İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermeni Soykırımı’nı kim hatırlıyor?

Ragıp Zarakolu
Hitler, Polonya’ya saldırırken, insanlığa karşı suç işleme konusunda en üst düzeyde askeri erkanı rahatlatmak için kullandığı cümle son derece önemliydi: “Cengiz Han’ın yaptıklarını kim hatırlıyor? Ermenilerin başına geleni kim hatırlıyor?” Hitler’in bu olayın farkında olması ve unutmaması önemli. Dünya unutmuş ama Hitler hatırlıyor. Çünkü Kavgam kitabını ithaf ettiği, 1923 Münich Birahane Darbe girişimi sırasında ölen can dostu Scheubner-Richter, tam da soykırım sırasında Erzurum’da Konsolos yardımcısı idi. O bile tepkili raporlar yazmış, Alman-Jöntürk cihadının fikir babası olan dışişleri bakanı Max von Oppenheim’dan zılgıt yiyecekti.Peki, Ermeni toplumu 1915’i nasıl hatırladı. 1915’in Ermeni toplumu açısından unutulmamasının en önemli nedenlerinden biri, Türk devletinin inatçı inkarcılığı ise ötekisi ise vatana dönme özleminin sönmeyişidir.

İnkarcılık, soykırımın açtığı yarayı hep açık tuttuğu gibi daha derinleştirdi. İnkar ölülerinin 100 yıldır hala gömülmemiş olması acısını daha da derinleştirmiştir. İnkar sürdüğü sürece o mezarlar açık kalacaktır. Bunun içindir ki, Bosna soykırımının önemli terapi araçlarından biri, toplu mezarların açılması, DNA tekniği ile kemiklerin ve giysi kalıntılarının kimi parçalarının kime ait olmasının anlaşılması ve soykırım gününde bu sevdiklerinden kalan izlerin aileleri, sevdikleri tarafından bir ritüel ile toplu olarak gömülmesidir. Bugün Kürdistan’da toplu mezarlarda aileler yakınlarının, sevdiklerinin kemiklerinin izini sürmekte, bulunabilenleri törenle gömerek biraz olsun acılarını yatıştırabilmektedirler.
Uluslararası politikada bunu zaman zaman soykırımdan sağ kalanların geri dönüş koşulları da oluşmadı değil. 1877 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan bu yana yer değiştirmek zorunda kalan Ermeni toplumunun temel taleplerinden biriydi bu. Osmanlı devletinin temel politikası ise tarihi Ermeni platosunu ve çevresini sistematik bir biçimde “Ermenisizleştirmek” olmuştur. Kürt-Ermeni çelişkisini kışkırtarak Abdülhamit’in başlattığı bu politikayı, Talat Paşa, ABD elçisisi Morgenthau’ya tamamlamakla böbürlenmişti “Abdülhamit’in yapamadığını biz yaptık” diye.
Yahudi halkı gibi Ermeni halkı da tamamen imha edilemedi. Sağ kalanların baş taleplerinden biri de, özür ve tazmin yanında ülkeye dönüş olanağının sağlanması oldu. Yahudiler kadim vatanlarına dönebildi 2. Dünya Savaşı sonrası dünya koşullarında. İsrail kurulduğunda SSCB tarafından hemen tanınmış, ABD ise Arap ülkelerini kızdırmamak için ağırdan almıştı.
Dünya tarihinin farklı evrelerinde vatana dönüş özlemi şöyle kendini dışa vurdu.
1. 1918 Mondros Mütakeresi’nden sonra, Suriye çöllerinde ve başka yörelerde soykırımdan sağ kurtulanlar; Fransa’nın verdiği güvence üzerine, Klikya, Antep, Urfa ve Maraş’a dönmeye başladılar. Ancak Fransız devletinin 1921 sonbaharında Ankara Hükümeti ile yaptığı anlaşma sonucunda Fransız güçlerinin geri çekilmesi üzerine; ikinci bir kıyıma maruz kaldılar ve sağ kalanlar yeniden dünyanın 4 köşesine yayıldı.
2. 1945 yılında Alman Nazizminin yenilgisinden sonra Ermeni diyasporası, ülkeye geri dönmek üzere yeni bir kampanya başlattı. 1878 Berlin Antlaşması ile Rus Çarlığı’nın bir parçası haline gelen Kars ve Ardahan, 1918 yılında Alman saldırıları karşısında zor durumda kalan yeni Sovyet devletinin, Brest-Litovsk antlaşması ile Türkiye’ye iade edilmişti. Jön Türk hükümeti halk oylamasına gitmeyi, statünün ondan sonra belirlenmesini kabul etmişti. Ancak bölge yeniden Ermenisizleştirildikten sonra, sadece Müslüman nüfusun katıldığı bir oylama yapılmıştı. Ankara ile 2. Dünya Savaşı’na iyi ilişkiler içinde bulunan Sovyetler açısından, bu tartışmalı bir konu idi. Bu nedenle Ankara-Moskova arasında zedelenmiş dostluk ilişkilerinin yeniden kurulması için, bu haksız ilhakın sonlandırılması talebinde bulundu Sovyet yönetimi. Ermeni diyasporasının kampanyası da bu konuda, Batı açısından sorun yaratmayacağı kanaati de vardı. Ancak soğuk savaşın ön belirtilerinin başlaması ve Atom bombası olgusu nedeniyle Stalin, bu defteri kapattı. Ve ülkeye dönüş heyecanı heyecanı içinde ìdönüşî yapan Anadolular kendilerini, Doğu Ermenistan’a hapsedilmiş gibi hissettiler.
3. Bütün bunlar hala yaşayan birinci ve ikinci kuşak Ermenilerin ülkeye dönüş heyecanını diri tutuyordu. Ve 50. yılda, Erivan’da hiç beklenmedik bir olay vuku buldu. Yüzbini aşkın insan 50. yılı andılar. Unutulmamalı ki, Ermenistan Cumhuriyeti de, önemli sayıda, soykırımdan sağ kurtulan Anadolu Ermenisi’ni barındırıyordu. Türkiye cephesinde Ermeni soykırımını hatırlayan bile yoktu ve genç kuşaklar ise bilmiyordu. Resmi tarih kitaplarında okudukları ise Rum ve Ermeni’nin İstiklal Savaşı’ndaki “ihanetleri” idi. 1. Dünya Savaşı bile bir sis perdesi arkasına bürünmüştü. İttihatçıların suçu anımsanmasın diye. 1919 19 Mayıs öncesi tarih diye bir şey yoktu. Hatta o zaman, Türk basını olayın arkasında, Kıbrıs sorunu nedeniyle, Rum diyasporasının olduğu haberlerini veriyordu. Ermeni olayı tamamen silinmişken, zaten Süryani ve Rum’un başına geleni hiç kimse hatırlamıyor, hatırlamak istemiyordu, total amnezya ile.
4. 1980 askeri darbesi ve diktatörlük, Anadolu’ya ilk “dönüş”ün önünü açtı. Ama eylemci olarak. Ermeni devrimcileri, Esenboğa Havalanı’nda Askeri Başbakan Bülent Ulusu’yu hedef alan bir fedai eylem düzenlediler. Filistin Kurtuluş Hareketi, Türkiye gibi Ortadoğu’daki üçüncü kuşak Ermeni gençliği için ilham kaynağı oldu. Bunlar diplomatları ve Türk kurumlarını hedef alan, onaylanması mümkün olmayan terör eylemlilikleri idi. Ama Türkiye’de faşist bir askeri diktatörlüğün kitlesel boyutta uyguladığı devlet terörü bir anlamda bu karşı terörü kısmen de olsa meşrulaştırıyordu. ASALA eylemlilikleri, bu kez uluslararası amnezyanın kırılmasını sağladı. Acı bedelleri olsa da.
5. General Kenan Evren, olayı sadece soykırımı inkarından çıkarıp, Ermeni varlığının inkarına vardırdı. Tarih ve coğrafya kitaplarından tarihi Ermenistan arındırıldı. Tarihsel kalıntılara karşı, zaten cumhuriyet boyunca devam etmiş olan imha politikası mutlaklaştırıldı. Ve Musa Dağ’da hala bazı bölümleri ayakta olan ANIT top atışları ile yerle bir edildi. Soykırım inkarı devletin temel politikalarından biri haline getirildi ve bazı akademisyenler bu işle görevlendirildi. General Evren’in “sözde Ermeni soykırımı” söyleminin babasıdır. Ama bu tavır, 3 kuşak Ermeni insanını bütün diyasporada ayağa kaldırdı. Sönümlenmiş olan, az sayıda insanın katıldığı 24 Nisan anmaları canlandı.
6. Türkiye’de 1984 yılında Kürt Özgürlük Hareketi’nin eyleme geçmesi, Türkiye solunu ezip nefes alamaz hale getirmiş olan Türk devleti tarafından önce önemsenmedi: Ama bu hareket 12 Eylül rejimine yönelik tepkileri de alarak bütün devlet terörüne karşın kitle desteğini artarak almayı başardı. 1990 başında artık özellikle Cizre bölgesinde halk ayaklanmaları başlamış ve Ankara denetimi kaybetmeye başlamıştı. Aydınlar arasında da Kürt tabusu kırılmaya başlamıştı. Buna karşı devlet OHAL ilan etti. O da yetmeyince zaten başlamış olan kirli savaşı her düzeye yaydı. Devlet propagandası, bundan da Ermenileri sorumlu tuttu. Gerillaları sünnetli olup olmadığına bakılıyordu, öldürüldükten sonra, kulakları kesilip koleksiyon yapanlar da vardı. Yeniden tehcir politikası başlatıldı. 4 milyona yakın insan yerinden yurdundan oldu; 4 bin kadar köy ve ormanlar yakıldı. Bütün bu yaşanan vahşetin, Ermeni soykırımına ilişkin amnezyanın kırılmasında önemli bir etkisi oldu. İnsan Hakları Hareketi’nin 1995 yılında Ermeni soykırımını kabul ederek, FDIH’e katılması da, bölgedeki etkisi nedeniyle aydınlar arasında Ermeni soykırımına ilişkin bilinçlenmenin artmasını sağladı.

Yorumlar kapatıldı.