Nedim Karael / Hêvî ya Dawî
1915’te Osmanlı Sanayi Sayımı yapılmıştı. İstanbul çevresinde, Ege’de, Karadeniz, Akdeniz yörelerinde fabrikalar, atölyeler, iş merkezlerinin % 95-96 oranında azınlıklara yani Rumlara, Ermenilere ait olduğu saptanmıştı. Bunları Müslüman Türk tüccarın denetimine vermek, Osmanlı ekonomisini bu şekilde millileştirmek önemliydi. Doktor Bahattin Şakir’in, Doktor Nazım’ın, Ziya Gökalp’in sürekli olarak çok üzerinde durduğu, çok ayrıntılı planlar, projeler hazırladığı esas konu buydu.
Bu süreçte sermaye dönüşümü, sermayenin Türkleştirilmesi üç aşamada gerçekleştirilmiştir. Birinci olarak tehcir kafilelerinin güvenliğini sağlayan unsurların yaptıklarıdır. Kadınların para ve mücevher taşıdıkları bilinmektedir. Tehcir sırasında arazinin, yolun uygun bir yerinde kadınların paralarına, mücevherlerine el konulmuş, kadınlar öldürülmüştür. İkinci aşamada Rumların, Ermenilerin evlerindeki eşyalar yağmalanmıştır. Üçüncü aşamadaysa Rumlardan ve Ermenilerden kalan taşınmaz mallar yağmalanmıştır.
Ermenilerle ilgili projeler, Birinci Dünya Savaşı sürecinde yaşama geçirilmiştir. Bir buçuk milyon civarında Ermeni tehcirle soykırıma uğratılmıştır. Ermenilerin taşınır ve taşınmaz malları, zenginlikleri yağmalanmıştır. Ermeni nüfus tehcirle çürütülecekti bunlardan kalan taşınmaz mallara el konulacaktı. Sürülen Ermenilerin mallarına nasıl el konulacağı da 30-31 mayısta Bakanlar Kurulu kararıyla düzenlendi. 10 Haziranda ayrıntılı bir tamim hazırlandı. Ve nihayet 26 Eylül 1915’te, 13 Eylül 1331 tarihli geçici kanun çıkartıldı. Bu kanun ve kanunun uygulanmasıyla ilgili kararname tüm yağma eyleminin hukuki alt yapısını oluşturdu. Ermeni çocuklar dahi malları için kapışıldı.
Ermeni Soykırımı’nın iki ayağı var; ekonomik ve siyasi. Ermenilerin kendi tarihsel topraklarından kazınmasının siyasi sorumluları İttihat ve Terakki kadroları, merkezdeki bu kadroların bir de yerel uzantıları var. Yerel uzantılar – yerel ittihatçı örgütlerin yöneticileri- eşraftı. Bu eşraf, Ermenilerin birikimlerinin üzerine kondu. Bugünkü AKP’nin içinde o gün Ermenilerin birikimlerinin üzerine konanların çocukları torunları var, CHP’nin zenginliğinin temelinde Rum ve Ermeni malları var.
unnamed-8
Gerek taşra, gerekse İstanbul sermayesinin kaynağı,Ermeni birikimleridir. İşte bu yüzdendir ki soykırımla yüzleşmek çok zordur. Bugün Türkiye’de büyük burjuvazinin zenginliğinin kaynağı Rum mallarıdır, Ermeni mallarıdır. Kürdistan’da Kürt aşiretlerinin, Kürt şeyhlerinin, Kürt toprak sahiplerinin zenginliklerinin kaynağı Ermeni mallarıdır. Ermeni mallarının bazı Kürtler, aileler, aşiretler, şeyhler tarafından yağmalandığını devlet bilmektedir ve bunu o Kürtleri bununla tehdit edip asimile edeceğini de bilmektedir. Evet, bazıları devlet aracılığı ile milyonlar kazanan savaş vurguncuları ve azınlıkları hedef olmasından dolayı soykırımı ve talanı savunmuşlardır/savunacaklardır.
11 Kasım 1942 tarihinde “Türkleştirme Hareketi”nin bir diğer halkası olarak çıkartılan Varlık Vergisi’nde ilk sürgünler 72 yıl önce gerçekleşmeye başladı.
Özellikle gayrimüslim ticaret erbabını hedefleyen bir kanun olarak yürürlüğe giren Varlık Vergisi’ni ödeyebilmek için, evlerini, işyerlerini satmak zorunda kaldı ve çoğunun iş hayatı sona erdi.
1942 yılında Varlık Vergisini ödemeyen 160 kişi sürgün edildi ve Resmi rakamlara göre 1400 kişi Aşkale’ye yollandı. Sürgünler, taş kırdı, yol yaptı.
Varlık Vergisi kanunu, yüzlerce gayrimüslimin göç etmesine, daha sonra da 6-7 Eylül olaylarının yaşanmasına neden olan ve temeli İttihat ve Terakki döneminde atılan ‘Sermayenin Türkleştirilmesi projesinin’ bir parçasıydı.
Soykırım ve yağma 1915’te başlamış Varlık Vergisi ve Hrant Dink’in katledilmesiyle devam etmiştir.
Soykımı kabul etmek neden mi zor? Bu kadar hakkın altından kalkabilmek neden mi zor? Cenneti talep eden için kul hakkı önemliydi oysaki…
Yorumlar kapatıldı.