İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Osmanlı Belgelerinde Ermeni Soykırımı

Meline Anumyan // Mail: anu_mel@mail.ru
Osmanlı İmparatorluğu’nda Batı Ermeni aydınlarının yok edilmesi. Makale, bir bildiri olarak, 21-22 Nisan günleri arasında Yerevan’da Ermeni Soykırımı Müze-Enstitüsü tarafından düzenlenen «I. Dünya Savaşı’nda Kafkasya Cephesi: Soykırım, muhacirler ve insani yardım» başlıklı Uluslararası Konferansta okunmuştur.

Milli, siyasi, toplumsal, askeri, bilimsel ve kültürel kişiliklerin, soykırımı gerçekleştiren cellâtlar tarafından taammüden toplu imhası, politisit veya siyasi cinayet olarak adlandırılmaktadır.
Bu yaklaşımın amacı, söz konusu etnosu, öz savunma tertiplenmesini üzerine almaya muktedir güçlerden mahrum etmektir.
Profesör Nikolay Hovhannisyan’ın betimlemesiyle, “Siyasi cinayetin amacı, soykırıma tabi olan milletin kafasını kesmek ve direniş gücünü kırmaktır. Bu durum, soykırımı gerçekleştiren devletler ve hükümetlere, toplu katliam düzenleme açısından geniş bir faaliyet alanı yaratmaktadır”[1].
Ermeni Soykırımı’nda politisitin startı, hükümetin emriyle, yaklaşık 60 bin Ermeni erkeğinin silâhaltına alınmasıyla 1915 Şubatında verilmiştir.
Bu seferberliğin, Ermeni askerlerden işçi taburları oluşturularak, kendi mezarlarını kazmaya mecbur edildiklerinden dolayı, salt şeklen olduğu görülmektedir.
Halk, bu şekilde, mücadele edecek güçlerinden mahrum edilmiştir[2].
Siyasi cinayetlerin diğer aşaması, siyaset, toplum ve kültür emekçileri nezdinde Ermeni aydınlarının toplu olarak imha edilmesi olup, Ermeni Soykırımı’nın anma günü olarak kabul edilen 24 Nisan 1915 tarihinde başlatılmıştır.
Bu darbe, özellikle Ermeni aydınlarının çok sayıda yazar, sanatçı ve bilim adamından oluşan kaymak tabakasının bulunduğu Konstantinopel’de (İstanbul çev. notu) güçlü olmuştur.
Konstantinopel’de, tanınmış Ermenilerin tutuklanmasını İstanbul polis şefi Bedri Bey şahsen yönetmekte, siyasi konuda yardımcısı Reşat ve genel güvenlik şefi Canpolat kendisine destek olmaktaydı.
İttihatçı yöneticiler tarafından önceden hazırlanmış olan kara listelere istinaden, tüm karakollara özel olarak mühürlenmiş zarflar gönderilir[3]. Eski takvimle 1915 Nisanının 11, 12 ve 13’ünde, çok sayıda Ermeni siyaset, toplum ve kültür adamlarının tutuklanması gerçekleşir.
Ermeni Soykırımı’ndan hayatta kalmış aydınlardan milli mebus Büzand Boyacıyan, tutuklamalarla ilgili şunları anlatmaktadır, “Yazıhaneye nihayet vardığımda, hangi sınıfa mensup insanların tutuklanmış olduğuna dair tamamen bilgi edindim ve o zaman, bunun siyasi öneme haiz bir durum olduğunu ve Ermeni ispiyoncular tarafından önceden hazırlanmış listelere göre gerçekleştirilmiş olduğuna ikna oldum.
İttihat Partisi’nin hain yöneticilerinin, tamusal Alman öğüdüyle hazırlamış oldukları, Ermeni tehciri konusundaki canavarca planın başlangıcıydı bu”[4].
Tutuklanan Ermeni aydınların ilk grubunu oluşturan yaklaşık 200 kişi, İstanbul merkez hapishanesi olan Mehterhane’ye kapatılır. Tutuklanan 5 Ermeni din adamından başrahip Grigoris Balakyan, Soykırım’dan mucize kabilinde kurtularak şunları anlatmaktadır, “…işte, hapishanenin demirden devasa kapıları lanetli bir gıcırdamayla tekrar açıldı. Sayısız simalar, hepsi de tanıdık devrimci kişilikler, aktivistler ve partisiz ve hatta parti karşıtı aydınlar güruh halinde içeri itildi.
Sabaha kadar, birkaç saatte bir, yeni-yeni tutuklular getirildi hapishaneye, gecenin derin sessizliği içinde, hapishanenin sağlam ve yüksek duvarları arkasında, tutuklu kalabalığı arttıkça, giderek hareketlenme de artmaktaydı.
Başkentte yaşayan Ermenilerin, toplum dâhilinde göze çarpan tüm kişiliklerinin, temsilci, vekil, devrimci, redaktör, öğretmen, doktor, eczacı, dişçi, tüccar, banker ve her sınıftan milli kişiler, hapishanenin bu karanlık bodrumlarında aynı gece randevu vermiş gibiydi. Hatta birden fazla kişi ev kıyafeti ve pabuçlarla getirilmişti. (…) Hepimiz, bu sırrı çözmeye ve şu soruların cevabını bulmaya çalışmaktaydık. Bu yüzlerce tutuklama niyeydi ve bunun sonu nereye varacaktı?”[5]
Ermeni aydınlar, yirmi dört saat tutuklu kaldıktan sonra, 25 Nisan 1915’te, İstanbul’un Haydarpaşa tren istasyonuna götürülüp, oradan da tehcir edilir[6].
Tanınmış Ermeni kişiliklerin bir kısmı, 75 kişilik bir grup halinde ayrılarak Ayaş’a yollanır, kalanları ise Ankara’ya. Ayaş’a gönderilenler, bu şehrin dışında bulunan “Sarı Kışla” kışlasına yerleştirilip korkunç işkencelere tabi tutulur[7]. Ayaş’a sürülenlerin içinde, Ermeni düşün âleminin ünlü temsilcilerinden, Daşnaktsakanlardan Khaçatur Mamulyan (Aknuni), Garegin Khajak, Ruben Zardaryan ve Sargis Minasyan, milli mebuslardan Harutyun Cangülyan, Nazaret Dağavaryan, Hambardzum Boyacıyan (Büyük Murat) ve Harutyun Şahrikyan, şair Siamanto, artist Yenovk Şahen, Yazar Sımbat Bürat, doktorlardan Khaçik Partizakyan, Karapet Paşayan, Tigran Allahverdi vs.[8] bulunmuşlardır.
İçlerinden milli mebus Büzand Boyacıyan’ın sözleriyle “Ayaş hapishanesine atılan ve hükümet tarafından “siyasi suçlu” olarak damgalananlar, Ermeni düşün katmanının en önde gelen kişileriydi”[9].
Ayaş sürgünlerinden Hınçak Partisi üyesi Hambardzum Boyacıyan, sözde divan-ı harpte yargılanmak için, hükümet kararıyla Kesaria’ya (Kayseri-çev. notu) yollanır, fakat darağacına çıkartılır.
Ayaş sürgünleri, bazen görüşmelerde bulunmak amacıyla, Khajak veya Aknuni başkanlığında gizli toplantılar yapıyorlardı. Bu toplantılardan birinde alınan karara istinaden, telgrafla İçişleri Bakanlığı’na başvurarak, kendilerini ya yargılamaları, ya da serbest bırakmaları ricasında bulunurlar, fakat boşuna[10]. Ayaş sürgünleri, 1915 yılının Ağustos ortalarında, Ankara vali yardımcısı Atıf’ın emriyle, taşlanma ve süngülenme yoluyla öldürülmüşlerdir.
Ayaşlı onbaşı Faşiloğlu Refik’in, Ermeni aydınlarına ateş etmek istememiş, fakat komiser Zeki Hasan ve Çavuş Hurşit’in onları kudurmuşçasına,  hunharca öldürmüş olduğu dikkat çekicidir. Çavuş Hurşit, Ankara’ya dönerek “Katletmeye başladığımızda, yer-gök öldürülenlerin feryatları ve haykırışlarıyla inliyordu. Ben, Doktor Paşayan’ın önce gözlerini oydum, daha sonra da boynunu kestim, işte onun altın kösteği ve saati”[11],- diye hayâsızca anlatmıştır.
Sürgün edilen aydınların diğer grubu (yaklaşık 150 kişi) Çankırı’ya yollandı. Bu grupta rahip Komitas, başrahip Grigoris Palakyan, ünlü Ermeni şair ve Doktor Ruben Çilingiryan (Ruben Sevak), şair ve Daşnaktsutyun üyesi Daniel Varujan, avukat Gaspar Çeraz, “Sabah” gazetesi redaktörü ve Ramkavar Azatakan Partisi yöneticisi Tiran Kelekyan,
“Büzandion” gazetesi redaktörü Büzand Keçyan, öğretmen ve Daşnaktsutyun üyesi Armenak Barseğyan, “Vostan” redaktörü Mikayel Şamdancıyan, yazar ve tarihçi Aram Antonyan, öğretmen ve Daşnaktsutyun üyesi Movses Petrosyan, Hınçaktsutyun üyesi Samvel Tomacanyan, eczacı ve aktivist Vahram Asturyan, mimarlardan Simon Melkonyan ve Manuk Basmacıyan, Osmanlı Bankası görevlilerinden Vağinak Partizpanyan ve daha başkaları vardı[12].
İçlerinden bir kısmını iki kervana ayırdılar. Bu kervanların ilkinde 52, ikincisinde ise 24 kişi bulunmaktaydı. Bu iki kervan da Der-Zor’a sürüldü. İlk kervandan, sadece Paronyan adında (ön adı belirtilmemektedir-M.A.) Protestan bir kitapçı, sunmuş olduğu çok sayıda müracaatlar sayesinde kurtulup İstanbul’a döndü. Birinci grubun kalan tüm üyeleri, Elbistan yollarında acımasızca katledilmiştir.
İkinci kervandan ise, sadece Aram Antonyan, yolda ayağını kırmış olduğundan dolayı hastaneye nakledilmek suretiyle kurtulmuştur. İkinci grubun kalan tüm aydınları Elmadağı eteklerine getirilip bıçaklanarak öldürülmüşlerdir[13].
Aralarında Ruben Çilingiryan (Sevak), Daniel Varujan ve Tiran Kelekyan da olmak üzere 37 kişi kalır. 37 kişiye, serbest kalma ve İstanbul haricinde istedikleri yere gitme izni çıkar. Aynı listede bulunan 5 kişi, İstanbul’a gitmiş veya diğer kervanlara katılmıştı. Buna karşın, serbest bırakılmaya tabi kişilerin listesinde, aralarında Varujan ve Sevak da olmak üzere, 5 aydının adı bulunmamaktaydı. Bu kişiler, kendilerinin de bu listeye dâhil edilmesi için İstanbul’a, İçişleri Bakanlığı’na başvurur.
Lakin Çankırı İttihat ve Terakki Partisi sorumlu sekreteri Cemal Oğuz’un çabalarıyla, bu beş kişi Ayaş’a nakledilir. Kaderin bir kötü cilvesi olarak, onların gönderilmesinin ertesi günü İstanbul’dan, bu beş kişinin de, diğer 22’si gibi sürgünden kurtarıldıkları emri gelir[14].
Lakin bu beş kişi, 13 Ağustos 1915 tarihinde, Tüney Köyü yakınlarında hunharca öldürülür. Haydut Halo yönetiminde, kamalarla silahlı Kürtler onlara saldırır, vadiye indirip bıçaklarlar.
Dikkat çekici olan, ünlü Ermeni şair ve Doktor Ruben Çilingiryan’ın (Sevak), kısa süre ünce, Kürt Halo’nun kızını ölümden kurtarmış olduğudur. Kürt haydut, kaçınılmaz ölümden kurtulması için, Ermeni doktora Müslümanlığı kabul ederek kızını karılığa almasını önermiş, fakat kesin olarak ret cevabı almıştı[15].
37 kişinin serbest bırakılmasıyla ilgili yukarıda belirtilen emir de, bu kişilerin bin bir engelle kısıtlanmış ve halen baskılara maruz kaldıklarından dolayı,  sadece şeklendi. Çoğunluğu, nakledilme adı altında katledilmiştir. Katledilenlerin arasında, 30 yıl süreyle Osmanlı üniversitesinde tarih öğretmenliği yapmış, “Sabah” gazetesinin redaktörü olmuş, Fransızca-Osmanlıca sözlük hazırlamış olan Tiran Kelekyan da bulunmaktaydı. Kelekyan, Sebastia’da (Sivas), Alis Nehri köprüsü yakınlarında öldürülmüştür[16].
Çankırı’daki İttihat ve Terakki Partisi sorumlu sekreteri Cemal Oğuz’un, daha sonra, 1919-1920 yıllarında, Osmanlı İmparatorluğu divan-ı harp mahkemesi tarafından, İstanbul’dan Çankırı’ya sürgün edilen Ermenilerin katledilmesi suçlamasıyla yargılanmış olduğunu belirtmek gerekir[17].
Oğuz’un dosyası, başlangıçta İttihat ve Terakki Partisi bölge sorumlu sekreterleri yargılanması dâhilinde ele alınmıştır.
Sanık Cemal Oğuz, Aralık 1919 ve Ocak 1920 tarihlerindeki oturumlarda, kendisini delirmiş gibi göstermiş, mahkeme reisiyle sürekli tartışmış ve intihar denemesinde dahi bulunmuştur. Nihayet, mahkeme heyetini, kendisini akıl hastanesine göndermeleri konusunda ikna edebilmiştir. Mahkeme heyeti başlangıçta onun bu başvurusunu reddetmiş olmakla birlikte, dosyası, onuncu oturumda (29 Aralık 1919) “sağlık nedenleri” bahane edilerek, sorumlu sekreterler davasından ayrılmıştır[18].
Cemal Oğuz’un yargılanması ayrı olarak 27 Ocak 1920 tarihinde yeniden başlamıştır. Ermeni avukat Gaspar Çeraz, 3 Şubat 1920 tarihli oturumda sanık aleyhine tanıklık yapmış ve kendisinin Çankırı’ya sürgün edilmiş olup, Daniel Varujan ile Ruben Sevak’ın katledilmesiyle ilgili ayrıntıları bildiğini mahkemeye bildirmiştir.
Tanık, Cemal Oğuz’un, ünlü Ermeni şairlerini şahsen yollayıp katledilmelerini düzenlemiş olduğunu belirtmiştir. Gaspar Çeraz, tüm kanıtlarla ilgili kesin tarihler ve isimler vererek tanıklık etmiştir[19]. 5 Şubat 1920’te düzenlenen diğer oturum esnasında Mikayel Şamdancıyan, Cemal Oğuz aleyhine tanıklık ederek, Ermeni sürgünlerin iki grubunun listelerinin (24 ve 52 kişilik) Çankırı’da, Çankırı mutasarrıfı Asaf Bey’den daha güçlü olan Cemal Oğuz tarafından hazırlanmış olduğunu tasdik etmiştir[20]. Cemal Oğuz Mayıs 1920’de, Yüzbaşı Nurettin’le birlikte sorgulanmıştır.
27 Mayıs 1920 tarihinde hastaneden taburcu edilip, mahkeme tarafından 5 yıl ve 4 ay hapis cezasına çarptırılmış olduğundan dolayı tekrar merkez hapishanesine gönderilmiş, fakat Büyük Britanya Yüksek Komiserliği’nin talebiyle 2 Ağustos 1920 tarihinde teslim edildiği İngilizler tarafından 30 Eylül 1920 tarihinde, bir dizi Türk görevliyle birlikte Malta’ya sürgün edilmiştir[21].
1915’te, Konstantinopel’in haricinde, aralarında Yerukhan, Tılgatintsi gibi çok sayıda yazar ve eğitimcinin de bulunduğu, taşradaki Ermeni aydınlar da (yaklaşık 800 kişi) toplu olarak tutuklanmış, tehcir edilmiş ve katledilmiştir[22].
Osmanlı Meclisi üyelerinden ünlü yazar ve avukat Grigor Zohrap ile Daşnaktsutyun üyesi Vardges Serengülyan’ın trajik ölümüne özellikle değinmek isteriz. Bu ikisi, “devlet aleyhine suç işlemekle” suçlanmakta olup, Diyarbakır divan-ı harbinde yargılanmaları gerekmekteydi.
Adana ve Halep üzerinden Urfa’ya, ardından da bir saat uzaklıkta bulunan Karaköprü mevkiine getirilmişlerdir. Burada kendilerini bekleyen, Çerkez Ahmet yönetimindeki silahlı bir çete tarafından korkunç işkencelerle öldürülmüşlerdir[23].
Son olarak belirtmek gerekir ki, Soykırım esnasında katledilen ünlü Ermeni kişiliklerin birçoğu, ölmeden önce, kültürel faaliyetleriyle Türklere hizmet etmiş olduklarından duydukları pişmanlığı dile getirmişlerdir. Ermeni Soykırımı öncesinde Osmanlı İmparatorluğu’nun kültürünü geliştiren Batı Ermeni aydınların hüsniniyeti anlaşılır olmakla birlikte,  Türkiye Cumhuriyeti’nin bilim ve kültürüne büyük çapta katkı sunmayı sürdüren Ermeni bilim adamları ve sanatçıları anlamak mümkün olmamaktadır. Bu tür insanlar ise, hayret edilecek oranda çoktur.
Ermeni Soykırımı esnasında uygulanan politisitin esas sonucu, soykırım süresinde ve bundan hemen sonra Batı Ermenilerinin beyin takımının yok edilmesinin haricinde, daha sonraki on yıllar içinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Ermenilerin, özellikle de İstanbul Ermenilerinin depolitizasyonu olmuştur. Gerçekten de, son yüzyılda, İstanbul Ermeni toplumunun önemli bir sayı oluşturmuş olmasına rağmen, Türkiye Ermenileri tarafından herhangi bir siyasi parti kurulmamıştır. Sadece son yıllarda, Türkiye’nin AB’ye üyeliği süreci bağlamında, bazı Ermeni hemşerilik dernekleri kurulmuş olmakla birlikte, bunların faaliyetini siyasi olarak addetmek mümkün değildir.
Günümüz Türkiye’sinde dahi, Batı Ermenilerine yönelik politisit olgusunun var olduğunu belirtmek gerekir. Hem “Agos” gazetesi baş redaktörü Hrant Dink’in 19 Ocak 2007 tarihindeki katli, hem de İstanbullu Ermeni dil bilimcisi Sevan Nışanyan’ın hapsedilmesini, siyasi cinayete özgün olaylar olarak kabul etmek mümkündür.
Son olarak, Komitas gibi ruhsal darbe yemiş veya katledilmiş Ermeni sanat ve kültür adamlarından birçoklarına, yaşama ve üretme imkânı verildiği takdirde, Ermeni ve dünya kültürüne daha ne kadar katkı yapmış olacaklarını tahmin etmek imkânsızdır.
Türkçeye çeviren: Diran Lokmagözyan
[1] Hovhannisyan N., Armenositı djanaçvads tseğaspanutyun e, Yerevan, 2012, s.122-123.
[2] Prof. Dr. Georg T. Khırlopyan, Tseğaspanagitutyun, Beyrut, 2006, s.104.
[3] Arzumanyan M., Hayastan 1914-1917, Yerevan, 1969, s.320.
[4] Teodik, Huşardzan nahatak mıtavorakanutyanı, “Navasard” yayınları, sayı 4, 2. baskı, 24 Nisan, 1985, s.116.
[5] Grigoris Başrahip Palakyan, Hay Goğgotan, I. cilt, 3. baskı, Antilias, 2003, s.107-108.
[6] Arzumanyan M., Hayastan 1914-1917, s.321.
[7] A.g.e.
[8] Grigoris Başrahip Palakyan, Hay Goğgotan, s.118-122.
[9] Teodik, 11 Nisan Anıtı, Belge Yayınları, 2010, s.204-205.
[10] Teodik, Huşardzan nahatak mıtavorakanutyanı, s.124.
[11] Arzumanyan M., Hayastan 1914-1917, s.321-322.
[12] Grigoris Başrahip Palakyan, Hay Goğgotan, s.138-143.
[13] Teodik, 11 Nisan Anıtı, Belge Yayınları, 2010, s.227.
[14] Teodik, Huşardzan nahatak mıtavorakanutyanı, s.137.
[15] Arzumanyan M., Hayastan1914-1917, s.323-324.
[16] A.g.e., s.325.
[17] Cemal Oğuz, ünlü Ermeni şairleri Daniel Varujan ve Ruban Sevak ile Onnik Mağazacıyan, Dökmeci Vahan ve ekmekçi Artin Ağa’nın katlinin düzenleyicisi olmuştur. Oğuz, Kastamonu’daki meslektaşıyla birlikte, Kastamonu valisi Reşit Paşa’yı görevinden azledip, bölge Ermenilerinin tehcirden muaf tutulması konusundaki valinin kararını bozmaya muvaffak olmuştur. “Çakatamart” gazetesinin betimlemesiyle, Cemal Oğuz “İttihat’ın eski bir av köpeği” olup, şifre görevlisi olarak 1909 Adana katliamında hazır bulunmuştur. Bk. “Daniel Varujan ile R. Sevak’ın katili tutuklandı”, “Çakatamart”, 5 Nisan 1919, No 122 (1943).
[18] Dadrian V., Akçam T., “Tehcir ve Taktil”, Divan-ı Harb-i Örfî Zabıtları, İttihad ve Terakki’nin Yargılanması 1919-1922, Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2008. s. 155.
[19] “Ov spannets yerku banasteğdsnerı”, “Çakatamart”, 4 Şubat 1920.
[20] “Çemal Oğuzi datı”, “Çakatamart”, 6 Şubat 1920, No 373 (2194).
[21] Dadrian V., Akçam T., “Tehcir ve Taktil”, s. 88.
[22] Arzumanyan M., Hayastan 1914-1917, s.326.
[23] A.g.e., s.324-325.

Yorumlar kapatıldı.