İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İzmir Ermenileri

Yazan: Dr. Erkan Serçe  
1932 yılında İzmir Asarı Atika Muhipleri Cemiyeti üyelerinden

Arapzade Cevdet, aynı cemiyetin başkanı ve İzmir Valisi Kazım Dirik’in yönlendirmesiyle Konstantinos Oikonomos ile Bonaventure F. Slaars tarafından yazılmış ve 1868’de İzmir’de basılmış Etude sur Smyrne adlı kitabı İzmir Hakkında Tetkikat adıyla tercüme ederek bastırdı. Ancak çevrilen kitap, Slaars’ın 1868 baskısı kitabının tam çevirisi değildi; İzmir’de 1688 ve 1778’de meydana gelen depremler, St. Polycarpe’in ölümü, İzmir’deki Katolik kiliseleri ve İzmir Ermenileri hakkındaki bilgiler Türkçe baskı için gerekli görülmemişti. Arapzade Cevdet, İzmir Ermenileri hakkındaki bilgileri çeviriye koymamasının gerekçesini de şöyle açıklamıştı: “Mösyö Slaars bunla hakkında da uzun uzadıya yazmış. Bu yazıların mahiyeti atikiyyat vadisinden çok uzaktır… Bizim bildiğimiz bir şey varsa o da bu milletin bütün Türkiye’de olduğu gibi burada da rahat ve huzur içinde yaşadığı, servetler kazandığı, hükümetten ve halktan şefkat ve hüsnü muamele gördüğü, sonunda da güzel İzmirimizi tutuşturmakla izhar ettiğidir.”

Sonraki yıllarda da İzmir Ermenileri hakkında yazılanlar Arapzade Cevdet’in çizdiği sınırları pek aşmadı; özellikle Büyük İzmir Yangını bağlamında anıldılar. Hâlbuki 10.000’e yaklaşan nüfuslarıyla İzmir Ermenileri, dilleri, eğitim, dinsel ve sivil kurumları, alışkanlıkları, eğlence ve bayramlarıyla hiç de küçümsenmeyecek önemli bir cemaat oluşturmuşlardı. Ne yazık ki bu yönleri henüz Türkiye tarihçi ve araştırmacılarının gündemine girmedi. Aslında yurtdışında da durum pek farklı değil; İzmir Ermenileri ya İzmir Büyük Yangını ya da “Ermeni soykırımı” bağlamında ele alındı. Kaliforniya’da Mazda Publishers tarafından geçtiğimiz Ağustos ayında basılan, editörlüğünü Prof. Richard Hovannisian’ın yaptığı ve 14 ayrı yazarın makalelerini bir araya getiren Armenian Smyrna/Izmir, The Aegean Communities başlıklı kitap yeni yeni bu anlayışın dışına çıkma eğilimini ortaya koymaktadır. Biz de bu yazımızda İzmir Ermenileri hakkında bilgi vererek unutulmuş bir cemaatin farklı yönlerinin İzmir tarihi içinde araştırılmasına dikkat çekmek istedik.
Ermenilerin İzmir’deki varlıkları ne zaman başlıyor? Slaars,

Ermenilerin 14. yüzyılda İzmir’e göç ederek geldiklerini, başlangıçta Kadifekale eteklerine yerleştiklerini, 15. yüzyıl sonlarında düzlüğe inerek Ermeni Mahallesi’ni (Haynots)’u kurduklarını ileri sürüyor. Ancak sayılarının ancak 17. yüzyıl başlarında İran’da Şah Abbas’ın zorla sürgünü ve Anadolu’daki Celali isyanları nedeniyle arttığı biliniyor. Nüfusları hakkında verilen sayılar çok çelişkili. 1631’de İzmir’e gelen Tavernier 8.000 Ermeni’den söz ediyor. Ancak yaklaşık bir yüzyıl sonra 1739’da gelen Pockocke 2.000 sayısını veriyor. Choiseul-Gouffier (1776) 6.000, Tancoigne (1812) 10.000, Bargigli (1840) 5.000, Slaars (1868) 12.000 Ermeni’nin İzmir’de var olduğunu ileri sürüyorlar. 1920 yılında yayınlanan bir Yunanistan rehberi İzmir’deki Ermeni nüfusunun 40.000 kişi olduğunu iddia ediyor. Sayılar ne olursa olsun Ermenilerin sayısal olarak Müslüman, Rum ve Yahudilerden sonra geldikleri kesindir. Bu arada İzmir Ermenilerinin tek bir cemaat oluşturmadıklarının altını çizmek gerekir. Cemaatin büyük çoğunluğu Gregoryen’dir. 200 civarında Katolik Ermeni ailesi baştan beri ayrı bir cemaat oluşturmuş, 19. yüzyılda Amerikan misyonerlerinin etkisiyle bir de küçük Protestan Ermeni cemaati ortaya çıkmıştır. İzmir Ermenilerinin sayısı 15-20. yüzyıllar arasındaki göç dalgalarıyla sürekli bir artış gösterdi. İzmir’de kalanlardan çok, İzmir limanından dünyanın dört bir yanına dağıldılar. İzmir’e yerleşenlerin büyük çoğunluğu ise Haynots (Ermeni yeri) denilen Ermeni Mahallesi’nde yaşamlarını sürdürdüler.

Haynots, kuzeydeki Rum Mahallesi ile güneydeki Müslüman ve Türk mahalleleri arasında yer almaktaydı. Mahalle, Basmane’den başlayarak yaklaşık olarak bugünkü Fevzipaşa Bulvarı, Şair Eşref Buvarı ve Lozan Meydanı ile sınırlı alan üzerindeydi. Kültürpark’ın güney yarısı büyük ölçüde bu mahalle üzerine kuruludur. 3 Temmuz 1845’de bir handa başlayan yangın kısa sürede büyümüş ve neredeyse Haynots’un tamamını yok etmiş, 900 civarındaki binadan sadece 37 tanesi kurtulabilmişti. Mahallenin yeniden inşası, Osmanlı ülkesindeki ilk modern planlamanın uygulamasıyla gerçekleşti. Birbirini dik bölen geniş sokaklar, dikdörtgen parseller üzerine oturan evler İzmir merkez yerleşiminin en modern planlı yerleşim bölgesini oluşturdu. Haynots’un en önemli binası hiç kuşkusuz Surp Istepanos Kilisesi’ydi. Mütevazı kilise 1845’de yanınca, yerine geniş bir bahçe içinde görkemli bir şekilde yenisi inşa edilmişti. 1853’de tamamlanan kilisenin bahçesi aynı zamanda mezarlık olarak kullanılıyordu. 1880’lerin başında kent içi gömü yasaklanınca Kervan yolu üzerinde, Latin mezarlığı yanındaki alan Ermeni mezarlığı olarak kullanılmaya başlandı.

1860’lı yıllarda yerleşime açılan Karşıyaka ve Karataş’ın da ilk

sakinleri arasında Ermeniler bulunuyordu. 1900’lerin başlarında 25’i Katolik olmak üzere 275 Ermeni ailesinin yaşadığını biliyoruz. Ermenilerin çoğu, Alaybey’de 1871’de inşa edilen Surp Asdvadzadzin (Meryem Ana) Kiilisesi’nin (günümüzde Cumhuriyet İlköğretim Okulu’nun bulunduğu yer) çevresinde yerleşmişlerdi. Karataş’ta yaşayan Ermeni cemaati daha küçüktü; Salhane ve Karantina’da dahil olmak üzere 250 hane civarındaydı. Yerleşim, Karataş Kilisesi’nin karşısında bulunan ve Ermeni Yokuşu adını taşıyan merdivenli sokağın çevresinde yoğunlaşmıştı. 1863’de inşa edilen Surp Amenapırgiç Kilisesi (bugün Duatepe İlköğretim Okulu’nun bulunduğu yerde) ve karşısında bulunan 4 sınıflı Vartanyan karma okulu ilk göze çarpan kamusal binalardı. İzmir’in zengin işadamlarından Sivrihisarian’ın konağı bölgenin en güzel evlerinden biriydi. Bu bina günümüzde vali konağı olarak kullanılmaktadır.

Mesropyan Koleji
İzmir’in çevreye açılan iki büyük kapısından biri olan Kemer (Kervan) Yolu, Ermeni Mahallesi aracılığıyla İzmir merkezine kavuşmaktaydı. Bu hiç kuşkusuz tesadüfî bir yerleşme yeri seçiminin sonucu değildi; 17. yüzyıldan itibaren İzmir Ermenileri uluslararası ticaretin içinde yer aldılar. İran ipeğini taşıyan kervanları yönlendiren Ermeniler, bu ipeğin ve diğer ticari ürünlerin Avrupa limanlarına aktarılmasının en önemli aracı aktörleri oldular. Ticaret karşısında zanaatkârlık ve diğer meslekler Ermeniler için her zaman ikinci planda kalmıştır. 19. Yüzyılın ikinci yarısında Ermeniler incir, üzüm, pamuk, afyon gibi bölge ürünlerinin ve İzmir’e ithal edilen sanayi mallarının ticaretinde önemli bir paya sahip olmuşlardı. İzmir Ticaret Odası ve İzmir Ticaret Borsası gibi iktisadi kuruluşlarda da önemli roller üstlendiler. İzmir’de bulunan konsoloslukların büyük bölümünün tercümanları ve diğer görevlileri Ermeni’ydi.
İzmir Ermeni cemaatinin en önemli kurumlarından biri Surp Lusavorçyan Hastanesiydi. 1801 yılında küçük bir yapı olarak kurulan hastane 1879’da Hagop ve Hovhannes Ispartalian’ın bağışlarıyla yeniden inşa edildi. Yılda 750-850 kadar hastaya hizmet veren hastanenin geniş bahçesinde ayrıca Surp Krikor Lusavoriç adında bir kilise bulunuyordu.

20. yüzyıl başlarında Ermeni Mahallesi
Eğitim, Ermenilerin özellikle son dönemlerinde önem verdikleri bir alan oldu; 1799’da kurulan ve zaman içinde büyüyen Surp Mesropyan koleji en önemli eğitim kurumlarıydı. Fransızca ve İngilizcenin zorunlu ders olarak okutulduğu okulda Türkçe, Grekçe ve İtalyanca da öğretilmekteydi. 200 civarında öğrencisi olan Surp Hripsimyan koleji sadece kızlara eğitim veriyordu. Mekitaristlerin 1845’de kurdukları kolej Katolik Ermenilerin rağbet ettiği bir okuldu. Protestan Ermeniler ise Amerikan misyonerlerin kurdukları Propaganda kolejine gitmekteydi. 1868’de Ermeni gençler tarafından kurulan okuma evi 3000’den fazla kitabı barındırdığı gibi süreli yayınlar bakımından da zengin bir içeriğe sahipti. Tüm bunlar İzmir’in 19. Yüzyılın ikinci yarısında kilise dışında gelişen Ermeni aydınlanmasının merkezlerinden biri olmasını sağladı. Milliyetçi ve modernlik yanlısı bu aydınların gelişiminde masonluk önemli bir rol oynamıştır.
Bu süreçte İzmir’de Ermenilerin matbaacılık ve yayıncılık konusunda da önemli aşama kaydettiği anlaşılıyor. Daha 1662’de İzmir’deki bir matbaada Yesnig adlı Ermenice bir kitabın basıldığını biliyoruz. Bu kitap Yunan filozoflarının, paganların ve maniheist gibi çeşitli din ve mezheplerin “yalanlar”ından bahsediyordu. İzmir’de sahibi bilinen ilk Ermeni matbaası ise 1759’da Mahtesi Marcos tarafından kuruldu. Onu izleyen matbaalar içinde en üretkenleri Mesropian, Teteyan (Dedeyan) (1852 de kurulan bu matbaada 1880’e kadar yaklaşık 200 kitap basılmıştı), Kesisian ve Mamurian matbaaları oldu. Harutiun Teteyan, Grigor Mserian, Nahapet Rusinian ve Karabet Iutiuchian (Ütüciyan) gibi Ermeni aydınları tarafından başta Moliere, Racine, Voltaire, Hügo, Dumas, Lamartine, Sand, Musset ve Jules Verne olmak üzere pek çok Avrupalı yazarın eserleri Ermenice ve Ermeni harfli Türkçe’ye çevrilerek bu matbaalarda basıldı.
Protestan misyonerler tarafından yayınlanan Shtemaran pitani giteliast (Yararlı Bilgiler Atölyesi [1839-1954]) İzmir’de yayınlanan ilk Ermenice dergiydi. Ghukas Baltazarian tarafından yayınlanan siyasi, edebi ve ticari bir içeriğe sahip Arshaluys Araratian (Ararat Şafağı [1840-1887])’ı 1922’ye kadar birçok dergi takip etti. İzmir’de Ermeni gazeteciliğin zirvesi ise Matteos Mamurian tarafından yayınlanan Arevelian Mamul (Doğu Baskısı) oldu. 1871’de yayınlanmaya başlanan bu dergi aralıksız olarak 1922’ye kadar yayınına devam etti. 1902’ye kadar iki ayda bir yayınlanan bu dergi, Mamurian’ın 1901’de ölümünden sonra halefi tarafından 1909’a kadar haftalık yayınlandı. Son on yılında ise günlük gazeteye dönüştü.
19. yüzyıl sonunda başlayan Ermeni milliyetçi hareketi İzmir’de de yankısını buldu. 1905 yılında ortaya çıkarılan İzmir Ermeni İhtilal Komitesi’nin birçok terör eylemi hazırlığı içinde olduğunun anlaşılması İzmir Ermenilerinin üzerindeki baskı kurulmasının başlangıcını oluşturdu. 2. Meşrutiyet’in ilanı bir arada yaşama arzusunun son umudu oldu. Döneminde basılan posta kartları, 2. Meşrutiyet’in ilanının İzmir’in her yanında olduğu gibi Ermeni Mahallesi’nde de coşkuyla kutlandığını göstermektedir. Ancak ilerleyen yıllar bir arada yaşama umudu tüketen olayları beraberinde getirdi. İzmir Ermenileri 1915 tehcirinden pek fazla etkilenmediyseler de, İzmir ülke genelinde yaşanan düşmanlıktan payını aldı. Yunanistan’ın İzmir’i işgali ve ilhak etmeleri girişimi İzmir Ermeni cemaati ileri gelenleri tarafından desteklenince Türklerle Ermeniler arasındaki bağlar tamamen koptu.
Eylül 1922’de yaşananlar tüm bu sürecin bir sonucuydu. Olaylar sırasında ne kadar Ermeni’nin yaşamını kaybettiğini, ne kadarının gemilerle kaçarak dünyanın dört yanına dağıldığını bilmiyoruz. Bu konuda verilen rakamlar, somut deliller ortaya konmadığı sürece spekülasyondan öteye gitmeyecektir. Ancak kesin olan, günümüzde dünyanın dört bir yanına, Yunanistan, Mısır, Lübnan, Fransa, ABD, Kanada, Buenos Aires, Cordoba, Montevideo, Santiago’ya dağılmış Ermenilerin hala İzmir mitini yaşattıklarıdır.
Dr. Erkan Serçe

Yorumlar kapatıldı.