İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Dersim’in ve Ermenilerin yasını tutmak

Ferhat Kentel // Mail: ferhatkentel@gmail.com
Dersim katliamının yıl dönümündeyiz. Memleket olarak geçmişimizle yüzleşemediğimiz ve iyileşemediğimiz için, Dersim’i aşamıyoruz bir türlü… Çünkü hepimiz biliyoruz ki, Dersim’in vahşetini ortaya çıkarmak “bu memlekette başka vahşetler de oldu” bilgisinin kapısını ardına kadar açacak… O zaman 1915’te Ermenilere yapılanları saklamak için atılan bütün adımlar görünür olacak. Dersim’i örtmek için başvurulan vicdansızlığın, kendine yontmanın (“ama onlar da bizi öldürdüler”, “savaş vardı”) ya da rasyonel açıklamaların aslında aynılarının Ermeni meselesi için kullanıldığını fark edeceğiz. Ve o zaman fark edeceğiz ki, bu topraklarda yaşayan milyonlarca Ermeni kadın, yaşlı ve çocuğu sürmenin, öldürmenin hiçbir “soğuk” gerekçesi olamaz. O zaman fark edeceğiz ki, -Cenevre adlı şehirde imzalanan bir takım hukuksal metin ya da tanımlara uysun ya da uymasın, isterseniz o kelime kullanılsın ya da kullanılmasın- Ermenilere yapılan bal gibi soykırımdır…

***

Dersim katliamının yıl dönümündeyiz. Memleket olarak geçmişimizle yüzleşemediğimiz ve iyileşemediğimiz için, Dersim’i aşamıyoruz bir türlü. Çünkü Dersim hakkında vicdanlarına değil de, kaba saba tornanın ezberlerine takılı kalanlar zihin konforlarını ve onun sağladığı garantili kimlik avantajlarını terk edemiyorlar.
Bu konforlarını ve avantajlarını savunmak için bol tarihi belge ile süslenmiş “bilimsel” yollar, düz retorik, “rasyonellik”, yalan, kalpsizlik ne varsa kullanıyorlar.
Garip tesadüf ya da “ulus-devletin lapsus”u deyin isterseniz; Onur Öymen “sayesinde” ulus-devletin yalan söyleme, cinayet saklama adeti çırılçıplak açığa çıkmıştı örneğin. Ama aynı zamanda çırılçıplak kalpsizliği de görmüştük. Eski rejimin aparatçiki bu kişi alenen “tabii ki analar ağlayacak” diyebilmişti.
Kimisi başlıyor saymaya… “Dersimli çetelerin saldırısında 2 subay, 3 asker şehit oldu! Asker ne yapacaktı yani?” diye soruyor ve bizden koro halinde “tabii hocam n’apsın, vuracak elbette!” cevabını vermemizi bekliyor. Mağaralarda, kadınların, bebeklerin yaşlı insanların öldürülmesinden bahsedecek oluyorsunuz… Utanmasa, daha havalı ve kabul edilir olsun diye ve “kurunun yanında yaş da yanar” demeye cesaret edemediği için daha teknik “collateral damages” lafını kullanacak neredeyse…
Başkası “bilimsel bilgi” bulmuş bir yerlerden: “O dönemde Türkiye’de gaz yoktu ki! Demek ki mağaralarda insan gazlanmış olamaz” soğuk “analizini” yapmaya çalışıyor.
Ve Muhsin Batur’un, hayat hikayesini anlatırken, tam da Dersim’e özel görevle gittiklerini anlatmaya başlarken, neden aniden durup, “okuyucularım kusura bakmayın, hayatımın bu faslını anlatamayacağım” dediğini merak etmiyor. Muhsin Batur’un kalbinde bir nebze kalmış “insanlığın”, “utancın” açık ettiği bilgiyi bilimsel jargonunun içine sokamıyor.
Ama bütün bunlar çok anlaşılabilir pozisyon alışlar. Bu efendiler burada tutunmak zorundalar. Eğer onlar tutunamazlarsa, onların ideolojik baston olarak gördükleri işlev çökecek ve arkası çorap söküğü gibi gelecek.
Çünkü hepimiz biliyoruz ki, Dersim’in vahşetini ortaya çıkarmak “bu memlekette başka vahşetler de oldu” bilgisinin kapısını ardına kadar açacak. O zaman yarım yamalak “acılarınızı paylaşıyoruz”, “gerekirse özür dileriz” gibi, -Ohannes Kılıçdağı’ın deyimiyle- Türkiye için dev ama insanlık için küçük adımlar bile yetmeyecek.
O zaman 1915’te Ermenilere yapılanları saklamak için atılan bütün adımlar görünür olacak. Dersim’i örtmek için başvurulan vicdansızlığın, kendine yontmanın (“ama onlar da bizi öldürdüler”, “savaş vardı”) ya da rasyonel açıklamaların aslında aynılarının Ermeni meselesi için kullanıldığını fark edeceğiz. Ve o zaman fark edeceğiz ki, bu topraklarda yaşayan milyonlarca Ermeni kadın, yaşlı ve çocuğu sürmenin, öldürmenin hiçbir “soğuk” gerekçesi olamaz. O zaman fark edeceğiz ki, -Cenevre adlı şehirde imzalanan bir takım hukuksal metin ya da tanımlara uysun ya da uymasın, isterseniz o kelime kullanılsın ya da kullanılmasın- Ermenilere yapılan bal gibi soykırımdır…
O zaman tekrar Dersim’e döneceğiz ve fark edeceğiz ki, Dersim’im ovalarında, mağaralarında kurşuna dizilen, gazlanarak öldürülen, alelacele idam edilen insanlar bir soykırıma kurban edilmiştir.
Çünkü fark edeceğiz ki, bu memlekette çok fazla günah var. Bu günahları yalanla, dolanla saklayarak, örterek geçen yıllarımız hepimizi günahkar kılıyor ve tövbe etmeyi aklımıza getirmek bir yana, tam tersine yeni günahlar işleyebilme kapasitemizi gayet güçlü bir şekilde muhafaza ediyoruz.
Bu nedenle, öfkeyle yatıp kalkan bir toplumda, ulus-devletin işlediği günahlardan temizlenmek için Dersim’in, 1915’in alenen karşısına geçip, oralarda birikmiş acıları hissetmemiz gerekiyor.
Ermenilerin, Dersim’li Kürtlerin yasını tutmak aslında kendi yasımızı tutmak anlamına gelecek. Ve yas tutmak iyileştirecek.

Yorumlar kapatıldı.