İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Sevan Nişanyan’a özgürlük

Emrah Altındiş
Devlet tarafından saçma sapan sebeplerle tutsak edilen bir entelektüelin özgürlüğünü talep etmek için onunla her konuda hemfikir olmaya ya da yaptığı bazı hataları onaylamaya gerek yok, eleştirileriniz ya da varsa öfkeniz sizinle yaşamaya devam edebilir, özgür olduğu gün gidip yüzüne söylemekte özgürsünüz, özgürüz ancak bugün Nişanyan üzerinden tüm Türkiye’ye bir mesaj verilmektedir. Çok konuşma, yoksa o uzun dilini keseriz! Dolayısı ile Sevan Nişanyan’a özgürlük talebini hiç durmadan dile getirmek, bu korkunç adaletsizliğe karşı adalet talep etmek, hepimizin bu topluma ve tarihimiz boyunca bedel ödemiş tüm entelektüellerimize borcumuz. SEVAN NİŞANYAN’A ÖZGÜRLÜK!

***
Hrant Dink, Musa Anter, Turan Dursun… İzninizle sadece bu üç güzel insani anarak başlamak istiyorum, yoksa bu dehşetli listenin sadece 90’lar bolumu dahi tüm BirGün Pazar’ın sayfalarına sığmaz. Ortada çok yalın bir gerçek var, Türkiye Cumhuriyeti devleti ile görüşleriniz örtüşmüyor, üstüne üstlük bu eleştirel görüşlerinizi açıktan ifade ediyorsanız, başınız beladadır. Bu memlekette entelektüel ve cesur bir insansanız, bu bela kronik hale dönüşür.  Dönemin ruhuna göre öldürülebilir, linç edilebilir ya da hapse atılabilirsiniz, hiç olmadı davalarla burnunuz sürtülür. Size saldıranlar cezalandırılmaz, kuvvetle muhtemel ödüllendirilirler, bu yasa hükümetlerden bağımsızdır, tıpkı eleştirel öğrencilerin okul yöneticileri tarafından sevilmemesi gibi, yazılı olmasa da herkes bilir. Bu durumda Berkin Elvan gibi 14
yaşında Uğur Kaymaz gibi 12 yaşında ÇOCUK olmanız da pek bir şey fark ettirmez, devletimiz şefkatli kollarını uzatır ve kolluk güçleri (bu da ne biçim lafsa) sizi katleder.
Bu öldürerek cezalandırma entelektüellere karşı da defaatle kullanılmıştır. En son ve dehşetli örneği Hrant Dink ahparig’imizdir. AGOS gazetesi ile Ermeni toplumunun sesi-yüzü olması, bu koklu cezalandırma/yok etme geleneğinin yeniden harekete geçirmiş, önce 301 davaları ile etrafı sarılmış sonra yargının Türkçeye ve tüm Türkiye’ye hakaret yargı kararı ile işaretlenmiş ve 16 yaşında bir aptal çocuğun kurşunu ile de güpegündüz AGOS’un önünde-cinayetin mekân tercihi ve cinayetin şekli de oldukça anlamlıdır- katledilmiştir. Tabii ki dava sonucunda hiç bir gerçek fail ceza almamış (Fethiye Çetin’in, Utanç Duyuyorum kitabını öneririm), bu korkunç siyasi cinayet bir iki zavallı çocuğun üstüne yıkılmıştır. Mevzuya dair kitapları olan gazeteci Nedim Şener, Ahmet Şık ile birlikte yine mesnetsiz iddialarla hapse atılmış, devletin maaşlı ajanı Erhan Tuncel serbest bırakılmıştır. Bu zalim geleneği ne zaman düşünsem aklıma düşen ilk isim ise belki de yazdığı her satırda o yaklaşan lanet cinayet anının hüznünü barındırdığı için Sabahattin Ali ustadır. 1948’den öncesine ve sonrasına bu gelenek sürmektedir. Siyasi cinayetler, 90’lı yıllarda Kurt şehirlerinde niceliksel olarak artıp, kitlesel katliamlara dönüşmüş, Kürt halkının özgürlük mücadelesini sırtlayan binlerce okur-yazar evladı ya sokak ortalarında katledilmiş ya da hapislere atılmıştır, tıpkı Ermeni soykırımında İstanbullu entelektüel Ermenilerin ilk hedef olması gibi. Cinayetlere ise kaderin cilvesi fail-i meçhul cinayet denilmektedir. Ne garip bir isimlendirme değil mi? Failini herkesin bildiğini meçhul diye adlandırmak. Tecahül-i arif. Acaba Tansu Çiller tecahül-i arif ne demek bilir mi?
Bu gelenek öldürmezse, Nâzım Hikmet’ten, Behice Boran’a, Can Yücel’den, Leyla Zana’ya, Mahmut Alınak’tan, Sevgi Soysal’a olduğu gibi, tutsak alıp, hapislerde tutma stratejisi ile yıldırmaya-susturmaya çalışır, cezalandırır aklı.  2002 sonrasında AKP ile alevlenen saray içi kavgalara rağmen entelektüellerin ve muhalefetin kaderi değişmedi. 90’larda katledilen Kürt siyasetçilerin hem gerçek, hem de fikri akrabaları, bir sonraki kuşak, şu anda hükümetin dahi yasa dışılığını kabul ettiği ancak her adımını desteklediği -onlar Haşhaşi’ler yaptı diyor-iddialarla hapislere dolduruldu.  Türkiye’nin sayılı entelektüellerinden Ragıp Zarakolu ve Prof. Büşra Ersanlı’nın da bu davalarda birer terörist olarak yargılanıp, hapishanelerde tutulması da tüm entelektüel dünyaya “ayağınızı denk alın” mesajı idi. Gazeteciler, avukatlar, üniversite öğrencileri, vekiller, sendikacılar ve yerel siyasetçiler ile hapishaneler doldu taştı 2000’ler boyunca.
Oldukça ilerleyen yaşına rağmen özgürlük ve adalet mücadelesini ve bildiğini, gördüğünü toplumla paylaşma derdini asla bırakmayan Noam Chomsky ile birkaç kez görüşme imkânı buldum, bu görüşmelerimizde Türkiye’nin kendince en önemli özelliklerinden birisini özellikle vurguladı, Türkiye’nin cesur entelektüelleri. Türkiyeli entelektüellerin basta Bati olmak üzere dünyaya örnek olması gerektiğini, devletin çıplak şiddetine karşı bedenlerini siper edip, düşünceleri uğruna ölümü, şiddeti, hapis cezalarını göze almalarını işaret ediyordu.  Kastı muhtemelen, ismini bu görüşmelerimizde hep andığı (geçtiğimiz aylarda anlaşılır bir skandalla ABD’ye girişine izin verilmeyen) İsmail Beşikçi ya da Pınar Selek gibi cesur akademisyenlerden, Cumhuriyet ilk döneminde Nâzimlardan, Kemal Tahirlere uzanan, bir gün Türkiye’de isimleri okullara, demokrasi müzelerine verilecek pek çok değerli insanimizdi. İşte bu tarihsel geleneğin en son halkası Sevan Nişanyan. Aslında yeni Türkiye projesinin sahipleri, Türkiye’nin belki de en yaratıcı müzisyeni Fazıl Say’a 10 ay hapis cezası vermeleri ile 2010’lu yıllarda da bu lanet geleneği aynen sürdüreceklerini göstermişlerdi. Bu davanın hemen ardından Sevan Nişanyan’a saldırılar yoğunlaştı ve dini değerleri aşağılamak gerekçesi ile 13 ay hapis cezasına çarptırıldı, zannediyorum bu dava temyizde fakat bu arada, zamanlama manidar, süren imar davalarından birinde son karar verildi. Bu karara geçmeden Nişanyan’ı, bana etkisi ve aslında sokağa dokunuşu üzerinden kısaca anlatmak isterim.
Üniversite günlerimde (2000-2004) en büyük zevkim Karşıyaka Çarşısı’nın sahaflarını gezmek, güzel kitapları uygun fiyata denk getirmekti (harçlık yenilerine yetmiyordu) zannediyorum 1979’da Birikim Yayınları’ndan çıkan Marx’ın Grundrisse’sini, çok da güzel bir kapağı vardır, Nişanyan Türkçeye kazandırmış, üstüne üstlük başına da yaklaşık 150 sayfalık bir girizgâh yazmıştı-ki bir Marksizm kitapçığı olarak da o önsöz basılabilir-bu kitabi almam ile kendisi ile “tanışmış” oldum, sonra o dönem tüm Türkçe âşıklarının başucu kitabi haline gelen Sözlerin Soyağacı etimoloji sözlüğünü-parasızlıktan yine-kusura bakmasın-fotokopi ile çoğaltıp kendime ve on kadar arkadaşıma hediye etmiştim. Her üniversite öğrencisi gibi memleketi gezmeye karar verdiğimizde ise bu kez  Nişanyan’in Küçük Oteller Kitabı ile karşılaştık. Şirince’ye giden yüz binlerce turist seline katıldığımızda ise Şirince’yi Şirince yapan bu adama bir kez daha hayran kalmıştık. Nişanyan bu ocak ayından beri hapiste ve Türkiye demokratik kamuoyu ise belki gündemin olum dolu yoğunluğundan ya da anlayamadığım başka sebeplerden bu konuyu yeterince güncelleştiremiyor.
Neymiş bu adamın suçu diyenlere de hemen cevabini verelim.  Şirince’de kendisine ait araziye (Matematik Koyu, Felsefe Mahallesi içinde) öğrenciler için yaptığı 60 metrekarelik, evet yanlış duymadınız, sadece 60 metrekarelik taş evin inşaatından ötürü. YASSAKmış. Kendisi belki de “kaçak” inşaat yapmaktan ceza alan tek yurttaşımız, yerseniz, yersek! Nişanyan ve Ali Nesin yıllarca koyu kanunlar çerçevesinde kalmak için başvurular yapıyor, çalmadık kapı bırakmıyorlar yıllarca ancak devlet ayak diretiyor ve bürokratik yöntemlerle ikiliyi engellemeye çalışıyor, bunun üzerine onlar da bu “korkunç illegal” faaliyete girişiyorlar.  Başınızı çevirdiğiniz her yerde bir yolsuzluğa rastladığınız kaçak yapı cumhuriyetinde, katillerin salındığı günlerde (bknz: Zirve Kitapevi failleri), bir Ermeni entelektüel, Nişanyan imardan ötürü hapiste.
Nişanyan sadece Şirince’yi bölgenin en önemli kültürel merkezlerinden birisi haline getirmiyor, aynı zamanda Prof. Ali Nesin ile gerçekleştirdikleri Matematik Köyü, Tiyatro Medresesi, Felsefe Okulu ve Arkeoloji Enstitüsü projeleri ile sadece kültürel-bilimsel yaşamımıza değil, özellikle son dönem AKP dönemi katkıları ile daha da mahvolan mimari estetik duygumuza da pek çok katkı sunuyor. Türkiye’nin bu değerli entelektüeli su anda 17 farklı imar davasından yargılanmaya devam ediyor ve 24 yıl hapsi isteniyor. Ne zaman çıkabileceği halen meçhul!
Kimse kimseyi kandırmasın, Nişanyan’in gerçekten “kacak inşaat” meselesinden hapiste olduğunu iddia edecek cahile, kargalar dahi güler. Yukarda özetlemeye çalıştığım tarihsel geleneğin son mağdurudur kendisi. Dindar ve kindar bir nesil yetiştirmek isteyen, Ermeni kelimesini affedersiniz öneki olmadan kullan(a)mayan bir liderin gösterdiği hedefe hızla yürüyen yeni Türkiye’de (aman eskisini tercih ettiğim sanılmasın, ne yenisi-ne eskisi, biz Can Yücel gibi başka türlü bir Türkiye özlüyoruz) İslam’ı ve Kemalizm’i, devletin iki kutsalını, kaynakları ile asla hakaret etmeden, eleştiren bir Ermeni entelektüelin haddinin bildirilmesidir mevzu. Devletimiz entelektüel sevmez, Ermeni entelektüeli hiç sevmez. 
Şimdi Nişanyan’i savunma zamanı. Zira Nişanyan’i savunmak, Türkiye’de ifade özgürlüğünü, din ve inanç özgürlüğünü, inançsızlığı, Ermeniliği, öteki olmayı, entelektüel bilgi üretimini, özgürlüğü ve yaratıcılığı savunmak demek. Devlet tarafından saçma sapan sebeplerle tutsak edilen bir entelektüelin özgürlüğünü talep etmek için onunla her konuda hemfikir olmaya ya da yaptığı bazı hataları onaylamaya gerek yok, eleştirileriniz ya da varsa öfkeniz sizinle yaşamaya devam edebilir, özgür olduğu gün gidip yüzüne söylemekte özgürsünüz, özgürüz ancak bugün Nişanyan üzerinden tüm Türkiye’ye bir mesaj verilmektedir. Çok konuşma, yoksa o uzun dilini keseriz! Dolayısı ile Sevan Nişanyan’a özgürlük talebini hiç durmadan dile getirmek, bu korkunç adaletsizliğe karşı adalet talep etmek, hepimizin bu topluma ve tarihimiz boyunca bedel ödemiş tüm entelektüellerimize borcumuz. SEVAN NİŞANYAN’A ÖZGÜRLÜK!
Not: Sevan Nişanyan’ın tutsaklık adresi:   Aliağa Ceza infaz Kurumları Kampüsü, Bahçedere Köyü No:63 Yenişakran/Aliağa-İzmir. Attığımız maillerin de çıktı alınarak kendisine ulaştırılacağı duyurulmuş: sevan@nisanyan.com
Nişanyan’in Blogu: http://nisanyan1.blogspot.com/

Yorumlar kapatıldı.