye için sınırlı olmadığını, Türk devletinin bundan yıllar önce Irak, Suriye ve yukarı Mezopotamya’ya imam hatip mezunu gönderdiğini, oradaki İslami örgütlenmelerin çekirdeğini bunların oluşturduğunu söyleyen Şawoce, “Zaho’dan Cuma hutbesinden çıkan grupların çarşılara dalmaları, Ermeni ve Süryanilerin bulundukları bölgelere saldırmaları, tıpkı 1914’te olduğu gibi ‘Hıristiyanlara Ölüm’ şeklinde sloganlar atmaları, pek çok şey bir zamanlar Teşkilatı-Mahsusa’nın uyguladığı yöntemlerin bugün de uygulandığını anımsatıyor” diyor.
DAİŞ’E EN BÜYÜK DESTEK TÜRKİYE ÜZERİNDEN GİDİYOR
Türkiye’nin hem Irak hem de Suriye’deki aşiretlerin yapılarını çok iyi bildiğini, Osmanlı dönemindeki aşiretleri etkileme anlayışını Cumhuriyet’ten sonra sürdürdüğünü belirten Şawoce şöyle devam etti: “1914-15’de olduğu gibi bugün de kafalar kesiliyor. Bunları yapan DAİŞ çetelerine en büyük destek Türkiye üzerinden gidiyor. Binlerce tır nereye gitti? DAİŞ’cılar Türkiye’ye gelip eğitim görüyor. AKP, MHP ve Saadet Partisi’nin tabanında bu kesimlerle çalışan güçler var. Din adına Kürt Ulusal Mücadelesi’ne karşı savaşıyorlar. Maalesef bunlara katılanların içinde Kürtler de var.”
Türk devletinin stratejik hedefinin Kürt Ulusal Hareketi‘ni zayıflatmak olduğunu ama aynı zamanda bölgede Ermeni ve Süryanilere yönelik etnik bir temizlik yapılması olduğunu söylüyor. DAİŞ çeteleri aracılığıyla Osmanlı rüyasını gerçekleştirmek ve bölgedeki egemenliğini artırmak istediği değerlendirmesini yapıyor./Anf

Yorumlar kapatıldı.