İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermeniler Bursa’yı unutmadı! Tehcirden 100 yıl sonra Erivan notları…

Kadir Güzel
Ermeniler Bursa’ya önce 10 hane geldi. Görevleri, Yeşil Cami yapılırken (1413-1424) kış günleri mescide gelen cemaate hizmet etmekti. Sonra esnaf ve dost oldular, hatta akraba…
Bir nisan ayı şehre yağmur yağmadığı için kiliselerini yakan Müslüman kadınların yaptıklarını bile zamanla unuttular ama devlet affetmedi. Sorumlular ceza aldı, kiliseyi hazine onardı.
Peki ya şimdi? Huzur buldukları Bursa’da 500 yıl yaşayıp binlerce nüfusa ulaşan Ermeniler, tehcirden 100 yıl sonra başkent Erivan’da Bursa’yı nasıl hatırlıyor? Cevap; işte bu Setbaşı/İpekçilik fotoğrafında…


ERMENİSTAN CADDELERİNDE HAYAT NASIL? FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLA
(Ermeni mahallesi olan Setbaşı’ndaki İpekçilik Yokuşu, Erivan’daki “soykırım müzesi”nde Bursa’ya ait tek iz…)
ERMENİSTAN’DA 5 GÜN…
Hoşgörü kenti Bursa, Osmanlı döneminde Rumların, Yahudilerin ve Ermenilerin asırlarca Müslümanlarla birlikte yaşadığı huzurlu şehirlerinden biri oldu.
Çünkü;
Fethedildikten sonra Osmanlı’nın payitaht ilan ettiği Bursa’da önce adaletin ve asayişin sisteme oturtulması, başta gayrimüslimlere güven verdi.
1400’lü yılların başında Bursa’ya ilk kez ayak basan Anadolu Ermenileri’nin daha sonra bu şehri mesken tutması ise bu güvenin en güzel örneklerden biri…
Peki aradan 600 yıl geçti ve o Ermenilere ne oldu?
500 yıl huzur içinde yaşadıkları Bursa’dan göç etmek zorunda kalan Ermeniler, 100 yıl sonra başkentleri Erivan’dan Bursa’yı nasıl hatırlıyor?
Türkiye ve Ermenistan arasında başlayan “normalleşme süreci” kapsamında iki ülke gazetecilerini bir araya getiren Gürcistan’ın AB Temsilciliği, Bursa’dan 3 gazeteciyi (Kadir Güzel, Aykut Güngör, Rabia Deniz) Erivan’da 5 gün misafir etti.
İşte kent tarihine kazınmış Bursalı Ermenilerin kaybolmaya yüz tutmuş izleri ve Erivan notları…
Ama önce Bursalı Ermenileri ve tarihini tanıyalım. (Kaynak: Ali Ahsan Karataş / Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi.)

Ermenilerin Bursa’daki merkezi Setbaşı… (1894)
ERMENİLER BURSA’YA ÖNCE 10 HANE GELDİ
Bursa tarihini araştıran önemli isimlerden Kamil Kepecioğlu, Çelebi Sultan Mehmet’in Yeşil Camii’ni yaptırdığı sırada (1413-1424) kış günlerinde mescide gelen Müslümanlara hizmet etmeleri için 10 hanelik bir Ermeni grubunu getirttiğini yazıyor. Yeşil İmareti’nden fodla (ekmek) tahsis edilerek mescidin civarına iskan ettirildiği bilinen bu Ermeniler, Bursa’ya gelen ilk grup olarak biliniyor.
Bursa’daki Ermeniler şehrin birçok mahallesine yayıldılar ancak özellikle Setbaşı, Mollaarap, Çobanbey, Namazgah, Karaağaç ve Kurdoğlu mahallerinde yoğunlaştılar. Özellikle Setbaşı semti Ermenilerin merkeziydi…
Müslümanlarla da komşuluk yapıyorlar, alışverişte bulunuyorlar, bir birlerinin evlerini satın alabiliyor veya kiralayabiliyorlardı. Hatta bu ilişkiler sonucunda Müslümanlardan etkilenen Ermeniler, Murad, Yakub, Hızır, Sefer, İskender, Bâlî gibi Türkler arasında yaygın olan isimleri kullandılar.

Köylerden eşek sırtında şehre gelen Bursa kadınları…     Bursa Metropoliti Hovagim
   Köylerden eşek sırtında şehre gelen Bursa kadınları…                         
BURSALI KADINLAR “YAĞMUR YAĞMIYOR” DİYE ERMENİ KİLİSESİNİ YAKTI
XVII. asrın sonlarında Divan-ı Hümayun’a müracaat eden Bursa Ermenileri, eskiden beri kendilerine ait olan kilisenin, içinde ibadet edilemeyecek kadar harap olduğunu belirterek tamir edilmesi için izin isterler. Bu talep üzerine bazı şartlar dahilinde kendilerine izin verilir. Gerekli izni alan Ermeniler kiliselerini tamir etmeye başlarlar. Ancak tamir bitmek üzereyken bin civarında Müslüman kadın ve elli civarında erkek hücum ederek kiliseyle birlikte etrafında bulunan birkaç Ermeni evini yakarlar. Karşı çıkan bazı Ermenileri de olayda yaralanır.
Ermenilerin, tamir ettikleri kiliseyi eski şeklinden farklı olarak altı kubbeli bir camiye benzetmeleri Müslümanlar arasında huzursuzluğa neden olmuştu.
Nisan ayında Bursa’ya yağmur yağmamasını da bu konu nedeniyle Allah’ın Bursalıları cezalandırdığı şeklinde değerlendirilmişti. Bunun üzerine Bursalı kadınlar, madem bu işi erkeler halletmiyor bari biz gereğini yapalım diyerek kiliseye hücum etmişlerdi.
Ermeni kilisesi yıkılmadan önce… (Mahfel’in karşısındaki kütüphane)

Ermeni kilisesi yıkılmadan önce… (Mahfel’in karşısındaki kütüphane)
Kilise bozgununda rüşvet iddiası
Bu konuda bir başka iddia da şöyledir. Olay sonrasında Bursa eski naibi tarafından merkeze gönderilen mektupta kadınların bu işi kendiliğinden yapmadıkları, Müderris Nizamzade Nizameddin ve Cabizade Mustafa ve sair yardımcılarının tamir sırasında rüşvet istedikleri, ancak kendilerine rüşvetin verilmemesi sebebiyle kadınları tahrik ettikleri, bu tahrik sonucunda da kadınların bu işe kalkıştıkları bildirilmiştir.

(Bursa halkı)
Onarıma izin verildiğini halk bilmiyordu
İddiaların birbirinden farklı olmaları sebebiyle olayın gerçek nedeninin araştırılması için İstanbul’dan bir mübaşir gönderildi. Mübaşirin gerekli incelemeyi yapmasından sonra eski naib ile A’yan Es’ad Efendi’nin kilise tamiriyle ilgili verilen izni kendi aralarında inceledikleri, lakin halka haber vermedikleri, bu sebeple izinden haberleri olmayan insanların, yetkililerin rüşvet almalarından dolayı kilisenin izinsiz olarak yapılmasına müsaade ettiklerini düşünerek olay çıkardıkları anlaşıldı.

(Eski Bursa)
Sorumlulara ve galeyana gelenlere ceza yağdı
Neticede kilisenin eski hâli üzere yeniden yapılmasına, ihmalleri veya kasıtlı hareketleri dolayısıyla olayla ilgisi olan kişilerden eski naibin görevden alınmasına, ayanın hiçbir yere ayrılmadan bir müddet çiftliğinde ikamet etmesine, Müderris Nizamzade Nizameddin ve İmam Cabizade Mustafa ve Deli Molla’nın sürgün edilmelerine, Ermenilerden Bolulu Ohanes, Çingâne oğlu Avadın, Araboğlu Bedros ve Kuyumcu Hocahayız’ın da uzak bir yere sürgün edilmelerine karar verildi.
ERMENİ, RUM VE YAHUDİ MESLEKLERİ
Gayrimüslimler arasında farklı meslek erbabı bulunmaktaydı. Osmanlı döneminde Bursa’daki Ermenilerin tamamının hangi meslek erbabından olduğunu tespit etme imkanımız olmasa da bu konuda fikir sahibi olabileceğimiz bazı belgeler var. Örneğin, 1797 yılında Bursa’daki gayrimüslimlerin kendi bağlarında yetiştirdikleri üzümden elde ettikleri alkollü içecekler (hamr ve arak) için ne kadar vergi ödemeleri gerektiğini belirten ve aynı zamanda Ermeniler, Rumlar, Yahudiler olmak üzere üç ayrı başlık altında tasnif edilen bir liste hazırlanmıştı. 233 Ermeni, 215 Rum ve 34 Yahudi olmak üzere toplam 479 kişinin kayıtlı olduğu listede 90 Ermeni, 107 Rum ve 10 Yahudinin ismiyle birlikte mesleği de belirtilmişti. Söz konusu listeye göre farklı milletlere mensup zimmi esnafın hangi iş kollarında yoğunlaştığını aşağıdaki tabloda daha iyi görülecektir.
GAYRIMÜSLİM NÜFUS

(Bursalı ermeni kadınlar)
* XVII. asrın başlarında Bursa’da bulunan Polonyalı Simeon, şehirde Ermenilere ait 300 hane bulunduğunu belirtiyor.
* XVIII. asrın başlarında Bursa’da bulunan Tournefort, şehirde Müslümanların 10-12.000, Yahudilerin 400, Ermenilerin 500 ve Rumların 300 haneleri olduğunu ifade etti.
* Niebuhr ise 1767 yılında Bursa’da, Müslümanların 19.000, Ermenilerin 1.200, Rumların 700, Yahudilerin ise 400 hane olduklarını belirtti.
* XVIII. asrın sonlarında 1793 yılında Bursa’ya gelen Brenner, kendisine 6.000 Ermeni, 3.500 Rum, 1.200 Yahudi, geri kalanı Müslüman olmak üzere şehrin 100.000 nüfuslu olduğu söylendiğini, ancak bu rakamın biraz abartılı olduğunu söylemektedir.
* 1838 yılı Bursa’sıyla ilgili bilgi veren Robert Walsh, 75.000 nüfuslu şehrin 11.000’ini gayrimüslimlerin oluşturduğunu belirtti.
* Poujoulat ise 1840 yılında Bursa’da 90.000 Türk, 5.000 Rum, 3.000 Ermeni ve 2.000 Yahudi olduğunu ifade ediyor.
* 1831 yılı nüfus sayımına göre Bursa’da 10.532 Müslüman, 5.586 gayrimüslim tespit edildi. Gayrimüslimlerden 2.800’ü Ermeniydi.
* 1881/82-1893 yılları Osmanlı genel nüfus sayımında Bursa merkezinin nüfusu 89.663 Müslüman, 31.907 gayrimüslim olmak üzere toplam 121.590 olarak tespit edilmiştir.
… VE 1915! ÖLENLERİN, OLANLARDAN AZ ÖNEMSENDİĞİ O TARİHTE NELER YAŞANDI?
(Kaynak: Gazeteci Murat Bardakçı ve Sakarya Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Haluk Selvİ)

(Tehcirdeki Ermeni çocuklar)
Abdülhamit reformları geciktirdi, Ermeniler silahlandı Sultan Abdülhamit’in 1878 Berlin Antlaşması’nda yer alan “Osmanlı Devleti, Doğu’da Ermenilerin yaşadığı bölgelerde reform yapacak” maddesini uygulamada geciktirmesi, Ermenileri silahlandırdı. Antlaşmanın imzalandığı kongrede bulunan bir Ermeni papaz/patrik, Anadolu’ya döndüğünde Ermeni bölgelerini gezerek, Türklerin bu maddeyi uygulama niyeti olmadığını anlattı ve Ermenileri savaşmaya davet etti. Osmanlı devleti parçalanırken silahlanan Yunan ve Bulgar güçlerinin bağımsızlık savaşından sonuç aldığını gören Anadolu Ermenileri de sonunda isyan bayrağını çekti ve Türk köylerinde katliamlar yapmaya başladı.
Talat Paşa ve Enver Paşa, Ermeni liderleri böyle uyardı
1. Dünya Savaşı’nda Doğu, Batı ve Güney cephesinde kurtuluş mücadelesi sürerken, Anadolu’yu saran Ermeni isyanlarına son verilmesi için dönemin kilit isimleri Talat Paşa ile Enver Paşa; İstanbul’daki Ermeni liderlerle toplantı yapmış, ancak Rusların kışkırtmasıyla kimseyi ikna edemeyince 24 Nisan 1915 günü bu liderleri “sürgün”e gönderme kararı almıştı. Yani hükümette olan İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne göre bir bakıma, bu isyanların beyin takımı çökertilmişti.

Soykırım iddialarının başlangıç noktası
Taşnak Sütun (Ermeni İhtilal Cemiyetleri Federasyonu) ve Hınçak cemiyetlerine mensup -isyan olaylarıyla bağlantısı kesinleşmiş- 235 Ermeni liderin İstanbul dışına gönderilmesi; Çankırı, Yozgat ve Kastamonu’da bazılarının hapis, bazılarının gözaltında tutulması, soykırım iddialarının başlangıç noktasını oluşturuyor.
24 Nisan 1915 tehcirin tarihi değil!
Her 24 Nisan’da anılan 1915 olayları, aslında Ermenilere uygulanan tehcirin değil, İstanbul’da yaşayıp Anadolu’daki isyanları organize etmekle suçlanan Ermeni liderlerin “sürgün”e gönderildiği tarihtir. Ölümlere neden olan tehcir kararı aslında 27 Mayıs 1915’te alınmıştır. Bu nedenle 24 Nisan’daki anma törenleri aslında katliamları değil, İstanbullu Ermeni liderlerin sürgüne gönderilişini önceliyor.

(Ermeni müzisyen Komitas)
İstanbul’da 235 Ermeni lidere sürgün
Ermeni liderlerin neden sürgün edildiğine gelince… Doğu cephesinde 84 bin askeri Sarıkamış’ta donarak can veren Enver Paşa, Anadolu’daki Ermeni örgütlenmelerini ve bu işin İstanbul’dan yönlendirildiğini görüyor. Döndüğünde Taşnak Sütun, Hınçak ve Hınçakist Reform cemiyetlerinin liderlerini Talat Paşa ile birlikte topluyor ancak isyanların devam etmesi üzerine İstanbul’daki 235 Ermeniyi sürgün ediyor. Bazı kaynaklarda 2 bin 345 kişi olarak verilen İstanbul’daki sürgün sayısı, resmi kayıtlar üzerinden yapılan son tasniflerde 235 olarak kesinleşiyor. Ancak devletin bugüne kadar bu sayıyı “ilgisizlikten” açıklamayıp, işi tarihçilere bırakması, Ermeni diasporasının elini uzun yıllar güçlendirdi ve gerçek rakamların çarpıtılmasına zemin hazırladı.
Van işgaliyle kurulan Ermeni devleti bardağı taşıran son damla oldu
1915 yılındaki 24 Nisan ile 27 Mayıs tarihleri arasındaki 1 aylık fark şu nedenle çok önemli. Tutuklamaların olduğu sürgün kararı ile tehcir kararı arasında bir aydan fazla bir süre var ve bu dönemde Ermeniler Van’da devlet kuruyor! Van Ruslar tarafından işgal edildiğinde Ermeni komitacılar, Rus birliklerine öncülük ediyor ve şehir ele geçiriliyor. Bu işgal sırasında Taşnak Sütun Cemiyeti bağımsız Ermenistan’ı Van’da kurduklarını ilan ederken, Ruslar da Van Valisi olarak Manukyan isimli bir Ermeni’yi atıyor. Van ve Erzurum’daki Müslüman nüfusa ise daha önceden Antranik Paşa ve çetesi tarafından saldırılarak çok büyük katliamlar yapılması ve bu katliamların bölgedeki diğer illere sıçraması da Osmanlı’yı tehcir kararını zorlayan bir diğer etken…
TÜRKİYE VE ERMENİSTAN NORMALLEŞEBİLİR Mİ BİLİNMEZ AMA GAZETECİLER BUNU BAŞARDI

Türkiye-Ermenistan Normalleşme Süreci AB Destek Programı Medya Otobüs Turu’na Ermenistan’dan 10, Türkiye’den ise 3’ü Bursalı 9 gazeteci katıldı. 2 haftalık gezi programının 9 günü Türkiye’de turistik yerleri gezmekle geçti, 5 günü ise Ermenistan’da “soykırım” iddialarını dinlemekle… Bu durumu pek adaletsiz bulduğum söylenemez. Çünkü hiç Ermenistan haberlerinin çıkmadığı bir ülkeden, “soykırım” iddiasıyla yatıp kalkan bir ülkeye geçiyorsunuz!
ERMENİLERİN SOYKIRIM, TÜRKLERİN TEHCİR DEDİĞİ ACILAR MÜZESİ, 100. YILA HAZIR
Erivan ziyaretinin ilk gününde Türk gazetecileri o meşhur “soykırım” (tehcir) müzesine götürüldüler. Kimse oraya girmek zorunda değildi ama zaten biz de barış elçisi değildik. Birbirimize “Gazeteciyiz arkadaş, notumuzu alıp döneceğiz” diyoruz.
Müzeye girdiğimizde, yaklaşan 100. yıl anısına binanın restorasyonda olduğunu öğreniyoruz. Yani görebileceğimiz yerler, içeriğin yüzde 10’u ile sınırlı…
Soruyoruz; “Hiç Türkler geliyor mu?” Cevap kısa ve net oluyor; “Çoook!”

(Acılar müzesinde sergilenen yabancı gazete manşetlerine çıkmış Ermeni kadınlar, 100 yıl sonra tehciri anan konuklarını izliyor!)
Karşılıklı cinayetlere, katliamlara, trajedilere isim aramak…
Vitrinlerde Ermeni tehcirinin kronolojik hikayesi belgeleriyle (fotoğraflar, mektuplar, gazeteler, kartpostallar) anlatılıyor. Yaşananlar gerçekten büyük trajedi. İnsanım diyen herkesi ağlatabilecek tarifsiz acıları bir müzeye sığdırmak ne kadar zorsa, tehcirdeki Ermenilerin hunharca öldürüldüğünü inkar etmek de o kadar zor. Karşılıklı olarak yaşanan acı olaylara “Soykırım mı, değil mi?” şeklinde bir isim aramak bile insanın içinden gelmiyor.
Ermeniler, 500 yıl yaşadığı Bursa’yı bu fotoğrafla hatırlıyor…

(Ermenilerin 500 yıl yaşayıp binlerce nüfusa ulaştığı Bursa’da hatıralardan geriye kalan ve Erivan’daki müzede sergilenen tek belge/fotoğraf bu yukarıdaki vitrinde yer alan -üstten 3. sıradaki- Setbaşı İpekçilik Yokuşu…)
Vitrinlerden biri, Ermenilerin Anadolu’da hangi şehirlerde yaşadığını ve merkez edindiğini mahalleleri gösteriyor. Bursa (İpekçilik yokuşu) fotoğrafı ise ilk sıralarda… Setbaşı semtini mesken edinen Bursalı Ermenilerin daha önce burada yaşadığına dair müzede kullanılan tek görsel buydu. Görevliye, “Bursa’ya dair başka bir fotoğraf/belge görebilecek miyiz?” diye sorduğumda, restore edilen kısımda olabileceği yanıtını aldım ancak pek de umutlu değildi.

(‘Soykırım’ müzesindeki bu oda, Türkleri barbar gösteriyor…)
‘Kara propaganda’ odası
Osmanlı’yı ve Sultan Abdülhamit’i canavar gösteren 1880-1910 tarihli yabancı gazeteler, müzedeki bir “kara propaganda” odasının duvarlarını süslüyor. Tehcirle ilgisi olmayan ve 1. Dünya Savaşı öncesinde/sonrasında yabancı kamuoyunun algı operasyonunu yürüten bu gazetelerin sergilendiği oda, aynı zamanda yerli/yabancı tüm konukların ağırlandığı toplantı odası olarak da kullanılıyor!

Müze müdürü Hayk Demoyan şovenist çıktı
Müze Müdürü Hayk Demoyan’ın Türk gazetecilere hiç de dostça olmayan tavrı ise dikkat çekiciydi… Türk misafirlerinin yüzüne bile bakmadan soruları cevaplayan Hayk Demoyan’ın konuşmasından bir bölümü aynen aktarıyorum: “Bu duvarlara bakarak tarihinizi öğrenebilirsiniz. Zor bir durum… Dolayısıyla kaçınılmaz olan gerçek şu oluyor; Ya soykırımı kabul edersiniz ya da sessiz kalırsınız.”
Müzeye girerken aslında bir nefret kuyusuna indiğimizi biliyorduk ancak bu tavrı beklemediğimiz için hem şaşırdık hem de ister istemez savunmaya geçtik. “Düşüncelerinizi bu şekilde dikta etmeniz size yakışıyor mu?” şeklindeki bir soruya müdürün cevabı yine saçma oldu, “Bizim ülkemizde 301. madde diye bir yasa yok. İsteyen istediği gibi konuşup, düşünce özgürlüğünün tadını çıkarabilir.”
Sonraki günler tansiyon düştü, Erivan’ın tadını çıkardık
Müzedeyken elimdeki 5 günlük Erivan programına baktığımda, ziyaret edeceğimiz medya kurumları, düşünce kuruluşları, basın toplantıları ve paneller birden gözümde büyüdü. Çünkü bu tutumun ve hatta Erivan programının “normalleşme” ile pek bağdaşmadığını düşünmeye başlamıştım. Neyse ki endişelerimizin yersiz çıktığını rahatça söyleyebiliriz. Tehcir müzesi dışındaki tüm temaslarımızda tansiyon düşüktü.
ERİVAN SOKAKLARINDAN NOTLAR: BİRBİRİMİZE ÇOK BENZİYORUZ

* Erivan sokaklarında yürürken Ermeniler ile Türkler arasındaki fiziksel benzerlik hemen dikkati çekiyor. Konuşmadan kimin Ermeni kimin Türk olduğunu anlamak mümkün değil.
* Yemek kültürümüz de aynı. Örneğin son girdiğimiz restoranın adı Antep idi. Erivan’da künefe dışında tüm lezzetleri Türkiye’de ortalama bir restoranda da tadabilirsiniz.
* … Ve orada da trafik var, şoförler çok sinirli, sürekli kornaya basıyorlar. Erivan trafiğinin en büyük farkı ise öncelik yayalarda.
* Ermenistan ekonomisinde hafif bir milliyetçilik de seziyorsunuz. Örneğin Starbucks bu ülkeye giremiyor çünkü Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ın bir akrabası tarafından işletilen “Jazzve” isimli cafe zinciri buna engel oluyor.
* Bir öğretmen maaşı ortalama 100 euro! Üretim olmadığı için alışveriş ise pahalı. Örneğin tekstil ürünleri Türkiye’ye göre yarı yarıya daha fazla fiyattan satılıyor.
* Yahudi soykırımından dili yanan Almanların, 1. Dünya Savaşı’nda birlikte hareket ettiği Türkiye ile özellikle Ermeni meselesinde aynı kefede değerlendirilmemek için Erivan’a yakın durduğu gözden kaçmıyor. Örneğin Alman Dışişleri Bakanı, Türk gazetecilerin tehcir müzesini gezdiği gün Erivan’da temaslarda bulunuyordu ve “soykırım” anıtına da çelenk bıraktı. Her yıl 200 milyon euro Erivan’a yardım yapan Almanlar, şehrin gece hayatında da birasıyla piyasaya tutunmayı başarmış.
* Sınırın açılmasını bekleyen Ermenilerin ekonomik durumu içler acısı… Toprak büyüklüğü Konya kadar olan ve nüfusu da Bursa’yı geçmeyen Ermenistan’ın önceliği aslında soykırım iddialarının tanınması değil sınırların açılması olmalı.

Yorumlar kapatıldı.